Bu konuya girmemin nedeni son zamanlarda gözlerimizin önünde cereyan eden hadiseleri görmezden gelerek hatta karartarak arkasında “gizlilik” arayanlara dikkat çekmektir.
Öyle bir bilgi kirliliği içerisinde yaşıyoruz ki, birileri gözümüzün içine baka baka görünenin aslında göründüğü gibi olmadığını aslının daha farklı olduğunu bize yutturmaya çalışıyorlar. Tam birer sihirbaz gibi okus pokus numarası yapıyorlar.
Mesela düşman iki ülke her gün birbirlerine meydan okurken, karşılıklı silahlarını denerken sahada vekâlet savaşları yürütürken “post modern bâtıniler” gözümüzün içine bakarak “Siz bunların düşmanlıklarına inanmayın, onların aralarında gizli anlaşmalar vardır, bu bir oyundur, tiyatrodur vs.” diyebiliyorlar. Kimse de dönüp bunlara “Hocam, aralarındaki anlaşma gizli ise sen nasıl öğrendin, sen bile öğrendiysen bu nasıl gizlilik!, madem gizli anlaşma var anlaşmanın maddeleri nelerdir? Nerede? Ne zaman? İmzalanmış” diye sormuyorlar.
Bunlar kendi batıni düşüncelerini halka yutturmak için günlerce süren bir savaşa bile “Danışıklı dövüş” diyebiliyorlar. FETÖ'cülerin 2016 Temmuz darbesine “tiyatro” dedikleri gibi bu paralel FETÖ'cü batıniciler de 2006 Temmuz savaşına “tiyatro” diyebiliyorlar. 2300 civarında israil askerinin ve binlerce sivil Lübnan vatandaşının öldürülmesine rağmen bu savaşa “danışıklı dövüş” diyebiliyorlar.
Belki okuyucu “Varsın öyle söylesinler, bu sapıklara kim inanır ki”, diyebilir. Oysa hadise o kadar basit değil. Zira bu sapık zümre maalesef “ulema” kisvesinde bu işleri yürütüyor. Zira birçok sapık mezhebin kurucusunun ulemadan olması gibi bunlar da icazetli, diplomalı, âlim, Prof. Gibi unvanlara sahip kişiler.
Bir bakıyorsun fasih bir Arapça ile Kur'an-ı Kerimden bir ayet-i kerime, arkasında sahih bir hadisi şerif, yetmezse arkadan İslam tarihinden bir sahne ve arkasında ver batıniliği. Kafa daha ayet ve hadiste iken onlara inanmanın zorunluluğunu düşünürken bu batini düşünce de ayet ve hadisin arasında gerçek gibi yutturuldu gitti.
Peki, Post modern batınicilere/paralele FETÖ'cülere ihale edilen görev nedir?
1-“İslam'da vahdet” fikrinin bizi güçlendirmek yerine zayıflatacağı!, onun için “vahdeti” savunmanın ümmet için tehdit ve tehlike olduğu, vahdete çağıranların hain olduğu, vahdetin tuzak olduğu bu tuzaktan korunmak gerektiği fikrini savunurlar. Mesela Vahdeti savunduğu için DİB Sayın Mehmet GÖRMEZ bu kesim tarafından kınanmış ve protesto edilmişti.
Kâfirler, ümmetin ancak vahdet ve ittihat ile kendi sömürülerinden kurtulabileceklerini çok iyi bildikleri için bu görevi Post modern batınilere petrodolar sahipleri eliyle vermişlerdir.
2- “Kardeşlik” çağrıları da bu zümreye göre tehlikelidir!. Zira bunlara göre bazı düşmanlarımız kardeşliği maske olarak kullanan gizli düşmanlarımızdırlar!. Bu “kardeş kılıklı” düşmanlar! görünür düşmanlarımız olan Yahudi ve Hristiyanlardan daha tehlikelidirler!. Biz Yahudi ve Hristiyanlarla savaşırsak gizli düşmanlarımız bizi arkadan vurabilirler. Asıl tehlike bu kardeşlerimizdir, gerekirse bunları ortadan kaldırmak için görünür düşmanlarımızla işbirliğine güç birliğine gidilmelidir. Nitekim gidiliyor ve bu kesimin keyfine diyecek yok.
3- Her ne kadar vahdeti, uhuvveti emreden ayet ve hadisler varsa da bunların açık anlamları yanında bir de gizli manaları vardır. Bunu da ancak ulema anlar, avam anlamaz. Mesela Kur'an'ın zahirine göre Yahudi ve Hristiyanlarla dostluk ve ittifak yapılmaması gerekir, ancak bu anlaşmaları imzalamak caiz olmasaydı Haremeyn ve Ezher uleması hiç buna sessiz kalır mıydı!!!???