1990’lı yıllarda bölgede İslami kimliğiyle tanınan şahsiyetlere hayat hakkı tanımayan PKK, 23 Ağustos 1992 yılında da Molla Ali Elbahadır'ı şehit etti.
PKK’liler tarafından kaçırıldıktan sonra, inandığı değerlere küfretmesi istenen Molla Ali, bu zilleti kabul etmeyip izzetli bir direniş sergiler. Onun inancına sıkı sıkıya bağlı olduğunu gören PKK’liler, kaçırdıktan 3 ya da 4 saat sonra en vahşi işkenceleri yaparak 32 yaşındaki, dört çocuk babası Molla Ali’yi katlederler.
Sakallı olduğu için araçtan indirilir
1961 yılında Bingöl’ün Yamaç ilçesinde mütedeyyin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gözlerini açan Molla Ali Elbahadır, çocukluk döneminden sonra, Diyarbakır’da bulunan ağabeyinin yanına yerleşir ve burada İmam Hatip’te okumaya başlar. Okulu başarı ile bitiren Molla Ali, ilk olarak Şanlıurfa'nın Siverek ilçesinde üç yıl imamlık yapar. Daha sonra Diyarbakır'ın Eğil ilçesine bağlı Taşdım (Musya) köyüne, oradan da 1989 yılında Eğil Merkez Fevziye Camii'ne atanır. Üç erkek ve bir kız çocuk babası olan Molla Ali, 23 Ağustos 1992 tarihinde Diyarbakır-Bingöl Karayolu Lice İlçesi (Dêra Reş) mevkiinde, Körğa (Korxan) Jandarma Karakolunun 500 metre ilerisinde PKK tarafından, sırf sakallı ve imam olduğu için otobüsten indirilerek götürülür.
Molla Ali'nin ailesinin anlatımlarına göre PKK’liler, araçlardaki bütün insanları indirip, kimlik kontrolü yapar. Molla Ali'yi sakalını fark eden PKK'liler, ‘Ne iş yapıyorsun?’ diye sorar. Molla Ali bunun üzerine imamlık yaptığını söyler. Molla Ali'yle birlikte bir polis ve 2 öğretmen de alıkonulur. İddialara göre öğretmenlerden biri kendisinin de PKK sempatizanı olduğunu belirterek serbest bırakılır.
Kaburgaları kırılır, kalbine ve gözüne kurşun sıkılır…
Otopsi raporları ve naaşı almaya gidenlerin ifadelerine göre, Molla Ali'nin elleri arkadan bağlanır, işkenceyle bütün kaburgaları kırılır, avuçlarına, göğüs hizasına, kalbine ve bir gözüne de kurşunlar sıkılır, yüzü paramparça hale sokularak vahşice katledilir.
Şehid Molla Ali'nin kaçırıldığını duyulmasını ardından Diyarbakır merkezden 2 otobüs ve 6 taksi ile yola çıkan sevenleri, Hani, Lice ve Bingöl ayrımına giderek burada gruplara ayrılır ve Molla Ali'yi aramaya başlar.
Şehidin naaşını almaya gidenler anlatıyor
Molla Ali'nin yakın arkadaşı ve komşusu olan N.A, sonrasını şöyle anlatıyordu:
Bizler gruplara ayrıldık ve aramayı başlattık. En azından mübarek naaşını bulmak istiyorduk. Dağ yoluna doğru yüzümüzü çevirdik ve dağ yolunda ilerledik. Yedi kişilik bir grup idik. Biraz yürüdükten sonra önümüze iki PKK'li çıktı ve silahı bizlere doğrultarak, ‘nereye?' diye sordu. Biz de durumu anlattık ve cenazeyi istediğimizi söyledik. PKK'liler daha sonra bizleri bir eve götürdü ve telsizle birileriyle konuştu. Bir arkadaşımız ‘Seyda'mızı niye öldürdünüz, ne istediniz?' diye sorunca PKK'li şunları söyledi: ‘Sakallı olduğu için aldık ve sonra imam olduğunu öğrendik. Serbest bırakmak şartıyla ondan inandığını inkâr etmesini istedik, yapmadı. Hizbullah'a küfür etmesini istedik; küfür etmedi. İşkence yaptık ama kâr etmedi. Biz de öldürdük' dedi. O arkadaşımız sinirlendi. Bunun üzerine PKK'liler tekrar telsizi aldı ve ‘Bunları öldüreyim mi?' dedi. Ancak telsiz çalışmadı, bunun üzerine bizleri alıp üstlerinin yanına, yani Molla Ali'nin şehid edildiği yere götürdüler.
Mübarek naaşını gördüğünde şok geçirdik. Bunun bir ek adı vardı o da vahşetti. Şehid Molla Ali`nin elleri Rus bağı dedikleri şekilde bağlanmıştı. Çok ağır işkence yapmışlardı, kolları kırılmıştı ve vücudun her tarafında mermi izleri vardı. Çok yakın mesafeden ateş edilmişti, bir mermi sağ gözüne isabet etmiş ve başının arka tarafından çıkmıştı, bir kuşun da kalbinin üstüne. Kanlar içinde öylece yatıyordu. Hemen şehidin naaşını aldık ve Diyarbakır`a getirdik. Akşam olmuştu, şehidin naaşını Dicle Üniversitesi`nin morguna kaldırdık, savcı geldi ve daha sonra otopsiye aldılar. Sabah ise şehidimizi alarak, Ali Pınar mezarlığında defnettik. Cenaze törenine binlerce seveni katılmıştı, tekbirler yeri göğü inletiyordu."
Şehadetinin yıl dönümünde ablası İLKHA'ya konuştu
Molla Ali’nin şehadetinin yıldönümünde İLKHA'ya konuşan şehidin ablası Gürcü Elbahadır, herkesin kardeşinden razı olduğunu belirtti.
Elbahadır, "Şehid Molla Ali’nin aile içinde ahlakı çok güzeldi, evin içinde insanlarla çok iyi bir muhabbeti vardı. Güzel yaşantısıyla dışarıdaki insanlarla da arası çok iyiydi, Benden 3 yaş küçüktü. İslami davayla tanıştıktan sonra hal ve hareketleri değişti, ibadetlerine daha çok önem vermeye başladı. Eğil’de bir dönem imamlık yaptı oradaki herkes onu çok seviyordu." dedi.
"Sürekli şehitlerden bahsediyordu"
Elbahadır, "Eve geldiğinde ilahi kasetleri getiriyordu. Bazen karşı çıkıyordum, kızıyordum fakat o bize anlatırdı, ‘bu davada bulunanların iyi olduğunu İslami bir yaşantılarının olduğunu’ söylerdi. Şehadetine yakın zamanlarda sürekli şehitlerden, şehid oldukları yerlerden, nasıl şehid olduklarından bahsediyordu. Bir gün eve geldi bir kaset getirdi, ilahileri dinledi. 'İnşallah ben de İslam yolunda şehid olurum’ dedi. Kızdım, öyle söyleme dedim. ‘bu davanın sevgisi benim kalbime girmiş’ diyordu, davasında samimi olduğundan dolayı Allah da ona şehadeti nasip etti." diye konuştu.
Molla Ali'nin şehadetinde sonra gördüğü rüyayı anlatan abla Elbahadır, "Rüyamda bana dedi ki ‘abla inşallah ben Allah katından bir derece aldım.’ Yaşarken nasıl gördüysem rüyamda da aynen o şekilde gördüm. Sonra bana sitem etti, ‘Sen bana kızıyordun bak gözlerinle gördün durumumu yerimin ne güzel olduğunu.' dedi." ifadelerini kullandı.