Allah’ın adıyla.
Çok şey anladık Ramazan’da.
Nefisimizin terbiye edilmeye ne kadar muhtaç olduğunu ve orucun bunun için ne büyük fırsat olduğunu anladık.
O nefis ki; her sıkıntıya rağmen dize gelmemişti. Ancak açlık karşısında Allah’a yönelip ”ben aciz kulum, Sen ise Rahim olan Rabbimsin” demişti.
Bizzat kendi dolabımızdaki yiyeceklere hakiki malik olmadığımızı anladık. Gerçek sahibi, “dokunma” dediği anda dokunamadık onlara.
Birbirini kovalayan ayları tüketirken; Ramazan’da günlerin, hatta saatlerin hesabıyla zamanın kıymetini anladık. Öyle geçmiyor mu zaten bir ömür? Hep, sonraki bir tarihi bekleyerek... Ve bir sonraki ay ve günü, o gün geldiğinde ise bir sonrakini… Ta ki son gün, son nefes gelene kadar…
Çok şey gördük Ramazan’da.
Canımız isterse kendimize ne kadar zaman ayırabileceğimizi gördük. Kur’an ve nafile ibadetlerle doldurmak üzere…
“Bu aralar çok yoğunum” bahanesiyle erteledikçe ertelediğimiz komşu ilişkilerimizi yaşadık. Yürüyecek halimiz kalmadığı halde, misafirler ağırlayabileceğimizi gördük.
Teheccüd kılmanın çok da zor olmadığını gördük, yaz gecelerinin kısalığına rağmen.
Fakirler, garipler, mustazaflar için koşturanları… “Bu garibanın evi benim, bu mahalle senin” deyip iftarlara, ziyaretlere, yardıma koşanları gördük.
Fırıncısından çobanına, oruç tutanları görürken, rahat evinde kendine mazeret arayan sabırsızları gördük. İbadetleri yerine getirmenin, şartlardan çok imana bağlı olduğunu fark ettik. Altınla tenekeyi, elmasla kömürü birbirinden ayırt etti böylece Ramazan.
Resulullah’ın işaret ettiği gibi; orucundan kendisine sadece açlık kalanlar gördük. Ramazan’ı bir külfet ve sadece zorluk olarak düşünen…
Nefsi terbiye ayını, nefsi azdırma ayına çevirenleri gördük. Muhteşem sokak iftarlarının ardından, İslam’ın ve Ramazan’ın ruhuna aykırı konserlerde…
11 ayı fısku fucurla, günahı teşhir etmekle geçirenlerin, Ramazan’da Müslüman(!)laştığını gördük. Günah yayan ekranların, tekbir, salâvat ve ezan sesleriyle arın(!)dığını…
Çok şey öğrendik Ramazan’da.
Günlük yaşantısına bakarak “iflah olmaz” sandığımız nice kimselerin, yazın sıcağında nefsini nasıl gemlediğini öğrendik.
Her insanın kalbindeki, gizlenmiş bile olsa, iman çekirdeğinin nelere kadir olduğunu öğrendik böylece. Ve çıkmamış candan umut kesilmeyeceğini…
Zincire vurulanların sadece şeytanlar olmadığını öğrendik. İslam’ın her emrine kinle dolu olduğu halde dilini mecburen gemleyenler oldu. Müslüman halktan göreceği tepki korkusuyla.
Ramazan’ı kimi dost, kimi düşman edindi adeta. Kimi “hoş geldin ey rahmet ayı” diye Ramazan’a kavuşma sevincini samimiyetle yaşarken; kimi de Ramazan’ı, “ah, off”lar ile geçirmeye çalışarak; sevmediği misafiri ağırlar havasında.
Elhasıl; Ramazan nasih bir öğretmen oldu bize. Anladıklarımızı, gördüklerimizi, öğrendiklerimizi, Ramazan’dan sonra unutmamak dileğiyle…