Referandum süreci devam ediyor. Seçim çalışmalarını herkes kendi cenahında yaparak, var gücüyle halkı etkilemeye çalışıyor. 'Hayır'cılar hazin sonlarını görüyor olacaklar ki, her gün yeni bir rezalet ortaya koyuyorlar. 'Hayır'ı anlatayım derken, aslında karanlık zihinlerini ifşa ediyorlar. Bu 'karanlık zihnin' beraberinde taşıdığı iticiliği, çirkinliği ve milletin inancına hakaret etmeyi alışkanlık haline getiren laikçi yobazlığı da faş etmektedirler.
CHP'nin Antalya milletvekili Baykal, Trabzon'da hayır kampanyası için düzenlenen bir toplantıda konuşmuş ve yeni sistemi anlatırken 'Böyle bir yetkiyi peygambere versen peygamberi bozarsın' şeklinde akla ziyan bir örnek vermiştir. Bu örneğe baktığımızda laikçi kafanın ne kadar yobaz, itici, halkın değer yargılarına yabancı ve hatta düşman olduğunu daha net görmekteyiz.
İnancımıza göre Peygamber efendimize yetkiyi Yüce Allah verir. Halk, peygamberlerin yetkisinin ne olup ne olmayacağı konusunda görüş bildiremezler. Âlemlerin Rabbi olan Allah(cc) kuralı, yetkiyi, sınırı ve yöntemi koyar insanlar/kullar da bu çerçevede hareket ederler. Peygamberler seçilmiş kişilerdir, insanlığa tevhidi, adaleti, ibadeti, ahlakı vb. üstün meziyetleri vaaz etmek ve uygulamak için gönderilmiş elçilerdir. Yetkilerini aşmadıkları gibi, kendilerine yeni yetkiler de istemezler.
Zaten laikçi kafayı yobaz yapan durum da Âlemlerin Rabbini ve gönderilen elçileri sorgulayacak kadar sığ bir düşünceye sahip olmalarıdır. Bu sığlıklarından olsa gerek zihin dünyaları da kapkaranlıktır. İşte bu karanlık zihin, Peygamberin misyonunu bilmediği gibi, Peygamberlik makamının nasıl yetkilendirildiğini ve kim tarafından yetkilerinin tayin edildiğini de bilmez. Laikçi kafa bu makamın değerini bilmediği gibi, inancımıza taalluk eden yönünü de bilmez. Peygamberlere iman etmek, imanımızın esaslarındandır ve gündelik çirkin politikalara alet edilmeyecek derecede kutsiyet arz etmektedir.
Tabi laikçi kafanın tek değer yargısı inançsızlık olduğu için, milletin inancına bu pervasızlıkta yaklaşım sergileyebilmektedir. Aslında bugün sarf edilen bu söz, yıllardır bu milletin değer yargılarına yapılan saldırıların, hakaretlerin ve iğrenç tutumların günümüze bir yansımasıdır. Hala o ilkel, baskıcı, dayatmacı alışkanlıklarından vazgeçmemişlerdir ki, halkın inancına saldırabilmektedirler. Bu kabul edilemez çirkinliği kınıyorum. Bu sözden dolayı, inanç olarak incindim ve bu çirkinliğin telafisi için kamuoyundan özür dilenmesi gerekmektedir.
Kutsal değerlerimizin günlük politik çirkinliklere alet edilmemesini istiyoruz. Çaresizliklerinizi ve tükenmişliklerinizi dini duygularımızı istismar ederek örtemezsiniz. Eskiden beri her sıkıştığınızda başvurduğunuz bu yöntem artık miadını doldurmuştur. Kendinizi ifade etmeye çalışırken, daha doğrusu zihninizin arkasındaki karanlıkta yol alırken, kutsal değerlerimize saldırıyı basamak olarak kullanmaktan vazgeçmelisiniz.
Referandum sürecinde kullanılan ayrıştırıcı dile baktığımızda, özellikle sol kesimin dini duyguları istismar ettiğini ve dini terimleri kullanmaya çalıştığına şahit olmaktayız. Daha önce HDP'li bir milletvekili 'evet' demenin şirk olduğunu gevelemeye çalışmıştı. Şimdi de CHP'liler benzer saçmalıklarda bulunmaktadırlar. Kim hangi görüşte olursa olsun, politikasını kendi dünya görüşü doğrultusunda sürdürsün. 'Hayır' diyorlarsa bu konuda politik argümanlarını inandırıcı bir şekilde halka izah ederek seçim kampanyalarını sürdürmeleri gerekir.
Çaresizliklerini ve umutsuzluklarını da dini duyguları istismar ederek perdelemeye kalkışmamaları gerekir. Ötekileştirici ve saldırgan dil oy kaybına sebebiyet verir. Makul ve seviyeli bir dil daha sevimlidir. Olumlu ve halkın değerleriyle barışık bir dil kullanan ve bu doğrultuda politika üretenler daha avantajlı bir şekilde yol almaya devam ederler. Hassasiyet barındıran bir dil oy da getirir.
Referandumun sonucu nasıl olursa olsun, artık dini değerlerin istismar edilmesini istemiyoruz. Dini sembollerin içinin boşaltılması ve önemsizleştirilmesinden vazgeçilmelidir. Dini kavramların gelişigüzel kullanılmaması ve muhtevalarına aykırı bir şekilde günlük politika malzemesine dönüştürülmemesi gerekir.