Ramazan ve Çocuk

“Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç size de farz kılındı; umulur ki sakınırsınız” (Bakara 183)

“Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç size de farz kılındı; umulur ki sakınırsınız” (Bakara 183)

“Kim inanarak ve sevabını Allah’tan isteyerek Ramazan’ı oruçla geçirir, geceleri de ibadetle ihya ederse, geçmiş günahları mağfiret olunur.” (Hadis-i Şerif)

İman toprakları, kuraklığı ve bitip tükenmez çöl iklimlerini yaşarken; bu toprakları ekilip biçilebilir alanlara çevirmek için uğraşma zorunluluğu her zamankinden daha elzem bir hal almıştır. Bu bağlamda Kur’anî eğitim, nesil değişimine göz kırpmaktadır. Bu, bir imar programıdır. Öyle ki, “Kur’an Nesli” ortaya çıkabilsin.

Bu dünya vahşetgâhında insanın yönü ve ilgisi ilahi programa yönelik olmalıdır. Zira, ilahi program Kur’an-ı Kerim, peygamber ve sırat-ı müstakimdeki alimlerden yansır. Biri (Kur’an) bilgi, diğerleri ise metot ve doğru kaynaklı yorumlar sunar. Bu hazır program içerisinde emrolunduğumuz gibi ‘dosdoğru’ yürürken, bela sağanakları da kaçınılmaz olacaktır elbet. Çünkü edeplendirmede, pratik delillendirme isteği vardır. Hayatın ağır ve taşınmaz gibi görünen bu yanı düşünüldüğünde, edeplenmemiş nefisler; korku halinin ilk fısıltısı olan kaçış seçeneğine yönelirler. Bu kaçış, mekan itibariyle mümkün olmadığına göre, en iyimser hali pasiflik de olsa; ideolojik bir kaçış’tır. Dolayısıyla eğitim zorunluluğu, kaçınılmazdır.

Programın uygulanabilmesinde asıl görev; her zaman olduğu gibi, doğru kaynaktan beslenmiş, doğru yöntem ve bilgilerle çocuklarını eğitebilecek anne-babaya düşmektedir.

“Daha henüz çocuk diye acıdığın; büyüyünce kendisini de, seni de, toplumu da acınacak hale sokmadan, tedrici ve bilinçli bir metot izleyerek ibadetleri çocuğa sevdirebilmeli, nasıl ve niçin’ini özümsetebilmelisin.”

Bu yönüyle eğitim programını kolaylaştırıcılığı açısından Ramazan ayı, manevi hazzın en yoğun yaşandığı bir aydır. Her yönüyle bir başkalığı vardır bu ayın. Yediden yetmişe her kalbi, Allah’a doğru yürüyüşündeki keyfiyete göre etkisi altına alır. “Bilmez-anlamaz” sıfatını giydirdiğimiz çocuklar için de bu böyledir. Onlar da bu güzel değişimin farkına varmıştır. “Ramazan ayına girmek üzereyiz”, “Oruç tutacağız” söylemlerine kendi içinden, “ben de” cevabıyla karşılık verir. Muhatap alınmayı ister ve meseleyi kavrama isteği, tatlı bir şaşkınlık ifadesiyle yüzünde yansır. Ramazan’ın hemen öncesinde, geleceğine dair söylem ve alametlerin belirginleşmesindeki netlik, çocuğun gözünden kaçmaz. “Ramazan, ama ne? Oruç tutulacak, büyükler oruç tutacak. Peki, neden büyükler? Ben de tutamaz mıyım bu orucu?” diye düşünür. Anne-baba cevaplamadığı için kendisi cevaplandırır: “tutabilirim”, ama nasıl, ne ile tutacağım onu? “En iyisi beklemek, onlar nasıl tutarsa, ben de öyle tutarım” der.

Beş-altı yaşındaki bir çocuğa oruç tutturulmaz elbet; lakin, en azından bu yaşlarda, bu güzel kokuyu hissetmelidir. Anne-babalarda, çocuğa orucu sevdirme gayreti göze çarpmalıdır. Çocuk zaten isteklidir, önemli olan, gündüz oruçlu geçireceği süreyi onun gücüne göre ayarlamaktır, sıkmadan, zorlamadan. İftar vakti ‘Aferin paketi’ içinde bir öpücük, çocuğun zihnindeki acabaları da bir anda siler süpürür. Acaba ben de onlar gibi yapabildim mi? Acaba benim hakkımda ne düşünüyorlar? Gibi sorular yoktur artık. Cevap, aferin paketi içinde yanağından kalbine doğru yumuşak bir geçiş yapmıştır çünkü.

Bu vesile ile, yaklaşan Ramazan ayı, en iyi ve en doğru biçimde değerlendirilmelidir. Oruçlu ahlakı, öncelikle anne-babada göstermeli kendini. Oruç ile istenen hal yansıtılmalı ki, çocuk ürkmesin. Öyle ya, siz oruçlu iken bambaşka bir çekilmezliğe bürünür, açlık ve susuzluğunuzun acısını, somurtkanlık ve kötü-incitici sözlerle etrafındakilerden çıkarırsanız; zavallı çocuk bunu sizin eksikliğinizden değil, oruçtan bilir. Böyle olunca da orucun menfiliğine masumane bir hüküm indirir. Demek ki, sevdirmenin ilk şartı; orucun sizde görünecek olumlu yansımasıdır. Ayrıca henüz tanışma aşamasında iken, çocuk için; yaşına kavrayış kapasitesine ve çevresinden anladıklarına göre değişen tanımları vardır orucun: Merak, anne-babaya sevimli görünmek, ödüllendirilmek, farklı bir şeyler yapmak (oyuna benzetir), diğer yaşıtlarına ve kardeşlerine nispeten farklı ve dayanıklı olduğunu ispatlamak (Ben yapabiliyorum, o yapamıyor), taklit, “ben de yapabilirim” psikolojisi, “Allah böyle istiyor…” gibi. Demek ki ikinci şart; çocuğun orucu nasıl algıladığını tespit etmek ve mantığını kavrayıp özümseyebileceği sevimliliğe ulaştırmaktır. Mesela; çocuğu sahura kaldırıp ona, bu işin dışında olmadığını hissettirebilirsiniz. Çocuk bunu hisseder. Ancak o anda en fazla haz aldığı, farklı bir saatte anne-babasıyla aynı işi yapmaktır. Bununla beraber gündüz, o da sizinle birliktedir. Yemeye, içmeye yanaşmaz. Hatta ısrarlarınıza rağmen yanaşmaz. Zira; böyle bir yarışa gönüllü olarak katılmıştır. Ve çocuk, “bu işte ben de varım” dercesine heyecan yaşar. Öyle ki, sahura uyandırmanız için, akşam uyumadan önce sizi, sıkı sıkıya da tembihler. Açıktır ki, bu noktada çocukta hiçbir sorun yok. Oruç tutmaya, orucu sevmeye, sahur ve iftar anlarının hazzını almaya pek isteklidir. Tüm bunlara rağmen, tüm gün oruç için başarı yüzdesi azdır. Balıklama dalar çocuk, sudan çıktı mı da bir daha girmek istemez. Çocukluğun doğasıdır bu. Bu nedenle bünye, yaş, istekliliğindeki artma-azalma… iyi hesap edilip gözlemlenmeli ki, zamanında olumsuz gidişatın önüne geçilebilsin. Kontrol anne-babanın elinde olmalı, ama çocuğa hissettirilmemeli ki özgüveni zedelenmesin.

Sonuç olarak, çocuğun yaşına göre yaklaşım tarzında isabetli davranmalı, onun yaşını ve hakkını da abartmamalı.. 11-12 yaşına kadar ertelenen eğitim, hayal kırıklığına uğramaya sebep olabilir. Böyle bir sonuç, azımsanmayacak bir olasılık yüzdesine sahiptir. Zira bu yaşlar (11-12), topluma, çevreye ayak uydurmada gecikmiş bir yaştır. Uzun vadede verilebilecekler açısından, sınırlı bir gelişim vaad eder. ‘Çocuktur’ diye sadece maddi kazanımlarıyla ilgilenmek, onun manasız bir varlık haline dönüşümünü önemsememek anlamına gelir. Dolayısıyla anne-baba, çocuğun varlığına anlam yükleyecek programı, bilinçli bir eğitim kuşağı içerisine muhakkak oturtmalıdır. Toprağa bir şey ekmezseniz, o da size bir şey vermez. Ya da en azından sizin istediğinizi vermez.

İnzar Dergisi

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu
Kurban edilen hayvan kanının alna sürülmesi doğru mudur?
Namazda gözleri kapatmak mekruh mudur?