DİYARBAKIR- Rahim ağzı kanserinin oluşmadan önce lezyonları yakalamak için düzenli kontrollere erken yaşlarda başlanılmasının çok önemli olduğunu ifade eden uzmanlar kanser riskinin en önemli faktörlerinden birisinin de sigara olduğuna dikkat çektiler. Memorial Diyarbakır Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Bölümü'nden Uz. Dr. Özgür Ozan Şeşeoğulları, rahim ağzı kanseri hakkında bilgi verdi.
'En önemli risk faktörü HPV virüsü'
Serviks (rahim ağzı) kanserinin gelişimimdeki en önemli risk faktörünün HPV olduğunu ifade eden Şeşeoğulları, "100 den fazla tipi olan bu virüsün bazı tiplerinin kanser gelişiminde rol oynadığı tespit edilmiştir. HPV cinsel yolla bulaşır.Genital siğillere yol açtığı gibi hiçbir bulguda vermeyebilir. Ayrıca sigara kullanımı da tüm kanserlerde olduğu gibi rahim ağzı kanseri için risk faktörleri arasında sayılabilir." dedi.
'Aşı 9-26 yaş arası koruyucu'
Aşıların kanser virüslerinin hepsine karşı koruyucu olmadığını belirten Şeşeoğulları, "Ancak hastalığa en sık neden olan HPV tiplerine karşı koruma özelliğinin bulunduğu bilinmektedir. Aşının koruyucu özelliğinden yararlanabilmek için 9-26 yaş arası kadınlara uygulanması önerilmektedir" şeklinde konuştu.
'Erken teşhis hayat kurtarıyor'
Rahim ağzı kanseri düzenli tetkikler ve tarama programları ile kontrol altına alınabilen, erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilen bir kanser türü olduğunu ifade eden Şeşeoğulları, " Günümüzde servikskanserinin taranmasında kullanılan en yaygın yöntem,PAP smear tarama testidir. Aktif cinsel yaşamı olan her kadının yılda bir kez düzenli olarak yaptırması gereken smear testi ile rahim ağzında henüz kanseri dönüşmemiş ancak kanserin ön lesyonları olan anormal yapılar tespit edilerek, hasta tam olarak sağlığına kavuşturulmaktadır. Ulusal toplum tabanlı serviks kanseri taramaları, aile sağlığı ve toplum sağlığı merkezleri bünyesindeki kanser erken teşhis, tarama ve eğitim merkezleri tarafından yürütülmektedir." diye konuştu.
'Radyoterapide hedefe yönelik ışın tedavisi'
Son olarak da, rahim ağzı tanısı konulmuş hastaların önemli bir bölümünde öncelikli olarak cerrahi tedavi ve ardından da radyasyon tedavisinin gerekeceğini ifadelerine ekleyen Şeşeoğulları, sözlerini şöyle sonlandırdı, "Serviks dışına yayılmamış tümörlerin tedavisinde genellikle cerrahi müdahale yeterli başarıyı sağlayacaktır. Ancak tedavinin daha sonra radyoterapi ile de desteklenmesi gerekir. Radyoterapi yüksek enerjili x ışınlarıyla vücut dışından doğrudan tümörün olduğu bölgeye uygulanır. Radyasyon tedavisi alan hastalar aynı zamanda sıklıkla küçük dozlarda kemoterapi de görür. Bu uygulama, radyasyon tedavisinin başarını da artırır. Son yıllarda gelişen radyoterapi cihazları sayesinde ışın, artık tümöre daha yüksek dozda ve hedefe yönelik olarak verilmektedir. Bu da sağlıklı hücrelerin göreceği zararı minimuma indirerek, yüksek derecede koruma sağlamaktadır. (Sedat Aslan-İLKHA)