Pozantı cezaevinde çocuklara kötü muamele ve cinsel taciz iddiaları ile ilgili tüyler ürpertici bilgiler düştü medyaya.
İddialara göre cezaevi yönetimi ve bazı adli mahkumlar işbirliği içinde bazı çocuklara yönelik bu iğrenç filleri gerçekleştirmişler. Hatta cezaevi müdürünün ve savcının da bu işin içinde oldukları ya da en azından haberdar olmalarına rağmen ses çıkarmadıkları iddiası bile konuşuluyor.
Cezaevinden çıkmış olan kimi mağdurlar açıklamalar yapıyorlar.
İddialara temkinli yaklaşmakla birlikte halen yaşanan bazı olaylardan yola çıkarak Pozantı hakkında söylenenlerin yalan olmadığını düşünüyorum.
Cezaevlerinde sık sık olan şeylerdir bunlar. Olayların üstü örtülür, dosyalar özenle kapatılır her zaman.
Kayseri’de yanan cezaevi aracında hayatını kaybeden beş mahkumla ilgili soruşturmadan haberi olan var mı?
Olay olur olmaz Adalet Bakanı meseleyi araç kusuru olarak duyurmamış mıydı?
Daha kısa bir süre önce Osmaniye Cezaevinde iki mahkuma şiddet uygulandığı bilgisi düştü basına.
Osmaniye cezaevi bu tip insan haklarına aykırı eylemlerden dolayı sicili temiz olmayan bir yer olmasına rağmen Adalet bakanlığı ne yapıyor?
Bir süre önce cezaevine konulduktan sonra gardiyanlar tarafından öldürülen Engin Çeber olayını hatırlarsınız.
Çeber, solcuydu ve Avrupa’dan bile destekçileri olduğu için işin üzerine gidilebildi.
Ama Pozantı Cezaevi konusunun da üzerine gitmek gerekir.
İddialar korkunç!
Kaldı ki bu iddia, iddia düzeyinde bile kalsa insanın içini acıtır.
Çocuklara devletin gözetimindeki bir cezaevinde işkence ve tecavüz iddiası daha büyük gürültülere sebep olmalıydı.
Adalet Bakanlığı, soruşturma açtığını duyurdu.
Pozantı cezaevindeki çocuklar da Sincan’a nakledildi.
“Acaba bir neşter mi atılıyor?” diye umutlandık.
Erken davranmışız.
Hükümet sözcüsü olarak açıklama yapan, pek nahif, çok duygusal, her an gözyaşı dökmeye hazır Bülent Arınç Bey, işin hiç de öyle olmadığını anlattı bize.
Hükümet sözcüsüne göre mezkur cezaevi defalarca denetim ve incelemeye tabi tutulmuş; ama bir şeye rastlanamamıştır.
Yani aslında Pozantı’da bir şey olmamış.
Adalet Bakanlığı müfettişlerinin “meslek dayanışması” kapsamında cezaevi idari personeline sahip çıkacağını hiç düşünememiş Arınç.
Pozantı cezaevinin boşaltılmasının da tecavüz iddiaları ile bir alakası yokmuş. Konu fiziki şartların yetersizliği imiş.
Kopan kıyamet Bülent Arınç’ın dikkatini çekmiyor, gözleri de yaşarmıyor.
Resmi ve mekanik sözcüklerle konuyu izah ediyor.
Arınç’ı izlerken C. Rıfat Atilhan’ın bir kitabından bir bölüm geldi aklıma.
Yahudi düşmanlığıyla bilinen emekli asker Atilhan, Hitler Almanyası zamanında bir Nazi kampını ziyaret eder. Ziyaretten sonra kampın durumunun çok iyi olduğunu, hastalıklarına iyi geldiğini söyler Atilhan.
Alman basını Atilhan’ın açıklamasını manşetlere taşır.
İşte o kamplarda insanlık dışı zulümler işleniyor, vahşetlere imza atılıyordu.
Yahudilere soykırım uygulanıyordu o kamplarda.
Ama herhalde Atilhan’a göre onlar bunu hak ediyordu.
Acaba Arınç’ın da bilinçaltında böyle bir şey mi var?
Hatırlarsanız F tipi cezaevlerinin psikolojik hastalıklara sebep olduğu söylendiğinde Cemil Çiçek, ‘Cezaevlerinin ceza çekme yeri olduğunu, otel olmadığını’ söylemişti.
Çarpık sistemin ideolojik yargısının verdiği kararlara bu derece güvenmenin nasıl bir tarifi olur, bilemiyorum.
Devletin kendini tüm muhaliflere karşı koruma refleksi mi?
Bir süre sonra Adalet Bakanlığının Pozantı Cezaevi yöneticilerine ödül verdiğini duysam da şaşırmam.
Hatırlarsınız sanırım çok sayıda mahkumun silahla ve yakılarak öldürüldüğü “Hayata dönüş” operasyonunda Ceza ve Tevkif evleri genel müdürü olan Ali Suat Ertosun, Cemil Çiçek’in elinden “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” almıştı.
Abdullah Gül de ödül olarak Ali Suat Ertosun’u HSYK üyeliğine atamıştı.
Yani ödül üstüne ödül!