Mısır’da eli kanlı darbeci Abdulfettah Sisi’nin komutasındaki Mısır ordusu tarafından gerçekleştirilen Rabia Katliamı’nın yıldönümü nedeniyle İlke Haber Ajansı’nın sorularını cevaplandıran Hür Dava Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sait Şahin, Mısır’ın genel durumu hakkında açıklamalarda bulundu.
Mısır’daki askeri darbeyi kabul edilemez olarak bulduklarını belirten Şahin, “Mısır halkının seçtiği şahsiyetli bir kişi, İslam düşmanı dış güçlerin sponsorluğunda yönetimden indirildi.Ardından meşruiyeti olmayan yeni kişiler kendilerini zorla halkın tercihi haline getirdi. Bu, Müslüman halkların kendi liderlerini belirleme haklarına yapılmış bir saldırıdır, Bu da Mısır özelinde değil, ümmet genelinde okunmalıdır.” dedi.
“İhvan’a yapılan darbe ile birçok İslami harekete göz dağı verilmek istendi”
İhvan hareketinin Ortadoğu’da önemli bir aktör olduğuna vurgu yapan Şahin, “Öncelikle Mısır’ın kendi içerisinde güçlenen İhvan hareketi tasfiye edilmek istendi ve bu amaca genel olarak ulaşıldı. Daha önce de lider kadrosu idam edilmesine, üyeleri hapse atılmasına rağmen, tümüyle ortadan kaldıramadılar, aksine ülkeyi yöneten unsur haline geldiler. Elbette ülkede sistemi elinde bulunduran yapılar bundan rahatsız oldu. İhvan’a yapılan darbe ile Ortadoğu’dan Asya’ya birçok İslami hareketine gözdağı verilmek istendi. Dış politika anlamında da eski Mısır müttefikleri yerine bölge ile daha ılımlı ilişkiler yürütmesi, bölgeyi kontrolü altına almak isteyen emperyalistlerin işine gelmedi, yerel işbirlikçileri de bu amaç için taşeron olarak kullanıldı.” ifadelerini kullandı.
“Mısır-Türkiye ilişkilerinin güçlenmesi ABD ve İsrail ve emperyalist güçleri rahatsız etti”
Mısır’da İhvan’ın iş başına gelmesiyle bölgede Sünni bir cephe oluştuğunu belirten Şahin, “Mısır-Türkiye ilişkileri de güçlendi. Bu, ABD ve İsrail başta olmak üzere Emperyalist güçleri rahatsız etti ve harekete geçirdi. Darbe sürecinde Türkiye’nin Mısır’a direnmeyi telkin ettiği de bilinen bir gerçek. Bölgesel aktör konumundaki ülkelerin bir kısmı darbeyi açıkça destekledi ve mali destekte bulundu. Bir kısmı da sessiz kalarak zaten kabullenmiş oldu. Genel olarak Mısır’ın iç meselesi olarak değerlendirildi. Fakat ülkelerinde radikal olarak addettikleri kesimler için de bir uyarı niteliğinde duyurdular. İhvan, itikadi ve siyasi anlamda güçlenmesi arzulanmayan bir yapıydı bu ülkeler için.” sözlerine yer verdi.
“Mübarek döneminde Mısır-Filistin ilişkileri problemliydi”
Mursi ve ihvan’ın iktidarının İslam coğrafyası ve özellikle Filistin davası için önemli bir rol taşıdığına dikkat çeken Şahin, Muhammed Mursi’nin cumhurbaşkanı olmasından sonra Hamas ile ilişkiler güçlendi. Mübarek döneminde Mısır-Filistin ilişkileri problemliydi. Mursi-Hamas yakınlaşmasından sonra Hamas’ın Mısır için bir tehlike oluşturduğu algısı oluşturmak için Sina’daki tüneller kullanılarak, Mısır güvenlik güçlerine saldırılar düzenlendi. Bundan Hamas ve tüneller sorumlu tutularak Mursi zor durumda bırakıldı. Öyle ki bir kısım tüneller suyla doldurulmak zorunda kalındı. Ama Refah sınır kapısının bir müddet açık kalması Gazze halkına bir nefes oldu, zaten birilerini tedirgin eden de buydu, çünkü Gazze bir hapishane olmaktan çıkacaktı.” dedi.
“Mursi başa geçtikten sonra aleyhinde çok ciddi anti propagandalar yapıldı”
Mısır’daki kanlı darbenin ‘Kurdun kuzuyu gözüne kestirmesi’ olarak niteleyen Şahin, “Mısır’da yaşananlar, suyu bulandırma suçlamaları, birer bahaneydi. Mübarek’e karşı olan ayaklanma döneminde Tahrir’de Müslüman-Hıristiyan-sol-liberal ayırımı yoktu, insanlar aynı amaç için farklı ideolojilerden olmalarına rağmen yan yanalardı. Mursi başa geçtikten sonra aleyhinde çok ciddi anti propagandalar yapıldı. Özellikle İhvan’ın devlet içerisinde kadrolaşması ile ilgili ciddi spekülasyonlar yayıldı. Mursi iktidara geldiğinde Mısır’ın kredi notu düşürülerek ekonomik bir tuzak oluşturuldu. Zaten ülke borç batağındaydı. Mursi IMF ile anlaşmak istemesine rağmen anlaşma sağlanamadı, ülke ekonomik olarak istikrarsızlığa sürüklendi. Bununla birlikte ikinci Tahrir protestolarında dillendirilen erken seçim talebine karşı İhvan, milli iradeye saygı tarzında mitingler düzenledi. Oysa spekülasyonlarla toplumsal destek zayıflamıştı, ciddi bir algı operasyonu vardı, erken seçime gidilseydi, belki tavan kadro yine yargılanır ama, İhvan tabanını bu şekilde kaybetmeyebilirdi” analizinde bulundu.
“Silah kullanmama, İhvan’ın geleneğinde var”
İhvan’ın darbeden sonra izlediği strateji hakkında da konuşan Şahin, “Silah kullanmama, istisnai dönemler hariç İhvan’ın geleneğinde var. İhvan yine sivil itaatsizliği tercih etti. Geçmişte silaha başvurmamış bir yapının bu dönemde silaha başvurmaması daha anlaşılır bir şey. Çünkü ortada Suriye gibi bir örnek var. Kaldı ki Mısır konum itibariyle Ortadoğu’nun en önemli ülkesi. Bir iç savaş çıkması durumunda Suriye’den çok daha vahim bir duruma düşer, bütün uluslararası güçlerin, örgütlerin poligonu haline gelir.” dedi.
Darbenin ülkenin ekonomisine verdiği zararlara da değinen Şahin, “Mısır’ın ekonomisi zaten iyi değildi, yatırımların birçoğu durdu. Körfez ülkelerinin verdiği mali destek de yeterli değildi, darbeden sonra enerji üzerine yoğunlaşıldı. Geçtiğimiz günlerde Süveyş Kanalı’na paralel yeni bir kanal eklenerek deniz yoluyla yapılan ticari hareketliliği arttırmaya çalıştı. Özellikle darbeden sonra Doğu Akdeniz enerji rezervleri üzerine bir çalışma başlatıldı. Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İsrail ile bunun üzerinde hala çalışmaktadır” ifadelerini kullandı.
Adevviye Meydanında yüzlerce Müslüman’ın katledilmesinin hiçbir stratejik, ideolojik perstektiften haklı açıklamasının olmadığını belirten Şahin, yaşanan katliamı zorbalığın, korkunun ve acziyetin göstergesi olarak niteledi.
“Rabia katliamı, güncelde kınandı, protesto edildi, katliam bittikten sonra da unutuldu”
Son olarak uluslararası medya ve batılı ülkelerin Rabia katliamı karşısındaki sessizliğini de değerlendiren Şahin şu ifadeleri kullandı:
“Mısır herhangi bir ülke değil. Elbette batı, Ortadoğu’nun en güçlü ülkesinde sözünü dinleyecek bir müttefik ister. İhvanın stratejisi, bölge ülkeleri ile birliktelik üzerineydi, bu yönde çalışmalar yapılıyordu. Genel anlamda bölgeye baktığımızda bu birlikteliğin olmaması için her gün onlarca insanın katledildiğini gördük. Konuşması gereken ülkeler konuşmayıp bilakis destek vermişken, batılı ülkelerden böyle bir beklenti içinde olunması zaten doğru değil. Katliamı gerçekleştiren veya destek veren güçlerdir bunlar. Darbe demokratik bir müdahale değil zaten, aksine anti demokratik bir eylem. Rabia katliamı, güncelde kınandı, protesto edildi, katliam bittikten sonra da unutuldu ve Müslümanlar yine gündelik yaşamlarına döndüler. Dolayısıyla ne ifade ettiği veya ne kadar anlaşıldığı çok küçük bir kesimi ilgilendiriyor.” (M. Hüseyin Temel – İLKHA)