1-Hocam, sizi tanıyabilir miyiz? Prof. Adnan Demircan kimdir?
Bir insanın kendini anlatması zor. Biraz eğitim hayatımdan ve çalışmalardan bahsedeyim. 1963 yılının son gününde Mardin’in Ömerli ilçesinde doğdum. İlkokulu ve ortaokulu Ömerli’de okudum. Mardin Tarım Meslek Lisesi mezunuyum. 1987 yılında Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldum. Aynı yıl Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İslam Tarihi alanında yüksek lisansa başladım. Yüksek lisansı ve doktorayı burada yaptım. Doktora tez danışmanım “Rasulûllah’ın İslam’a Davet Metodu” kitabıyla tanınan merhum Prof. Dr. Ahmet Önkal’dır.
1992 yılında Gaziantep Üniversitesi’ne bağlı Şanlıurfa İlahiyat Fakültesi’nde Araştırma Görevlisi olarak göreve başladım. Aynı yılın sonunda Harran Üniversitesi kuruldu. 2012 yılının Aralık ayına kadar burada göreve devam ettim. Akademik çalışmalarımın önemli bir kısmını burada yaptım. Bu tarihten bugüne kadar İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapıyorum.
İslam dünyasında muhalif gruplar ilk dönemlerde ilgi duyduğum konulardı. Doktorada “Hariciler” üzerine çalıştım. Yaklaşık miladi 500-750 yılları arasındaki dönem çalışma alanım… Yayımlanmış kitaplarım, makalelerim, bilimsel etkinliklerde sunulmuş tebliğlerim var. Bazı projelerde editörlük yaptım. Yüce Allah nasip ederse bu alanda çalışmaya devam edeceğim.
2-Siyer nedir, Siyer’in İslam Tarihindeki önemini öğrenebilir miyiz?
Hz. Peygamber’in (sas) hayatını, faaliyetlerini ve kişiliğini ele alan bir disiplin olarak ilk dönemlerden itibaren karşılaştığımız bir alan… Arapçada daha çok kelimenin tekili olan Sire kelimesiyle ifade ediliyor. Ama Türkçede çoğul olarak Siyer şeklinde kullanılıyor. Bu kelime aynı zamanda fıkıh kitaplarındaki devletler hukuku bölümünün adı olarak ya da bu alanda yazılmış kitaplara isim olarak da kullanılmış.
Siyer kelimesiyle birlikte Hz. Peygamber’in faaliyetlerinin bir kısmını ifade etmek üzere “Meğazi” kelimesi kullanılır. Mağza kelimesinin çoğulu olan bu kelime Hz. Peygamber’in bizzat katıldığı askeri faaliyetleri ifade eder. Allah Elçisi’nin katılmadığı, bir komutanın emrinde gönderdiği askeri seferler için ise “Seriyye” kelimesi kullanılmaktadır.
Hz. Peygamber’in hayatı ve dönemi son ilahi mesajı anlamak açısından çok önemlidir. Bu dönemi diğer dönemlerden ayıran en önemli özelliği vahyin nüzulünün devam etmesidir. Vahyin nüzulü, Hz. Peygamber’in yaşadığı dönemle vahiy arasında bir ilişki kurulmasını zorunlu kılıyor. Çünkü vahiy Hz. Peygamber’e, onun yaşadığı dönemdeki bazı gelişmeler üzerine insanlığa yol gösterici olarak geliyor. Öte yandan vahyin Hz. Peygamber üzerinden bu dönemde yaşayan diğer insanlarla da ilişki kurduğunu görüyoruz. Müslümanlar, Yahudiler, müşrikler ve münafıklar gibi gruplara vahiy istikameti gösteriyor, bazen meydana gelen bir olayla ilgili açıklama yapıyor. Bu durum, Hz. Peygamber’in hayatına ve yaşadığı döneme İslam Tarihi içinde ayrıcalıklı bir konum kazandırıyor. Esasında İslam Tarihi, ilk peygamber olan Hz. Âdem’den bugüne kadar gelen bir süreçtir, ama son mesajın vahyedildiği Hz. Muhammed’in (sas) hayatı ve mücadelesi bu mesajı anlamak açısından ayrıca önemlidir. Bu sebeple Siyer’le bu döneme yoğunlaşmış oluyoruz.
3-Hz. Peygamber (sas)’i neden anlamalı ve nasıl anlatmalıyız?
Hz. Peygamber bize ilahi mesajı ileten, bizden ve bize örnek olan bir şahsiyettir. O beşer resuldür. Yüce Allah, insanlara kendileri arasından elçiler gönderir. Mekke müşriklerinin elçinin melek olması gerektiği yönündeki taleplerine yeryüzünde gezenlerin insanlar olduğu, burada gezenlerin melek olması durumunda meleklerden elçiler gönderilmiş olacağı açıklanır (İsra 17/95).
Elçi olarak seçilen Kureyşli bir yetim ve öksüz olan Muhammed (sas), peygamberlikten önceki yaşantısıyla ve ahlakıyla da parmakla gösterilen biriydi. Peygamber olduktan sonra aldığı vahyi anlamada ve ona uymada örnek bir insan oldu. Yüce Allah birçok ayette Müslümanlara ona itaat etmeyi emreder. Çevresindeki insanlar ona güvenerek ve inanarak iman ettiler. Getirdiği mesaj ona itaati emrediyor.
Hz. Peygamber ilahi mesaja uyma hususunda insanların en hassasıydı. Farz ibadetlerin yanında nafile ibadetlere de düşkündü. Kendisinin yapmayacağı şeyi emretmesi mümkün değildi. Onun insanlığa öğrettiği en önemli ilke hayatın bir bütün olarak ibadete dönüştürülebilmesidir. Allah’ın rızasının umulduğu her güzel davranış, onun getirdiği mesaj açısından değerlidir ve Allah indinde karşılığını bulur. Böylece ibadetin alanını ve kapsamını genişletmiş, ibadeti sürekli bir hale getirmiştir.
Sade yaşantısıyla, tevazuu ve ahlakıyla örnek olan Hz. Peygamber, vahyin ilk muhatabı olarak Allah’ın mesajını en iyi anlayan kişiydi. Diğer taraftan sahabiler karşılaştıkları sorunları ona iletir, kendisinden bir çözüm beklerdi. Çözüm bazen vahiy olarak gelirdi. Allah Elçisi’ne (sas) bir konuda vahiy gelmediğinde ise kendisi içtihat edebilirdi. Ancak onun içtihadını diğer insanların içtihadından ayıran önemli bir yönü vardı. Vahiy süreci devam ettiği için bir konudaki görüşü vahiy tarafından tashih edilmediğinde vahyin onayına mazhar olmuş demektir. Bu bakımdan Hz. Peygamber’in sözleri ve fiilleri Müslümanlar açısından önemlidir. Çünkü onun sözü ve eylemleri ilahi kontrol altındadır.
Müslümanlar, Allah Elçisi’nin vefatından sonra karşılaştıkları problemleri çözmek için Kur’an’a ve O’nun (sas) söz, fiil ve takrirlerine (onaylarına) ihtiyaç duydukları için ilk dönemlerden itibaren “Allah ne diyor, Hz. Peygamber ne söyledi, ne yaptı, nasıl bir tavır takındı?” gibi soruların cevapları araştırılmış ve ihtiyaçlar, esasen Hz. Peygamber döneminde başlayan tefsir, hadis, siyer ve meğazi rivayetlerinin toplanmasını gerekli kılmıştır. Bu çalışmalar çerçevesinde kısa sürede devasa bir literatür oluşmuştur.
Hz. Peygamber’i ilahi mesajı sağlıklı bir şekilde anlayabilmek ve hayatımıza hâkim kılacak örnek olması için anlamalıyız. Allah’ın kitabı tarihin bir döneminde bir insana gelmiştir ve kendi dönemini şekillendirici bir özelliği vardır. Bunu bilmeden ilahi mesajı anlamak zordur. Doğal olarak ilahi mesajın indiği dili ve kültürü bilmeden mesajın dünyasına giremeyiz. Bu durumda bilgimiz yüzeysel kalır ve savrulmamız kaçınılmaz olur. Çünkü Yüce Allah bizimle Allah Resulü vasıtasıyla bir dil ve kültür üzerinden iletişim kurmuştur.
Dünya ve ahiret kurtuluşu için Hz. Peygamber’in getirdiği mesajı ve O’nun söz, fiil ve takrirlerini bütün insanlığın anlamaya ihtiyacı var. O’nu anlatma konusuna gelince elbette Allah Elçisi’ni (sas) sahih bilgiyle ve doğru bir şekilde anlatmak gerekir. Ancak herhalde O’nu en güzel anlatma yollarından biri izinde olmak, “iman eden, salih amel işleyen, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye eden” Allah’ın rızasını uman insanlar olarak yaşamaktır. Bugün insanlığın içinde bulunduğu sıkıntıların önemli bir kısmı Allah Elçisi’ni doğru bir şekilde tanımamaktan ve tanıtamamaktan kaynaklanmaktadır.
4-Hz. Peygamber (sas)’in hayatında “eğitimin rolü”nü nasıl açıklarsınız?
Allah Resulü’nün “Ben muallim olarak gönderildim” hadisi hemen herkesçe bilinir. Esasen tebliğ görevi insanı eğitmek, ona nasihat etmek ve iyi bir kul olması için mesajı ilettikten sonra ona rehberlik etmektir. Allah Elçisi’nin muallim ve müeddib olarak verdiği dersin konusu Kur’an’dı. Konuşmalarında ve nasihatlerinde Kur’an’ı tebliğ ediyordu ki, ondan daha kuvvetli ve etkili bir mesaj yoktur.
Hutbe ve hitabelerinin yanı sıra Kur’an’ı namazda okuyordu. Haftada bir gün olmak üzere Cuma namazlarında, yılda iki defa bayram namazlarında ve kıraatin açıktan olduğu vakit namazlarında okunan Kur’an ile insanları eğitiyordu. Çünkü okuduğu ayetleri işiten Müslümanlar onu anlıyorlardı.
Hz. Peygamber’in toplumu eğitme, insanların ve toplumun niteliğini daha ilerilere taşıma yönünde yaptığı birçok çalışma olduğu bilinmektedir. Vahyin gelişinden itibaren yazılması yazılı kültürü geliştiren bir etkinlik olarak önemlidir.
Medine’ye hicretten sonra bekâr Müslümanların barınması için Mescid-i Nebevi’nin müştemilatı içinde oluşturulan Suffe’nin İslam dünyasında önemli bir eğitim kurumu olarak gelecekte örneklik oluşturduğunu söylemek mümkündür. Mescit, İslam dünyasında hem örgün hem de yaygın eğitimin yapıldığı en önemli kurumlardan biridir. Vaaz ve hutbelerle toplum eğitilirken mescitlerin içinde ve bitişiğinde düzenli ders programlarının uygulandığı eğitimle çocuklar ve yetişkinler hayata hazırlanmıştır.
Hatırlanması gereken bir örnek de Bedir Gazvesi’nde esir düşen kişilerden kurtuluş bedeli ödeyemeyecek kimseler arasında okuma yazma bilenlerin onar çocuğa okuma yazma öğretmeleri karşılığında serbest bırakılmalarıdır. Bunun, savaş olgusunun insanı eğitmeye dönüştürülmesi açısından dünya tarihinin nadir örneklerinden biri olduğunu belirtmek gerekir.
5-Toplumun eğitilmesinde Siyer’in etkisi nedir, nasıl artırılabilir?
Hz. Peygamber’in sahih bilgiyle öğrenilmesi Müslümanlar açısından olduğu gibi insanlık için önemli bir kazanımdır. Allah’ın mesajına ve onun yaşanmış bir örneği olan Hz. Peygamber’in hayatına her zaman olduğu gibi ihtiyacımız vardır. Bir Müslüman açısından ibadetlerimizi ifa ederken, muamelatta fıkıh kaynağı olarak ve ahlaki örneklik açısından siyere ihtiyacımız olduğu muhakkaktır. Hz. Peygamber’i, Kur’an-ı Kerim’de çizilen çerçevede ve sahih rivayetlere dayalı olarak okumak ve öğrenmek önem arz etmektedir.
Hz. Peygamber’in yaşantısı, insanlarla ilişkisi, ahlakı, çevresiyle kurduğu diyalog, düşmanları dahi olsa insanlarla temas kurması ve onlara hidayet rehberi olması yönündeki çabası, hâsılı ıslaha yönelik gayretinin güzel örnekleri üzerinde durulmalıdır. Onun ailesiyle, arkadaşlarıyla, komşularıyla ve çocuklarla kurduğu diyalog ve ortaya koyduğu örneklik bizim yolumuzu aydınlatabilecek güzel örneklerdir.
6-Siyer ve örneklik çerçevesinde Hz. Peygamber (sas)’e bakışımız nasıl olmalıdır?
Hz. Peygamber bir Müslüman için örnek alınması gereken bir rehberdir. Hayatında bunu yakınlarına ve arkadaşlarına gösterdiği şekliyle öğrendiğimizde O’nun örnekliğini ve rehberliğini hayatımıza hâkim kılmak için önemli bir adım atmış oluruz. Bu çerçevede Siyeri’n sağlıklı bir şekilde ele alınması şarttır.
7-Yeni bir Siyer üslubuna ihtiyacımız var mı?
Elbette, insanlar yaşadıkları döneme ve ihtiyaçlarına göre Allah Elçisi’nin hayatının bazı yönlerini öne çıkarabilirler. Örneğin fetihlerin yoğun yaşandığı dönemlerde gazveler öne çıkarılmıştı. Bugün belki Hz. Peygamber’in ahlakı ve beşeri münasebetlerini öne çıkaran bir anlatıma ihtiyaç var. Başka bir zaman başka yönlerine vurgu yapılabilir. Ancak hangi konu üzerinde durulursa durulsun, Allah Elçisi’nin (sas) hayatının bütünlüğü ve tebliğ ettiği mesajın tevhidi boyutu göz ardı edilmemelidir. O, peygamber olarak görevlendirildikten sonra vefatına kadar bu mesaja bağlı kalmıştır. Bu bağlılığı ışığında hayatının her yönünü incelemek, bugün sahip olduğumuz imkânları da bu yolda kullanmak gerekir.
Siyer anlatım üslubumuz pedagojiye uygun olmalıdır. Eğer O’nun hayatını nebevi metoda uygun olarak anlatırsak bu konuda da başarılı adımlar atmış oluruz.
8-Okullarımızda Siyer eğitimi konusunda neler söylemek istersiniz?
İlkokul dördüncü sınıftan lise son sınıfa kadar öğrenciler Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde Hz. Peygamber’in hayatını iki kez okuyorlar. Her yıl bir ünite siyere ayrılıyor. Böylece siyer, sekiz yılda sekiz ünitede iki defa tekrar ediliyor. Ayrıca ortaokul ve liselerde seçmeli Siyer dersi var. Bu ders, ilk okutulmaya başlandığı yıllarda derse büyük bir teveccüh varken son yıllarda dersleri seçenlerin sayısında ciddi bir düşme olduğunu görüyoruz. Bunda öğrencilerin ilgisini canlı tutma yönündeki eksikliklerin yanında Siyer dersinin muhtevasının da önemli olduğunu düşünüyorum. Eğitimcilerin bu konuya kafa yormaları, öğrencilerin ilgisini çekecek bir müfredat hazırlamaları elzemdir. Aksi takdirde sürekli ve tekdüze bir anlatımın beklenen ilgiyi oluşturması ve bu ilginin devamlılığı mümkün değildir.
9-Siyer öğrenme konusunda klasik ve günümüz yazarlarından hangi eserleri tavsiye edersiniz?
Siyer alanında ilk dönemlerde yazılmış olan eserlerin, telif metodu ve muhtevaları açısından günümüzde uzmanlık alanı Siyer olmayan kişiler tarafından okunmasının umulan faydayı sağlamayacağını düşünüyorum. Çünkü bu kitaplarda bazen zayıf rivayetler bulunabiliyor, bazen de çelişkili rivayetlere yer verilebiliyor. Kitabın müellifi olan âlimin metoduna göre eserlerin özellikleri değişebiliyor. Bunları bilmeden de uzman olmayan okuyucunun bu eserlerden istifade etmesi güç… Bu açıdan bakıldığında Hz. Peygamber’in hayatını çağdaş eserlerden okumak daha uygun… Ancak çağdaş eserlerde de yaşa göre farklı kitapların okutulması önem kazanıyor. İlkokul öğrencilerinin okuyacağı kitaplarla üniversite öğrencilerinin okuyacağı kitaplar aynı olmamalı. Ayrıca ilke olarak alanın uzmanları tarafından yaş hedefleri belirlenerek kaleme alınan kitapların okunması yararlı olur. İsim belirtmek yerine bu çerçeve ilkeleri belirtmeyi tercih ediyorum.
10-Okuyucularımıza son olarak neler söylemek istersiniz?
Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği mesaja bağlılık insanın dünyasını da ahiretini abad eder. Bunun için hem Kur’an’ın hem de onu tebliğ eden Hz. Peygamber’in dünyasına girebilmek gerekir. Bunu hedefleyen bir Müslümanın hiç olmazsa Yüce Allah’ın kendisine bahşettiği zamanının bir kısmını Kur’an’ı ve onu hayatının her anına hâkim kılan Allah Elçisi’ni (sas) öğrenmeye ayırması gerekiyor. Rabbim bize istikamet üzere yaşamayı ve onun rızasına nail olarak ölmeyi nasip etsin.
Zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz hocam.
Ben teşekkür ederim.
Röportaj: Prof. Adnan Demircan