Altı yılı bulan Suriye'deki vekâlet savaşlarının taraflarının belirginleştiği ve asillerin savaşına dönüşerek adeta mini bir dünya harbinin yaşandığı tabloda Türkiye'nin stratejik müttefiki! ABD'nin genelde Ortadoğu'da özelde ise Suriye'de ne yapmak istediğini anlamaya çalışmak hayati derecede önem arz ediyor. Dünden beri Rahip Brunson üzerinden gerilimi artıran ABD tamamıyla bahane üretiyor. Yüzlerce FETÖ kaçakçısını barındıran ABD, bir rahip üzerinden baskı kurarak ambargo uygulayacağını söylüyor. Fakat işin gerçeği nedir ona bakalım:
Biraz geriye gidersek; Suriye iç savaşının başında Türkiye ile birlikte Esed rejimine karşı mücadele veren ABD'nin, şayet Suriye'de Esed gider ve demokratik bir yönetim kurulursa Müslüman Kardeşler benzeri bir yönetimin geleceğini öngörmesiyle ve israil ile alakalı kimyasal silah tehdidinin ortadan kalkmasıyla bu emelinden vazgeçti…
Ayrıca o günlerde ABD'nin hedefinin, FETÖ unsurlarıyla malûl Türk ordusunu Suriye'ye müdahil olmaya teşvik ederek Irak, Suriye, Türkiye ve İran'dan oluşan devletleri parçalayıp bölme planı çerçevesinde burada kendi hizmetinde bir PYD/PKK/PEJAK kuşağı yaratmaktı. Nitekim Türkiye'de daha sonra yapılan DEAŞ saldırıları, çukur savaşları ve en nihayetinde FETÖ darbe teşebbüsü de bu planın yürümemesi üzerine devreye sokulmuş ek senaryolardı.
ABD'nin bütün bu evdeki hesaplarının Ortadoğu çarşısında tutmaması, Rusya'nın Suriye'ye doğrudan müdahil olması ve İran'ın nüfuzunun artarak israil'i tehdit eder hâle gelmesi karşısında ABD, dikkatini iki bölgeye tahsis etti. Bu bölgeler özellikle Fırat'ın doğusu ile Suriye'nin güneyindeki israil'in güvenliği ile ilgili bölgelerdir. “DEAŞ'la mücadele” adı altında, ondan boşalacak bölgeleri kendi kontrolündeki PYD/YPG'ye vermek isteyen ABD, Türkiye'nin alerjisi nedeniyle örgüte bir miktar Arap silahlı gücü katarak SDG adıyla bir kokteyle çevirip kendi nüfuzunu bölgede devam ettirmeye çalıştı. Böylece ilk baştaki plan ve senaryo, saha şartları nedeniyle bir miktar modifiye edilmiş olsa da, ABD ve dolayısıyla israil açısından çok elverişli olan bu plan devreye alınmış oldu.
Kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeye çalışan bir Türkiye'den rahatsız olan ABD'nin, Türkiye'nin bütün ısrarlarına rağmen DEAŞ'a karşı PYD/YPG ile birlikte mücadele etmesinin sebeplerinden biri de bu hoşnutsuzluktur. Diğer taraftan Rusya'yı dengeleyeceğini hesaplayan ABD, israil'i tehdit eden İran'ı da dizginleme hesapları yapıyordu. Bununla da yetinmeyen ABD, israil'in güvenliği için İran antipatisi olan Suudi Arabistan'ı israil ile anlaştırmak suretiyle, İran'a karşı bir cephe oluşturma yoluna gitmektedir. Zira israil'in korunması, ABD'nin önceliklerinin başında gelmektedir.
Bütün bu hesapların neticesinde; Türkiye'nin İran'a yapılacak ambargoyu kabul etmemesi ve Erdoğan'ın “vatandaşım neyle ısınacak” tepkisi yeniden Rahip Brunson meselesini ortaya çıkardı. ABD, Türkiye'ye de ekonomik yaptırım uygulayacağını açıkladı. Rahip Brunson bahanesi başta israil'in güvenliği olmak üzere yeni hesapların devreye girdiğinin göstergesidir. Netice olarak; Türkiye ABD etkisinden, İran'da Rusya etkisinden kurtulmadıkça elleri zayıf olacak.