PKK'nin üretilme, geliştirilme vakasının altında uluslar arası ve ulusal pek çok neden vardır. Bunların pek çoğu anlaşılmış, bir kısmı ise bu vakayı üretenler dünyayı yönetmeye devam ettiklerinden henüz tahminler düzeyinde kalmıştır.
Zamanla elbette vakanın bu kısımları da anlaşılacak; bu operasyonun altındaki sebepler er geç bilinecektir.
Ama bilinen bir gerçek vardır: PKK'nin en büyük yardım yatakçısı işkencedir, işkencecilerdir.
12 Eylül'den sonra, askeri ihtilâle yardımcı olan uluslar arası güçler ve o güçlerin ihtilal içindeki ulusal uzantıları, İslam dünyasında oluşan yeni denklemde PKK'yi Kürtleri “çağdaşlaştırıcı”, “dünya ile uyumlu hâle getirici”, “İslam'ın köklü etkisinden uzaklaştırıcı” uygun bir mekanizma olarak bulup kullandılar.
Bu mekanizmanın Kürtler arasında tutulması için ise işkenceyi operasyonu kolaylaştırıcı unsur olarak tespit edip köy karakollarına varıncaya kadar yaygınlaştırdılar. Ne yazık ki Anadolu gençleri, PKK'yi işkenceyle bitirebileceklerine inandırıldılar da farkında olmadan PKK propagandasının ana unsuru hâline geldiler.
12 Eylül'den sonra köyler basıldı, sorgusuz sualsiz ve her nedense (!) özellikle Kürtçülük ve solculukla ilgisi olmayan köyler, hatta bir kısmı Anayasa oylamasında yüzde yüz “Evet” oyu kullanmış, kesinlikle “devletçi” köyler sabahın erken saatlerinde basıldı, on dört yaş ve üzeri bütün erkekler meydanda toplandı, köyün gençleri köyün devlete yakın olmasının da verdiği cesaretle heyecanla kimliklerini alıp meydanda askerin karşısına dizildi, başlarına gelecekleri asla tahmin etmeden adlarını soyadlarını gururla söylediler.
Ne var ki çok geçmeden “Soyun!” emrini duydular, belden yukarı soyuldular, karlı havalarda taşlıklarda süründürüldüler, bedenlerinden kan akıncaya kadar eziyet edildiler, bir kısmı bayıldı, bazıları ta Diyarbakır Hastanesine kaldırıldı.
Hiçbir zaman suçlarını öğrenemediler. Ne eziyeti yapanlar söyledi onlara ne bir başkası. İşte o an meşhur ses girdi devreye: “Bütün bunları niçin yapıyorlar? Sadece Kürt olduğunuz için! Devlete en yakın kim ise en büyük eziyeti o çekecek aramızda!”
Aynı süreçte eşraflar, sözde bir ihbarla toplatılır, cimse denen askeri araçlarla karakollara nakledilir, eziyet edilirdi. Çocuklar, o sesleri dinler, bir ses analisti gibi hangi sesin hangi hacıya ait olduğunu tahmin etmeye çalışırlardı. Çoğu zaman da isabet ederlerdi. Kadınlarsa çığlık çığlığa karakolları sarardı hatta bazıları “Neredesiniz ey erkekler! Silahlarınızı biz mi alalım? Örtümüzü başınıza mı geçirelim?” diye bağırır, gençleri silah kuşanmaya çağırırdı. Hepsi dindar ve hepsi “Allah hükümetimizi kadim etsin!” diyen dindar kadınlardı, soldan da Kürtçülükten de zerre anlamazlardı.
Sözde sosyalist Kürtçü arıyorlardı oysa alınanlar hacıydı, dindardı, eşraftı, saygındı, aile büyüğü idi.
O ses tahlilcisi çocuklar, 90'lı yıllara doğru artık gençtiler ve hiçbir söz onları yerlerinde tutmaya yetmedi, hacıların, hocaların çocukları, babaları sosyalizm düşmanı evlatlar dağlara çıktılar; sosyalizmin, Kürtleri Batılılaştıracak soy kurutucu o kör ideolojinin savaşanı oldular.
Birileri derin mahzenlerinde bize oynadığı oyunun keyfi ile kıs kıs güldü, kurdukları oyunun tuttuğunu gördükçe oyunlarına oyun ekledi.
90'lı yıllardan itibaren işkence taraf değiştirdi, Şırnak'ın, Nusyabin'in, Gercüş'ün, Karacadağ'ın, Muş'un, Bingöl'ün, Ergani'nin, Ceylanpınar'ın yaşlısı genci kimi zaman kamyon kasalarında götürülüp işkence edildi.
Oyun bir kez daha büyüktü. Bu kez, PKK'ye karşı çıkanlara işkence ediliyordu. Ama PKK operasyonları doğrultusunda yapılan işkenceler, İstanbul basınından Londra basınına tüm dünyada konuşulup PKK'nin büyütülmesi için propagandaya dönüştürülürken tam aksi yöndeki bir bu propaganda PKK karşıtları için işletiliyordu: PKK'ye yakın diye alınanlar işkence gördükçe bir el tarafından itibar sahibi yapılırken PKK karşıtları aynı el tarafından işkence edildikçe itibarlarından ediliyordu. Siyasi oyunlar adına hayret edilecek bir tabloydu bu. İşkence bir kez daha PKK'ye yardım yataklık için kullanılıyordu. Öyle bir hâl oluştu ki bebek katilleri kurtarıcı, onlara karşı çıkanlar cani diye bilindi.
Türkiye o süreci aştı ama ne yazık ki onu doğru dürüst tahlil etmedi.
Şimdi yeni bir süreçteyiz: PKK, Türkiye içinde ciddi bir gerileme yaşıyor ve bir kez daha işkenceyle alakalı nahoş sesler geliyor. İnşaallah münferittir ve sebep olanlar, PKK'ye yardım yataklıktan yargılanacaklardır. Aksi hâli oyunun başa sardığına işarettir.