Ramazan ayının bitimine beş gün kaldı. Gelecek yıl bu aya yetişir miyiz bilemem. Ancak binlerce insanın yeni bir Ramazan yaşamayacağı ve bu fani dünyadan göçüp gideceği muhakkaktır. Bu ayda oruç tutmak ne demek? Neyi tutuyoruz? Bir şeyi tutarken yanında neyi terk ediyoruz? Aslında oruç tutmakla manayı tutuyoruz. Manaya açılan kapının kolunu tutuyoruz. Maddeyi bırakıyoruz. Faniyi bırakıyoruz oruç tutmakla. Sonsuzluğu tutuyoruz. Madde içerisinde kaybolmuş nefsimizin esaretinden özgürlüğe koşuyoruz. Peki, bunu buram buram hissettiğimiz bu ayda tutması gerekeni tutabildik mi? Gitti gidiyor diyen pazarlamacılar misali Ramazan’a beş gün kala terk etmemiz gerekeni bırakabildik mi?
Tuttuğumuz oruçlarla kendimizi, etrafımızda gelişen olayları, en uzak diyarlarda yokluk içerisinde olanları anlayabildik mi? Onlarla ilgili anlam dünyamızda nasıl bir hal bıraktı. Afrika da, Afganistan’da, Myanmar’da, yanı başımızda Suriye gibi yerlerde açlık çeken insanları anlayabildik mi? Küçük çocukların ekmek bulmaması, hatta su bulmamasını anlayabildik mi? Açlıktan kıvranan çocuğun baba ve anne benliğinde yarattığı duyguları anlayabildik mi?
Afrika bölgesine giden bir gönüllünün anlattığı şu anekdot dikkatimi çekmişti. Kendisinin anlatımıyla devam edelim: Afrika bölgesinde yardım kolileri dağıtacaktık. Çadırlardan kurulu bu yerde sefalet içerisinde yaşayan ilk çadırımıza girmiştik. Kolimizi ilk çadıra bıraktığımızda çadırın ortasında oturan kadının etrafında birkaç çocuk bulunuyordu. Fakat kadın, yanımızda bulunan tercümana ısrarla bir şeyler söylüyordu. Biz de merak edip tercümana, ne diyor? dediğimizde, “kolileri tekrar almayacaklar mı?” diye soruyormuş. Tabi bu sorunun nedenini merak edip tercümana neden böyle bir endişe taşıdığını sormasını istedik. Aldığımız cevap hepimizi şaşırtmıştı. Meğer bizden birkaç hafta önce sahaya gelen Fransızlar kolileri indirip fotoğraf çektikten sonra tekrar alıyorlarmış…
İnsanlıktan nasibini almamış bu kesimler değerlerden çok uzaklar. İslam dininin benliklere kazandırdığı olgudan çok uzaklar. İnsani değerleri en üst seviyeye taşıyan orucun ne olduğunu anlayamazlar. Anlıyoruz ki insanı insan yapan ilahi değerlere tüm insanlık muhtaçtır. İnsanlar manayı bilmeden maddeperest bir şekilde vahşi olabiliyorlar.
Batı insanı da İslam’ın güzellikleri olan değerlere muhtaçtır. Bu değerlerimizden bir tanesi de nefsi terbiye eden oruçlarımızdır. Bu oruçlarımız sadece bu ay değil sonraki on bir ay boyunca ruhumuzu besleyen gıda hükmündedir. Beş gün sonra Ramazan bitecek ama bizlere kazandırdığı benlik ve insanlara karşı sorumluluk bilincimiz hep devam edecektir.
Sonuç olarak; “Ramazan’a beş gün kaldığı bu zaman diliminden sonra da Ramazan oruçları, infakları, fitreleri, sadakaları hep ruh dünyamızla beraber olacaktır. Madde âlemine esir olmadığımız müddetçe Ramazan atmosferini hissedeceğiz. Bu atmosferi kaybetmemek adına sünnet oruçlarla takviye edeceğiz. Mana âlemini tutup maddeyi temsil eden nefse esir olmayacağız. Ve bu ruh halini insanlara kazandırmak adına Ramazan ayının mahiyetini hep yaşayacağız.