Yıl 1994, Mart ayının 10’u… İhanetin mektebinde yetişen karanlık ruhlu yarasalar gece karanlığında, yine namertçe mazlum ve mustazaf Qerecdağ halkının kullandığı yola mayın döşediler. Sabah bu mayına basıp parçalanacak olan masum insanların bedenlerine bakıp sevinecek, sadistçe zevk alacaklar ve bununla övüneceklerdi Kürdistan hainleri!
MİT’in kurdurduğu ve adamları Doğu Perinçek ile Yalçın Küçük’ün kontrolündeki kontra örgüt PKK, kurulduğu günden beri Kürdistan’da Kürd halkına rahat yüzü vermemiş, önüne gelene saldırarak binlerce Kürd’ün kanına girmişti. Kan dökücülükte kendilerini yetiştiren Kemalist rejimden aşağı kalmayan bu eli kanlı kontra çete, 1990’ların başında Küçük ve Perinçek’in emir ve gaz vermesiyle bu sefer dindar Kürtlere musallat olmuş, kendilerinden ya teslim olmalarını, ya Kürdistan’ı terk etmelerini, ya da hepsini öldürmekle tehdit eder.
Yer yer kendi dinsiz ideolojilerini benimsemeyen imamlara ve dindar insanlara hakaret etmeye, saldırmaya ve katletmeye başlarlar. Şimdiye kadar Kürdistan’da kime saldırdılarsa ciddi manada bir karşılık bulamayan bu mürted örgüt, adeta güç sarhoşluğu içine girmişti. Hakim oldukları yerlerde Müslüman Kürd halkının inançlarıyla alay etmeye, hakaret etmeye başlamışlardı. İslam düşmanlığında Kemalistlerden geri kalmıyorlardı. Bu durum gayretli dindar Kürtler için artık bıçağın kemiğe dayandığı noktaya gelmişti. Sarhoşlar gibi saldırganlaşan bu Mürtedler, cinayetlerinden el çekmeleri için kendilerine giden elçileri küçümseyerek, hakaret ederek, hatta döverek “sizlerde kimsiniz” deyip kovuyorlardı.
Marks’ın, Lenin’in, Stalin’in zihniyetlerini temsil eden tedrisattan geçen bu zavallılar, ne laftan, ne de insanlıktan anlıyorlardı. Onlar için insan öldürmek adeta zevk aldıkları bir hobi haline gelmişti. Çünkü aldıkları eğitim onları robotlaştırmıştı. Kendi içlerinde bu zalimliğe karşı çıkan insanları dahi infaz etmekten çekinmiyorlardı. Bunu bizzat liderleri dile getiriyordu bir avukat görüşünde!
Kürd gençlerini Kürdistan bağımsızlığı adına kandırıp aklını çelen, Kürtlerin inanç ve değerlerine düşman eden bu örgüt ve liderinin, daha sonra “Kürdistan’ı bana verseler de kabul etmem” diyerek, aslında bir hiç uğruna binlerce genci kurban ettiğini bir anlamda itiraf ediyordu. Evet kandırdığı Kürd gençlerinden birer cellat meydana getirerek, yine Kürd halkının üstüne salıyordu bu ihanet şebekesi kontra örgüt… Kontra diyorum çünkü diğer sol Kürd örgütleri kontra suçlamasını, 1970’lerde ilk kez PKK için kullanmışlardı. Daha sonraları bunu utanmadan Hizbullah cemaatine yönelik kara bir propaganda aracı olarak kullananda, yine bu yüzsüz kontra örgüt olmuştur.
Kürdistan’ın her yerinde mürted örgütün dindar Kürtlere karşı açtığı savaş, bütün şiddetiyle devam ediyordu. Partiya Kontrayê Kürdistan PKK, bu sefer sert kayaya çarpmıştı. Daha önce hangi Kürd örgütüne saldırdıysa başarılı olan, onları sindiren mürted örgüt bu defa adeta sersemlemişti. Bu onları daha da kudurtmakta, saldırganlaştırmakta ve canavarlaştırmaktaydı. Bu yüzden hiçbir kural tanımamaktaydı. Çoluk çocuk, kadın, ihtiyar demeden alçakça cinayetlere imza atıyordu. Camilerde ibadet eden insanları dahi toplu katliamdan geçirmekten çekinmiyordu bu insanlık düşmanı kontra örgüt!
Qerecdağ’ın şerefli Müslümanları da bu dinsiz örgüte prim vermiyorlardı. Bundan dolayı da mürtedler Qerecdağ gibi, coğrafi olarak onlar için müsait olan bir alan olmasına rağmen, rahat hareket edemiyorlardı. Bu engeli aşmak için de cemaat köylerine saldırmaya ve cemaat mensuplarını şehid etmeye başladılar. Ancak Şehid M. Nur’un şehadetiyle daha da bilenmişti Qerecdağ’ın Müslüman Kürd gençleri. Özellikle şehid Muhsin’in kahramanca çatıştıktan sonra şehadet mertebesine ulaşması, O nu adeta gençlerin idolü haline getirmişti.
Mürted örgüt Qerecdağ’da sıkışmıştı. Bu sefer gerçek karakteri olan kalleşçe eylemlere başvurmaya başladı. Onların tabiatında insanlık namına bir şey yoktu. Kürd halkının kanının dökülmesi, onlar için o kadarda önemli değildi! Onlar için önemli olan daha fazla insan ölmesi, eylemlerinin ses vermesi ve halkın üzerinde korku, panik ve baskı oluşturmasıydı. Bunu oluşturmak için bu sefer köy yollarını kesip köylüleri araçlarından indirerek kendilerine yakın olanların da içinde olduğu insanları infaz etmeye başladılar. Herkesin kullandığı Köy yollarına mayın döşemeye başladılar. Bu mayınlarla kendi yandaşları da parçalanarak can veriyordu.
Kural tanımayan bu hain kontralar, Kanip’ank köyünü Qerecdağ köylerinin kullandığı ana yola bağlayan noktaya gece tahrip gücü yüksek bir mayın yerleştirdiler. Bu yolu her kesimden insanlar kullanıyordu. Ancak hainlerin gözünü kan bürümüştü. Onlar için önemli olan daha çok insan ölmesi ve eylemlerinin ses vermesiydi. Bu şekilde de Qerecdağ’ın sindirilmesiydi!
Yıl 1994, Mart’ın 10’uydu… Ramazan ayının 27’si Kadir gecesinin sabahıydı… Böyle mübarek bir ay ve gecede masum insanların kanına girmek mürtedler için bir şey ifade etmiyordu. Çünkü onlar İslam nedir, oruç nedir bilmezlerdi ki! Oruç tutmayanın, namaz kılmayanın Kadir gecesinden nereden haberi olacaktı. Marks’ın, Lenin’in Stalin’in ve onların takipçilerinin eserlerini okuyarak her birisi azılı birer İslam düşmanı kesilmişti. Öcalan zaten kendini onların gözünde ilahlaştırmıştı. Onların ayetleri de hadisleri de artık Öcalan’ın sözleri ve emirleriydi! Bu şekilde kendi öz halkının inançlarına, değerlerine yabancılaştırılmış, düşman hale getirilmiş ve adeta robotlaştırılmış yaratıkların işlemeyecekleri cinayet yoktu.
Evet o mübarek gecenin sabahında köylüler, Diyarbakır’a gidip bayram hazırlıklarını yapma heyecanı içine girmişlerdi. Onun için de Kanip’ank köyünün yarım otobüsünü çoluk çocuk tıka basa doldurmuşlardı. Kanip’ank, Qalığ, Herrik ve Gogwêrin köylerinden aldığı yolcularıyla, önlerindeki felaketten ve hain pusudan habersiz yola çıkan masum insanların içinde olduğu midibüs, Çınar Qilwa (Ovabağ) yolunun Kanipank (Yarımkaş) köyü yol ayrımına geldiklerinde, tam dönemeçte mürted örgütün yola yerleştirdiği tahrip gücü yüksek el yapımı mayının patlamasıyla paramparça oldu. Masum insanların cesetleri ve yaralılar etrafa dağılmıştı. Kürdistan hainlerinin alçakça gerçekleştirdikleri bu eylemin sonucunda ikisi çocuk 10 masum ve mustazaf insan yaşamını yitirmiş, 11 kişide yaralanmıştı.
Qerecdağ bu alçakça eylemle yasa bürünmüştü. Kürdistan hainleri Müslüman Kürtlerin baharını kışa çevirmişti. Mazlum Kürd halkını katlederek sözde Kürd halkını özgürleştireceklerdi. Onların özgürlükten anladığı Stalin’in, Pol Pot’un zorbalığının Kürdistan’da hakim olmasıydı!
Stalin, halkların özgürlüğü adı altında milyonlarca insanı sürgün ve katliamlarla yok etmişti. Pol Pot Kamboçya’da özgürlük adına Kamboç halkının yarısını yok etmiş, öldürdüğü insanların kafataslarından tepecikler oluşturmuştu. Kürdistan’ın Stalin’i, Pol Potu Öcalan’da, onların yolunu takip ediyor, mazlum Kürd halkının bebeklerine kadar öldürüyor, köylerde evlerinde yakıyor, camilerde bile katliam yapmaktan çekinmiyordu.
Evet Qerecdağ’ın onurlu insanları, onların bu sahte özgürlüklerinin önünde bir engeldi. Namus anlayışını yok sayan, sapık ilişkileri Kürd halkı nazarında normalleştirmeye çalışan, bu sapkın ve sahte özgürlükçü hainler, önlerinde Qerecdağ’ın dindar insanlarını engel olarak gördükleri için, bu intikamı alıyordu onlardan. Bu katliamlarla Hizbullah cemaatini sindireceklerini, korkutacaklarını sanıyordu şeytanın kandırdığı zavallılar! Öyle ya kime bu şekilde yönelmişlerse hep sindirmiş ve korkutmuşlardı! Ancak hainlerin unuttukları bir şey vardı. Ölümle korkutmaya çalıştıkları İslam davasının erleri, sonu şehadet olan bir ölümü nimet biliyorlardı. Dolayısıyla hainlerin bu beyhude çabaları gülünç ve boş bir çabaydı müminlerin nazarında.
Tarihin hiçbir diliminde şehitlerin kanları boşa gitmemiştir. Şehid, arkasından gelenler için bir meşale ve yol göstericidir. Şehid, Müslümanları harekete geçiren güç ve enerjidir. Şehid, Müslümanların üzerindeki ataleti, tembelliği kaldıran, onları canlandıran bir ruhtur. Şehid kanlarının bereketiyle, gaflet uykusundaki Müslümanlar uyanıyor, akasından binleri yetiştiriyordu.
Şehadet mektebinde yetişenler için ölüm yok olma değil, tam tersine yeni bir dirilme ve gerçek bir hayatın başlangıcıdır. Kur’an-ı Kerim’de kainatın yaratıcısı yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır; “Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz anlayamazsınız.” (Bakara 154)
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. ”Âli İmran – 169)
Hainler bir hesap yapmıştı. Ancak Allah’ında bir hesabı vardı. “Hani o inkâr edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır.”
Evet onların tuzakları başlarına geçmiş ve Qerecdağ artık hainler için barınacak in olmaktan çıkmıştı. Bütün bunlar şehit kanlarının bereketiyle oluyordu. Şehitlerin kanlarının bereketiyle Qerecdağ’ın münbit toprakları daha bir yeşeriyor, bereketleniyordu. Bu bereketle İslam davası Qerecdağ’da güçleniyor ve yerleşiyordu.
Qerecdağ mayın şehitlerinin şehadetleri yıldönümü vesilesiyle, Cenab-ı Allah’tan bütün şehitlerimize rahmet diliyor, Rabbimizden bizleri de onların şefaatine nail etmesini niyaz ediyoruz.