Dini sistemler tartışılıp kendi aralarında kıyasa tabi tutulurken, hakkında en çok konuşulan başlıklardan biri de “postmodernizmin mahiyeti” konusudur. 20 yy'in 2. Yarısından itibaren “Amerika Rüyası” olarak tüm insanlığa servis edilen “Nev Age-Nev life=Yeni Çağ –Yeni yaşam” modeli ile başlayan güçlü akım, yüzyılını doldurmadan tüm dünyayı kuşatacak kadar yayılma imkânı buldu.
Bu yeni yaşam tarzına kısaca Postmodernizm denildi. Ancak klasik anlamda bir din-ideoloji veya felsefi görüş olarak değil de daha çok sosyal bir vakıa şeklinde ele alındı.
Oysa postmodernizmin de bir din olduğu pekâlâ söylenebilir.
“inandığınız gibi yaşamazsanız yaşadığınız gibi inanırsınız”
Vecizesi tek başına ölçü alınsa dahi postmodernist yaşam tarzının bir inanca tekabül ettiği kabul edilir.
İslam âlimleri ; ‘yeryüzünde yüce Allah'tan sonra en çok tapılanın heva ve heves olduğunu' söylerler. Postmodernizmi bu bağlamda bir din olarak kabul edersek, ilahının da heva ve heves olduğunu söyleyebiliriz.
Davetçileri; Ateist, Deist, Materyalist… Fikriyatın öncüleridir.
Bu dinin kitabı ( yani davet araçları ) menfi amaçla kullanılan kitle iletişim araçları, muzır neşriyat, Hollywood vb. menşeli film, dizi, müzikler ile sapkın dergi, gazete ve kitaplardır.
Postmodernizmin Amentüsü: Carpe Diem (anı yaşa ). Sınırsız yaşa(!) cümleleridir.
Seküler Sionizm, Budizm, Brahmanizm… Gibi ilkel pagan inanışlardır.
Ethasu : ‘insan insanın kurdudur' ‘kazanan hepsini alır' gibi sorunlu yönlendirmelerdir.
Modernist heyulanın temelleri Batılının zihinsel beşiği olan Avrupa da atıldı.
Postmodernizmi bir yaşam tarzı, bir inanca dönüştürme işini ise; yine Avrupa'nın yardımıyla ABD üstlendi.
Asıl itibariyle ABD toplumu: Ağır basan Protestan yapısıyla, kiliselerinin daha yoğun çalışmalarıyla Avrupa halklarından daha dindar olagelmiştir. Ancak ABD'de medya, eğitim ve bürokraside gün geçtikçe daha fazla etkin olan Evangelist+ Siyonist blok, insanlığa ‘Suni bir din' olarak postmodernizmi sundu.
Ellerinde muazzam maddi güçle insanlığa hedonist (zevkçi ) yaşam tarzını sunan bu blok, dayattığı inanç için modern mabetler ve çağdaş sunaklar inşa etmekten geri durmamıştır.
Festivaller, toplu konserler, galalar, şölenler, gençlik partileri, mezuniyet törenleri, dans yarışmaları, güzellik yarışmaları, ‘kendin pişir kendin ye' tadında ödül törenleri, belli başkentlerde birbirini takiben düzenlenen moda gösterileri ‘shooping week – Alışveriş haftası' aldatmacasıyla tertiplenen organizasyonlar, amacıyla saptırılmış spor müsabakaları vb. gibi mekânlar ve etkinlikler bu dinin mabetleri gibi işlev görürler.
Mezkûr bloğun küresel mühendisleri medya ve teknoloji üzerine kurdukları popüler kültür ile an be an insanlığı sonu uçurum olan bu yeni dine davet etmekteler. ‘Batı, tarihin en büyük canisidir.' ( Roger Garoudy ) tespitini, Arnold Toynbee'nin şu yorumuyla ele aldığımızda Batı Medeniyetin son icadı olan postmodernizmin tehlikesi daha iyi anlaşılır. ‘Batı Uygarlığı üç yüz yıl gibi kısa bir zaman dilimi içinde tarih boyunca geliştirilen 26 medeniyetten 16'sını fiilen yok etti diğerlerini ise fosilleştirdi.'
İnsanoğlunun uygun yürüyüşündeki bir yol kazası olarak Batı Medeniyetine işaret eden S.H. Nasr, batının sahip oluğu tehlikeli zihniyetin arka planına vurgu yapar.
Postmodernizm ile son şeklini alan batılının, bu yıkıcı hamlelerinden şuan için kendini koruyabilen tek medeniyet İslam Medeniyetidir…
İslam'ın kendine has özgünlüğü ‘Allah ve Ahiret merkezli' yaklaşımı onu dış saldırılardan koruyacak yegâne unsurdur.