GAZİANTEP – Kobani ve IŞİD bahanesiyle sokak çağrısı yapan HDP ve Hükümetin tutumunu değerlendiren hukukçular, bu tutumun yanlış olduğunu belirterek, PKK’nin kendisini Kürt halkının tek siyasi temsilcisi olarak gördüğünü ve kendi ideolojisinin dışında olan ve Kürt sorununun çözümünde kendine özgü projesi olan kesimlere hayat hakkı tanımadığını vurguladılar.
Hukukçu ve Sosyolog Hüseyin Kurşun Sokak çağrısı günler öncesinden yapılmasına rağmen hiçbir güvenlik önleminin alınmamasını ise güvenlik zaafiyeti olarak nitelendirdi.
İşte Hukukçu - Sosyolog Hüseyin Kurşun ile yaptığımız röportajın tamamı:
Kobani'deki savaşın dünya gündemine taşınmasının öncelik nedenleri nelerdir?
Kurşun- Suriye’de 4 yıla yakındır bir savaş var. Maalesef dördüncü yılına giren Suriye iç savaşında ölenlerin sayısı resmi rakamlara göre 300 bin civarında ancak bu rakamın daha yüksek olduğu belirtilmektedir. Bunun yanında bu rakamın belki birkaç katı yaralı ve yurt dışına çıkan ve milyonları aşan Suriyeli mültecileri de hesaba katarsak bu savaşın insani yıkımının korkunç boyutlarını tahmin edebiliriz. Evet, dört yıldır Suriye 'de devam eden maddi ve manevi yıkımlar karşısında maalesef dünya genelinde bazı İslami sivil toplum kuruluşlarının bu kıyım karşısında kitlesel güçleri oranında seslerini yükselttikleri ancak genel olarak da dünyanın büyük bir kısmının sessiz kaldığı kanıksadığımız bir vakıaya dönüşmüştür.
ABD ve diğer dış güçlerin Esad’a karşı sessiz kalma sebebi sizce nedir?
Kurşun-Bunun bana göre bir takım sebepleri var. Birincisi Suriye muhalefetinin büyük bir kısmının ABD karşıtı İslamcılardan oluşmasıdır. İkincisi ABD'nin ve diğer Batılı devletlerin daha önce Irak ve Afganistan'daki halkı özgürleştirme ve demokrasiyi getirme projelerinin başarısızlığı ve başta işgal edilen ülkeler olmak üzere Ortadoğu Müslüman halklarının batı karşıtlığının artmış olmasıdır. Dolayısıyla ABD ve batılı diğer devletler bu aşamadan sonra Ortadoğu’daki kendilerini ilgilendirmeyen savaşlara doğrudan müdahil olmamayı öğrenmişlerdir. Nitekim IŞİD'e karşı oluşturulan hava saldırıları koalisyonuna Türkiye'de dâhil olmak üzere bazı Arap devletlerini dâhil ederek dolaylı aktör olmayı yeğlemiştir.
Kobani kuşatmasına ABD'nin ve HDP'nin ayrı bir önem verdiği görülmektedir. Bunun nedenleri nelerdir?
Kurşun-Bence bir kaç nedeni vardır. Birincisi, ABD'nin ve batılı müttefikleri Ortadoğu’da kendilerine hizmet edecekleri ki geçmişte de hizmet etmişlerdi. Peşmerge, YPG, PYD, PKK gibi silahlı Kürt örgütleri kendilerinin Proxy War olarak tanımladıkları ‘Vekil savaşçıları’ olarak görmektedirler. Nitekim BDP yetkililerinin Kürt sorunu çözülmeden Ortadoğu'ya barış gelmez. Sözü bu anlamda manidardır. Bu sözü mefhumu muhalifinden değerlendirirsek Ortadoğu'da istikrarı bozmak istiyorsan ya da istikrarı tekeline almak istiyorsan laik Kürt siyasi hareketlerini ve onların uzantısı olan silahlı unsurları memnun et ve emrinde çalıştır. Nitekim gerek ABD önderliğindeki hava koalisyonunun Kobani'deki IŞİD mevzilerini bombalaması ve gerekse ABD'nin talimatıyla Kobani'ye takviye güç olarak gönderilen silahlı Peşmerge güçlerini HDP'lilerin coşkuyla "Biji serok Obama " sloganlarıyla karşılaması bu memnuniyetin göstergesi olsa gerek. ABD'nin Esed rejiminin katliamlarını görmeyip/görmezden gelip zulüm altında ezilen koskoca 23 milyon nüfuslu Suriye'nin sadece 200 bin nüfuslu Kobani ilçesini görmesinin altında yatan acı gerçeklerden biri budur.
İkincisi, BDP ve silahlı uzantıları olan PKK ve PYD için Kobani'nin Suriye'deki IŞİD tarafından kuşatılan ve ele geçirilen diğer Kürt yerleşim merkezlerinden ayrı bir önemi vardır. Zira Kobani Marksist temelli Kürt hareketinin önemli siyasi merkezlerinden birisidir. Şeyh Said (ra)’in 1925'te başlattığı kıyamda Türkiye Kürdistan’ındaki aşiretlerin bir kısmı Kobani’ye göç etmek zorunda kalmıştır. Yine 1979 yılında da Abdullah Öcalan sınır dışına çıktığında ilk olarak Kobani kasabasına gitmiştir. Bu nedenle Kobani Marksist temelli Kürt siyasi hareketinde uyanışın başladığı kutsal bir mekân olmuştur. Üçüncüsü, BDP'nin, KCK'nin ve silahlı uzantıları PKK'nin Suriye'deki katliamlara değinmemesinin en önemli nedeni bence sosyalist ulusalcı Suriye Baas rejimi ile ideolojik akrabalığının olmasıdır. Onlara göre Beşar Esed gerici, şeriatçı çetelerle mücadele ederek ulusal bağımsızlık mücadelesi vermektedir. Diğer taraftan kendileri de aynı mücadeleyi yıllardır vermektedirler.
Kobani bahane edilerek bir siyasi liderin halkı sokağa çağırmasını nasıl buluyorsunuz?
Kurşun-Esasen Kobani, Kürtleri sokağa çekmenin bir gerekçesi ve BDP'nin siyaseten sembolleştirdiği kullanışlı bir enstrümandır. Tıpkı Rojava gibi, her ne kadar gerekçe Kobani ise de amaç Kobani değildir. Eğer bir kitleyi harekete geçirmek istiyorsanız önce bu kitlenin aidiyet ( etnik kimlik, ideoloji, din vs.) duygularını harekete geçirecek sembol ya da semboller üretmeniz gerekir.IŞİD'in Kobani'ye girmesinden önce Kobani diye bir yeri hayatında duymamış ve görmemiş bir çok insanın siyasi bir liderin çağrısıyla sokaklara dökülmesi bu kitlenin nasıl içi boş slogan ve sembollerle manipüle edilebileceğini göstermektedir. HDP, can ve mal kaybına yol açan (ve açacağı da öngörülen) bu provakatif kitlesel gösterilerle hem çözüm sürecinde hükümete karşı pazarlık gücünü arttırmaya çalışmak hem de uluslararası güçlerin hükümet üzerindeki baskısını kullanarak yeni talepler dikte ettirmenin peşindedir diye düşünüyorum.
Saldırılarda özellikle İslami STK, Cami, Kur’an kursları mütedeyyin şahıslar hedef alındı. PKK’nın asıl hedefi İslam mıdır?
PKK kendisini Kürt halkının tek siyasi temsilcisi olarak görmektedir. Kendi ideolojisinin dışında olan ve Kürt sorununun çözümünde kendine özgü projesi olan kesimlere hayat hakkı tanımamaktadır. Velev ki bu kesim Kürtlerin kendi içinden çıkan bir siyasi hareket dahi olsa onu ihanetle suçlamakta ve ona savaş açmaktadır. Kobani bahaneli saldırılarda Kobani sembolü üzerinden; kamu binalarına ve araçlarına yönelik saldırılarla çözüm sürecinde isteksiz davrandığını gözlemlediği hükümete potansiyel gücünü göstererek gözdağı vermektedir. Yine Kobani'yi işgal eden IŞİD sembolü üzerinden ise anlam dünyasında özdeşleştirdiği, ancak IŞİD'in ideolojisi ile hiç bir ilgisi olmayan, Kürt sorununa ilişkin İslami temelde çözümler sunan dindar bölge halkının kendi imkânlarıyla kurduğu STK'larına, camilere, Kur'an kurslarına ve bu kurumlarda hizmet veren mütedeyyin insanlara saldırarak hem İslam düşmanlığını hem de bölgede Kürt halkının tek temsilcisi olduğunu göstermek istemektedir.
Sokak çağrısı günler öncesinden yapılmasına rağmen hiçbir güvenlik önleminin alınmamasını nasıl buluyorsunuz?
Kurşun-Ekim ayı başlarında yapılan Kobani eylemlerinin birçoğu izin alınmadan yapılmış yasadışı eylemlerdi. Dolayısıyla ne zaman yapılacağı belli olmayan eylemler için önceden güvenlik önlemi alınması zor olsa da Emniyet güçlerinin hazırlıklı bir şekilde teyakkuz halinde olması gerekirdi. Bence burada bir güvenlik zaafiyeti söz konusudur. Başta İçişleri Bakanı olmak üzere hükümet yetkililerinin can ve mal kaybına yol açan bu eylemlerden dolayı halka hesap vermesi gerekmektedir. Nitekim bu tür vandalist nitelikteki gösterilerin önüne geçmek için bir takım yasal düzenlemelerle ilgili çalışmalar başladı. Buna göre TCK’nın 152 ve 265’inci maddelerinde yapılacak değişikliklerle polisin yetkileri artırılacak. Ayrıca kamu malına zarar verenlere yönelik cezalarda da artırıma gidilecek. Yeni düzenleme ile eylemlere katılanların tutuksuz yargılanmalarının da önüne geçilecek. Eylemlerde kimliğini gizlemek için yüzünü örtene yönelik cezalarda da arttırma gidilecek. Bu kapsamda terör eylemlerine katılanların tutuksuz yargılanmalarının da önüne geçilecek. Bu yasal düzenlemelerin 1 Kasım 2014'te ülke genelinde yapılan Kobani eylemlerinin sönük geçmesinde etkili olduğunu düşünüyorum.
Çözüm süreci adı altında bölgenin PKK/HDP’ye teslim edildiği belirtiliyor. Bu görüşe katılıyor musunuz?
Kurşun-Bir defa çözüm sürecinden neyin kastedildiği ve içeriğinin ne olduğu konusunda hiç bir açıklık yoktur. Her ortamda demokrasiden ve şeffaf yönetimden bahseden hükümet yetkililerinin çözüm süreci denen olgunun içeriği ile ilgili hiç bir şeyi halkla paylaşmamaları halk tarafından şüphe ve endişe ile karşılanmaktadır. Çözüm süreci eğer BDP/HDP ve Abdullah Öcalan ile hükümet arasında ve BDP'nin kendi ideolojik eksenli bir takım taleplerini Kürt halkının talepleri olarak hükümete kabul ettirmesi ise BDP/HDP'in siyasi çizgisinin dışında kalan, BDP/HDP'nin kendilerini temsil etme yetkisini kabul etmeyen büyük orandaki Kürt nüfusun taleplerini kim karşılayacak. Kürt sorununun çözümüne dair projeleri olan ve bölgede hayli geniş bir tabanı olan İslami STK'lar çözüm sürecinde neden muhatap alınmamakta bu soruları çoğaltmak mümkündür. Gelinen noktada görünen o ki sözüm ona çözüm sürecinde tek muhatap kabul edilen BDP/HDP bu muhatap alınmanın verdiği özgüvenle seçmen tabanını sokaklara çağırmakta ve sokağa çıkan bu insanlar rahatlıkla insan öldürüp kamu ve özel mülke zarar verme özgürlüğünü çözüm sürecinin bir kazanımı gibi algılayabilmekteler. Evet devlet içeriğini bilmediğimiz bu çözüm süreci ile görünen o ki, alan kaybetmekte kaybedilen bu alanlar ise PKK, KCK gibi örgütler tarafından doldurulmaktadır.
PKK/HDP çözüm sürecinde 300’e yakın saldırı yapmış fakat Devlet her hangi bir önlem almamakla beraber saldırı yapanların faillerini yakalamıyor mu?
Kurşun-Bilindiği üzere çözüm sürecinde BDP tarafından sık sık dillendirilen taleplerden birisi de demokratik özerklik talebidir. Demokratik özerklik yani yerel parlamentosu olan ve kendine özgü idari bir yapılanması olan iç içlerinde bağımsız dış işlerinde ise merkezi yönetime bağlı bir sistem talep edilmektedir. BDP bu talebini hükümete kabul ettirmek için halkı sokaklara döküp kriminal bir takım eylemlerle bölgeyi yönetilemez hale getirmek istiyor olabilir. Hükümetin, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik istikrarının garantisi olarak gördüğü Kürt sorununun çözümünü ve bu çözüme yönelik yol haritasının bozulmaması adına bu eylemlere karşı gereken tedbiri almakta ve olayın failleri hakkında gerekli adli süreci işletmekte isteksiz davrandığını düşünüyorum. İsteksiz diyorum çünkü istese bu eylemleri yapanları ele geçirip yargılayabilir. Aslında hükümet bölge üzerindeki çözüm süreci konseptli bazı politik hassasiyetlerini önceleyerek halkın can ve mal güvenliğini ikinci plana atmış ve bölgedeki devlet olma vasfını bir anlamda tatil etmiş durumdadır. Bu otorite boşluğunun bölge halkını BDP ve PKK ile karşı karşıya getirecek yeni bir iç çatışmanın fitilini ateşlediği Kobani bahaneli eylemlerle iyice su yüzüne çıkmıştır. Acımasızca katledilen Yasin Börüler'in cenazelerinin sadece bölge insanının değil bu ülkedeki tüm vicdan sahibi insanların vicdanını yaraladığını düşünüyorum. Aynı vicdana sahip insanlar nezdinde, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın millet, halkım ve insanı yaşat ki devlet yaşasın vurgulu sözlerinin de anlamsızlaştığı kanısındayım.
Selahattin Demirtaş’ın sokağa çıkma çağrısını ABD dönüşü yapmasını nasıl buluyorsunuz?
Çünkü ABD Türk Devletinin çözmediği ya da çözemediği Kürt sorununu sürekli kendi politikalarını Türkiye'ye dayatmak için kullanmıştır. Kürt sorunu ABD için Kürdistan coğrafyasını sınırları içine alan devletlerin politikalarını şekillendirmede kullanışlı bir enstrümandır. Kürt sorununun çözülmemesinden nemalanan ülkelerin başında ABD gelmektedir. Bu anlamda ABD'nin Türk Devletine Kobani’de PYD'ye destek olması hatta kara harekâtı yapması için baskı yaptığı bilinmektedir. Zaten Kobani eylemlerinin bir amacı da buydu. (İbrahim Koçyiğit-İLKHA)