Ramazan Bahçesinin Gülleri

Sahabe (radıyallahu anhum)’nin icmaıyla, teravih namazı yirmi rek’attır. Hz. Ömer (ra)’in kıldığı ve sahabenin de kabul ettiği gibi Ramazan’ın tüm gecelerinde cemaatle kılmak sünnettir.

TERAVİH NAMAZI
Sahabe (radıyallahu anhum)’nin icmaıyla, teravih namazı yirmi rek’attır. Hz. Ömer (ra)’in kıldığı ve sahabenin de kabul ettiği gibi Ramazan’ın tüm gecelerinde cemaatle kılmak sünnettir. Teravih namazının cemaatle kılınması sünnettir. Yalnız tek başına da kılınabilir. Teravih namazında her iki rekatte bir selam vermek vaciptir. Dört rekatte bir selam verilirse sahih değildir. Teravih namazı geçersiz sayılır. Fakat Resulullah (sav) teravihi Ramazan’ın sadece 23, 25 ve 27. gecelerinde cemaatle, diğer gecelerde ise evde kılmış ve şöyle buyurmuştur: ‘Üzerinize farz kılınacağından korktuğum (için böyle yaptım)’

Resulullah (sav), teravihi cemaatle kıldığı gecelerde sekizer rek’at kılmış, dağıldıktan sonra herkes kendi evinde yirmiyi tamamlamıştır.” (Büceyremi alel-İkna’) Vakti, yatsı namazı ile fecir (şafak) arasıdır.

Ramazan ayı bitince Kur’an-ı Kerim’den bir hatim de tamamlansın diye her rek’atte bir sayfa Kur’an okumak suretiyle her gece bir cüz okumak efdaldir.

Niyeti “Teravih sünnetini kılmaya niyet ettim” şeklindedir. Her dört rek’atten sonra sessizce oturarak dinlenmek sünnet olduğu için bu namaza (Dinlenme anlamına gelen) ‘teravih’ adı verilmişitir. Dinlenme esnasında okunan tesbihler, Şafii mezhebine göre sünnete aykırıdır.

Hanefilerde teravih namazını iki rekatte bir selam vererek on selam ile tamamlamak daha faziletlidir. Dört rekatte bir selam vermek de caizdir fakat bu şekilde kılmak mekruhtur.

FITIR ZEKATI
Fıtır zekâtı üç şeyle vacip olur.

1-İslam 2-Ramazan ayının son gününde güneşin batması

3-Fıtır zekâtını verdiği gün, kendisinin ve ailesinin (o günün) azığından fazla malının olması.

Kendi şehrinde kullanılan azıktan bir sa’ miktarı, kendisinin ve bakmakla mükellef olduğu Müslüman akrabalarının fıtır zekâtını vermesi gerekir. Fıtır zekâtını miktarı, Irak rıtlıyla beş rıtıl ve bir rıtlın üçte biri kadardır. Fıtır zekâtını vermek vaciptir. Fıtır zekâtı demek; iftar yapmakla vacipliği kesinleşen zekât demektir. Zira Ramazan’ın son gününde iftarı açmakla iftar zamanı olan Şevval ayına girildiği vakit fıtır zekâtının vacibiyeti kesinleşmiş olur. Fıtır zekâtına, nefis ve yaratılışı temizlemek için vacip olmuş zekât anlamına gelen “yaradılış zekâtı” da denir.

Fıtır zekâtı, üç şart ile vacip olur:

1-Müslüman olmak. Kâfirlere fıtır zekâtı vacip değildir.

2-Ramazan ayının son gününde güneşin tamamen batıp akşam namız vaktinin girmesi. Bu, fıtırların vacip olduğu vakittir. Cevaz vakti ise Ramazan ayının başından bayramın birinci günü güneşin batışına kadardır. Bayram namazından önce vermek sünnet, sonra vermek ise mekruhtur. Bayram günü güneşin batışından sonraya kadar tehir etmek haramdır. Fakat malının hazır olmaması veya verilecek kimsenin olmaması gibi bir mazeret varsa, bu durumda fıtır zekâtı kazaya dönüşür. Şartlar oluştuğunda acele ile verilmesi gerekir.

3-Bayram günü ve gecesinde, kişinin kendisinin ve geçimiyle mükellef olduğu kimselerin azığından malının fazla olması. Örneğin kişinin bayram günü ve akşamı için kendisine ve mezkûr kişilere yeten on kilo buğdaydan fazla malı varsa, fıtır zekâtını vermesi vacip olur, aksi halde vacip olmaz. Çünkü bu durumda kişi fakir sayılır.

Bu fazlalık, yazlık ve kışlık elbiselerden, evden ve borçlardan da fazla olmalıdır. Malı, uygun olan elbise ve evden fazla ise bu kimse fakir sayılmaz. Bunları satıp fıtır zekâtını vermelidir.

Kişi; kendisinin, anne-baba, çocuklar ve köleler gibi geçimleriyle yükümlü olduğu Müslüman kimselerin fıtır zekâtını vermekle mükelleftir. Kişi başına bir sa’, fıtır zekâtı olarak verilir. Bir sa’, ortalama bir insanın iki eliyle dört avuçtur. Fitre, ancak kişinin, oturduğu şehrin o sene içinde genelde daha fazla tüketilen azığından verilir. Daha pahalı olsa dahi, şehrin azığından başka bir şey veremez. Mesela şehrin azığı buğday ise, pirinç verilemez. Çünkü burada pahalılık değil, azığın uygunluğu önemlidir.

Ailesi başka bir şehirde olsa dahi, bayram arifesi kim nerede iftarını açarsa, fıtır zekâtı orada vacip olur. Mesela kişi Diyarbakır’da, ailesi de Antep’te ise, kendi fıtır zekâtını, Diyarbakır’da bir vekil belirlemek suretiyle, ailesinin de Antep’te vermeleri vaciptir. Vekil yoluyla verilemiyorsa, Hanefi mezhebini taklid ederek ailesinin fıtır zekâtını bulunduğu yerde verecektir. Aynı şekilde, buğday yerine para vermek de ancak taklid yoluyla caiz olur.

Sa’ın, ağırlık ölçüsüyle miktarı, Bağdat rıtlıyla beş rıtıl ve bir rıtlın üçte biri kadardır ki, bu da yaklaşık 2400 gram değerindedir.

Fitre zekatının verilmesi konusunda Şafiilerin, Hanefilere uymasında bir sakınca olmadığı ulemaca belirtilmiştir.

İ’TİKÂF
İ’tikâf; durmak, kalmak, devam etmek gibi anlamlar içerir.

Fıkhi olarak ise; bir mescitte ibadet niyetiyle ve belirli kurallara uyarak inzivaya çekilmek demektir.

İ’tikâf sünnettir, senenin bütün günlerinde yapılabilir, ancak Ramazan ayında, özellikle de Ramazan ayının son on gününde daha evladır.

Hz. Aişe validemizden şöyle rivayet edilmektedir: “Hz. Peygamber (sav) Ramazan’ın son on gününde i’tikâfa girerdi. Hz. Peygamber (sav)’in bu âdeti vefat ettiği zamana kadar devam etti.”[1] Başka bir rivayette “Resulullah (sav) Ramazan’ın son on günü içerisinde i’tikâfa girerdi ve ‘Kadir Gecesi’ni Ramazan’ın son on gününde (tekli gecelerde) arayın’ buyururdu.”[2]

İ’tikâf’ın iki rüknü vardır:

1- Niyet etmek:

“İ’tikâfa niyet ettim” veya

“İ’tikâf sünnetine niyet ettim” şeklinde niyet getirilir.

2- Camide Durmak: Kişi, caminin içinde gidip-gelse de, dışarı çıkmaması yeterlidir. Camide duruşu, namazın rükû ve secdelerinde farz olan tuma’nine’den (vücudun bir anlık dahi olsa tamamıyla hareketsiz halde kalmasından) fazla olması şarttır. Fakat camide durmak, bir tuma’nine kadar olursa i’tikâf sayılmaz.

İ’tikâfa giren kimsenin;

-Müslüman

-Akıllı

-Hayızdan

-Nifasdan

-Cenabetten temiz olması şarttır. Abdestli veya oruçlu olması ise şart değildir.

Nezredilmiş i’tikâfta iken insani ihtiyaçlar veya çıkmayı gerekli kılacak bir özür dışında caminin dışına çıkmak caiz değildir.

İnsani ihtiyaçlara şunlar örnek olarak verilebilir: Küçük veya büyük abdest bozmak, ihtilam sebebiyle cenabetten yıkanmak ve camide bir şeyler yemekten utandığı için dışarı çıkıp yemek yemek.

Camiden çıkmayı gerekli kılacak özürlere de şunlar örnek olarak verilebilir: Zarar vermesinden endişe edilen bazı şeyler, kadının hayız ve nifasa girmesi ve kendisiyle camide durmanın mümkün olmadığı, yatak istirahatı, hizmetçi ve ihtiyaç duyulan ağır bir hastalık.

Hafif bir hastalık sebebiyle camiden çıkmak ise caiz değildir. Çıkılsa dahi, dönmek kastıyla çıkılmalı ve erken dönülmelidir. Çünkü bu amaçla camiden çıkmak i’tikâfı bozmaz.

Caminin dışında yapılsa dahi, cinsel ilişki ile i’tikaf bozulur. Kadın ve erkeğin kasten birbirine dokunmasından dolayı meninin akmasıyla da i’tikâf bozulur. Kasten olmayan dokunma ile meni akarsa ve hemen yıkanılırsa, ihtilam ile bozulmadığı gibi, bununla da i’tikâf bozulmaz. Ancak yıkanma geciktirilirse, i’tikâf bozulur. İ’tikâf bozulduktan sonra kişi dilerse camiye gidip niyetini yenileyebilir.

İ’tikâfın Ramazan’ın son on gününde sünnet-i müekkede olmasının hikmeti, Kadir Gecesi’nin ihya edilmesidir. Çünkü Kadir Gecesi senenin bütün gecelerinden daha üstündür.

“Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.”[3]

Yani Kadir Gecesi’nde kalkıp ibadet etmek, bu gecede hayırlı işler yapmak, içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır.

Kadir Gecesi’nin Ramazan’ın son on gününde olduğu konusunda âlimler ittifak etmişlerdir.

İ’tikâfa Ramazan’ın son on gününde girmek, Kadir Gecesi’ne rastlama imkânı ve umudunu arttırır.

İ’tikâfa girmek, nefsi yasaklardan korumada etkili bir yöntemdir. İ’tikâf insanı dünyevi meşgalelerden uzaklaştırıp daha fazla ibadete vesile olması yanında, genel anlamda hayatın anlamı üzerinde tefekkür etme imkânı da sağlar. İnsanların zaman zaman böyle derin tefekküre ihtiyacı vardır. İ’tikâf ibadeti bu tefekkürü gerçekleştirmek için bir fırsat olarak kullanılabilir.

İ’tikâfın amacı Rabbin murakabesinde bulunmak suretiyle kalbi temizlemek, O’na yönelmek, ibadet için kendini dış dünyadan ayırmak, Allah-u Teala için kullukta bulunarak dünya meşgalelerinden ve dünya işlerinden kendisini belirli bir süre içinde tecrit etmek, kendisini Mevla’sına teslim ederek bütün işlerini Allah’ın yüce iradesine bırakarak O’nun keremine dayanmak, kapısında durmak, Allah Teala’nın evinde O’na ibadet etmekten ve rahmetine yaklaşmak için O’na taatte bulunmaktan ayrılmamak, Allah’ın kalesi içine girmek gibi hedeflerdir. Kişi Allah’ın kalesine sığınırsa düşman tuzak kurarak veya zor kullanarak buraya giremez. Çünkü Allah’ın hükümranlığının kuvveti ve üstünlüğü, onun desteği ve yardımı söz konusudur. İ’tikâf, Allah’ın en çok razı olduğu, en şerefli amellerdendir. Ancak ihlâslı olarak yapılmalıdır. Çünkü kişi i’tikâfta iken namazı beklemektedir. Dolayısıyla namazı bekleyen, namazdaymış gibidir.

Orucu şart koşanlara göre, i’tikâfa bir de oruç eklenince mü'min kul daha çok Allah’a yakın olur. Çünkü Allah Teala oruç tutanlara kalp temizliği ve gönül saflığı verir.

İ’tikâfa giren kimsenin, gücü yettiği kadar gece ve gündüz namaz kılmak, Kur’an-ı Kerim okumak ve Allah’ı zikretmekle meşgul olması müstehaptır. Allah’ı zikretmek; ‘La İlahe İllallah’ demek yahut istiğfarda bulunmak, geçmiş günahlardan dolayı pişmanlık duymak, göklerin ve yerin yaratılışı ve hikmet inceliklerini gönülden düşünmek, Hz. Peygamber (sav)’e salâvat getirmek, Kur’an-ı Kerim tefsiri okumak, hadis okumak, ilim müzakeresinde bulunmak vb. hayırlı amellerdir.

Allah Resulü (sav) ve sahabeleri bu tür ibadet ve zikirlerle maneviyatın doruğuna ulaşmışlardır. Başlarına gelen ağır musibetleri ve çetin imtihanları bu ibadetler ve zikirler sayesinde atlatabilmişlerdir. Savaşların en can alıcı anlarında bile bu ibadetler onlara güç ve takat olmuş, sıkıntıları hafifletmiş, sabırlarını arttırmıştır.

Allah-u Teala, bizlere de bu hayırlı amellerin ışığında yaşamayı nasip eylesin. (Âmin)

(Mehmet Yıldız)

Kaynaklar:

-M. Ahmed Hilmî el-Koği, Hediyyet-ül Habib

-El-fıkh-ü’l Menhecî

-Haşiyet-ül Muhtar

-Ruus-u’l Mesaîl

-Nur-u’l İzâh

İnzar Dergisi

[1] Buharî-Müslim

[2] Buharî

[3] Kadir: 3

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu
Kurban edilen hayvan kanının alna sürülmesi doğru mudur?
Namazda gözleri kapatmak mekruh mudur?