Prof. Dr. Sefa Saygılı, Yeni Akit gazetesindeki bugünkü köşesinde "İstanbul Sözleşmesi ve Ceza Yasaları Neyi Sağlamakta?" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Saygılı, feminist örgüt ve önderlerinin üstün gayretleri sonucu çıkarılan yasaların onların arzu ve istekleri doğrultusunda düzenlendiğine dikkat çekti.
Son 20 yılda feminist ideolojinin tüm hedeflerine ulaştığını belirten Saygılı, yeni ceza yasası, İstanbul Sözleşmesi ve uzantısı 6284 sayılı yasa ve sonuçlarının vahametini feministlerin diyanete ve dinin esaslarına saldırarak gösterdiğini ifade etti.
Sefa Saygılı'nın yazısının tamamı şöyle:
İstanbul Sözleşmesi ile uzantısı olan 6284 Sayılı Yasa ve Yeni Ceza Yasası cinsel özgürlüğü sağlamaya yönelik kurgulanmıştır. Ceza yasalarında kadın/erkek tanımı kullanılmayarak, “kişi”/“kimse” ifadeleriyle LGBTİ+ (eşcinsel ve benzerleri) bireylerin cinsel özgürlükleri koruma şemsiyesi altına alınmıştır.
Bu konuda Anayasa Mahkemesi’nin şu kararı bunu göstermektedir:
Seks işçisi(!) travesti C…’nin fuhuş amacıyla başkasını rahatsız ettiği gerekçesiyle hakkında kesilen idari para cezasına yaptığı bireysel başvurusunu, Yüce Mahkeme “Fuhuş yapmak ceza mevzuatında suç olarak tanımlanmamaktadır” gerekçesiyle kabul etmiştir. (Anayasa Mahkemesi / 18.10.2017 tarih, 2014/19152 sayılı karar)
Zina ve fuhuş yapmak ceza yasalarında suç olarak tanımlanmamıştır. Feminist örgüt ve önderlerinin üstün gayretleri sonucu çıkarılan yasalar onların arzu ve istekleri doğrultusunda düzenlenmiştir. Feminist önderler yeni ceza yasalarını “…. noktasına, virgülüne kadar… biz yazdık” demektedirler. Son 20 yılda feminist ideolojinin tüm hedeflerine ulaştığını görmekteyiz. Feministlerin kazanımlarını sayalım:
2001 yılında yürürlüğe giren Yeni Medeni Kanun,
2005 yılında yürürlüğe giren Yeni Ceza Kanunu,
2010 yılında referandum ile kabul edilen (10. madde) POZİTİF AYRIMCILIK,
Yargıda “KADININ BEYANI ESASTIR” kabulü ve uygulaması.
Tüm bu yasa çalışmaları İstanbul Sözleşmesinin alt yapısını oluşturmuştur. Ceza yasaları İstanbul Sözleşmesine uyumlu olarak hazırlanmıştır. Karşılaştırmalı bir örnek vermek gerekirse; 765 sayılı Eski Ceza Kanunu’nda cinsel suçlarda korunan hukuki yarar TOPLUMUN AHLAK DEĞERLERİ VE AİLE iken 5237 sayılı Yeni Ceza Kanunu’nda ise korunan hukuki yarar kişi/kimsenin (LGBTİ+) cinsel dokunulmazlığı ve özgürlüğüdür.
Toplumu ve aileyi çökerten yasa ve uygulama sonuçlarını ısrarla yazmamıza ve anlatmamıza rağmen bugüne kadar gereken dikkat ve tepki oluşmadı. Ancak DİB Başkanımız Prof. Dr. Ali Erbaş üzerinden İslam’ın esaslarına yapılan alçakça saldırı karşısında gaflet içerisinde bulunan bir kısım vakıf, dernek, cemaat ve kanaat önderlerinin yakın tehlikeyi gördüklerini umuyoruz. Neredeyse devlet politikası haline getirilen İstanbul Sözleşmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının gerçek yüzünü İHD, BAROLAR İslam’a saldırı eylemleriyle ve ardından bu sözleşmeye sığınmaları ile açıkça ortaya koymuşlardır.
01.06.2019 tarihinde Haliç Kongre Merkezinde yapılan Milli İrade Toplantısı’nda bir dernek temsilcisinin İstanbul Sözleşmesi’ni savunması karşısında yaklaşık 750 STK temsilcisi ve kanaat önderleri bu kişiyi bir ağızdan protesto etmiş ve yuhalamışlardır. Bunun üzerine Sayın Cumhurbaşkanımız “İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NAS DEĞİLDİR” sözünü sarf ederek protestoların haklılığını ve sözleşmenin kaldırılabileceğini ifade etmiştir.
Ceza hukukçusu Prof. Dr. Mahmut Koca özetle, “Bu sözleşmeyi ilk onaylayan Meclis maalesef 2012 yılında TBMM olmuştur. Bu sözleşme imzalanırken ne kamuoyunda ne Mecliste hiç tartışılmamıştır. Dünya sistemi neyi nerede yapacağını da hesap ediyor. Bu sözleşmenin adı İstanbul Sözleşmesi olursa, yani İslam dünyasının önemli merkezinde yapılırsa bu dünyanın muhalefeti hesaba katılmış olmalı. Sözleşmenin İstanbul’un insanlık irfanı için ürettiği ne kadar değer varsa hepsini yok eden hükümleriyle İstanbul›un fethinin intikamı alınmış oluyor sanırım” ifadeleriyle duygu ve düşüncelerini açıklamıştır.
İstanbul Sözleşmesi; Bulgaristan, Hırvatistan, Macaristan ve Rusya Federasyonu tarafından reddedilmiştir. Almanya’da ise çekinceler koyarak ancak 2018 yılında kabul edilmiştir. İşte zehirli meyve sayacağımız İstanbul Sözleşmesi’ne ilk imzayı (stratejik derinlik iddiasında olan) Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu gururla attığını açıklamıştır. Gelecek Partisini kuran Ahmet Davutoğlu’nun İstanbul Sözleşmesi’nin arkasında olduğunu söylemesini ve hararetle savunmasını şaşırarak izliyoruz!
İstanbul Sözleşmesinin uzantısı olan 6284 Sayılı Yasa ise (Ahmet Cevdet Paşa ve Mecelle’ye dil uzatan, ‘İslam hukuku yoktur’ diyen) Prof. Dr. İzzet Özgenç tarafından hazırlanmıştır. 5237 Sayılı Yasanın da mimarı(!) olan İzzet Özgenç tüm bu eleştirilerimize karşı suskunluğunu sürdürmektedir.
Bir musibet bin nasihatten evlaymış. Yeni Ceza yasasını, İstanbul Sözleşmesini ve uzantısı 6284 Sayılı Yasa ve sonuçlarının vahametini feministler diyanete ve dinimizin esaslarına saldırarak göstermişlerdir.
Ahlak ve inanç değerlerimize uygun Yeni Ceza Kanunu hazırlanmalıdır. Devletimizin ve milletimizin asıl beka sorunu olan İstanbul Sözleşmesi fesih edilerek, 6284 Sayılı Yasa acilen yürürlükten kaldırılmalıdır.