Bizlere bir Ramazan sevincini daha yaşatan ve bizi Ramazan’a kavuşturan Rabbimize sonsuz hamd-u senalar olsun. Onun bir lütuf ve ihsanı; rahmet ve bereketi; talim ve eğitimi; hoşnutluk ve rızası; yıllık yenilenme, arınma ve azığı olan bu mübarek aya girmiş bulunmaktayız. Hazreti Peygamberin sünnet-i seniyyesi nazarıyla bu rahmet ayından en güzel bir şekilde istifade edeceğiz inşallah. Gecesinde gündüzünde; sahurunda iftarında; hep rahmet kokan Ramazan’ı teneffüs etmeye, bir ay boyunca onun boyasıyla boyanmaya çalışacağız.
Ramazan orucu, Hicri ikinci yılın Şaban ayında farz kılındı. Peygamber Efendimiz toplam dokuz Ramazan’ı idrak etmiştir. Bunlardan sadece birini tam tutmuş, diğer sekizinde gazve ve savaşlarda olduğu için tam tutamamıştır.
Bu ayda, Kur’an-ı Kerim’in ilk inzali olan Kadir Gecesinin bulunması, Allah’ın mutlak yardım ve zaferinin, imanın yeryüzündeki en büyük ivmesinin sembolü olan Bedir savaşının vuku bulmuş olması, bu ayın güzelliklerine güzellik katmış, mü’minler nezdindeki şanını arttırmıştır.
Ramazan, rahmetin adeta mücessem olduğu bir aydır
Enes (ra)’den şöyle rivayet edilmiştir: “Resulullah (sav) Ramazan yaklaşınca bize akşam namazı esnasında hafif bir hutbe ile hitapta bulundu ve dedi ki: “Ramazan sizi karşıladı ve siz de onu karşıladınız. Dikkat edin! Kıble ehli olan hiçbir kimse kalmaz ki mutlaka Ramazan’ın ilk gecesinde bağışlanır.”
Evet, Ramazan’ın girişiyle beraber Allah-u Zülcelal, cömertlik ve keremiyle kullara ihsanını öyle arttırır ki bu hissen de, zahiren de insanlarca açıkça fark edilir. Selman (ra)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte; “…Ramazan’ın evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da ateşten azatlıktır…” buyurulmaktadır. Aynı hadiste Ramazan’da rızıkların da arttırıldığı belirtilmiştir. Resulullah (sav) Ramazan’a girerken Sahabe-i Kiram’ı işte böyle tembihliyor ve teşvik ediyordu. Hazreti Ali (kv)’den yapılan bir rivayet de şöyledir: “Ramazan’ın ilk gecesi olunca Allah Resulü kalktı. Allah’a senada bulundu ve dedi ki: “Ey insanlar! Allah cinlerden olan düşmanlarınıza karşı (bu ayda) size kâfidir. Size (dualarınıza) icabet edeceğine vaatte bulundu ve dedi ki: “Bana dua edin, size icabet edeyim” Dikkat edin! Allah her azgın-isyankâr şeytana yedi meleği görevlendirmiştir (onu hapsederler). Ramazan ayı bitinceye kadar (onlar) serbest bırakılmazlar. Dikkat edin, ilk gecesinden son gecesine kadar sema kapıları açıktır ve dualar da bu ayda makbuldür.” (Resulullah) son 10 günün ilk gecesi olunca itikafa girer, geceleri ihya ederdi.”
Bu ayda yapılan ibadetin feyiz ve bereketi Ramazan mü’minler için hem kârlı bir ticaret, hem de bir aylık sevinç ve bayramdır.
Bu ayda yapılan kısmi hayırlar dahi başka zamanlardaki farzların edası gibidir. Yine bu ayda yerine getirilen bir farz başka zamanda yerine getirilen 70 farz gibidir. Amellerin normal zamanlarda 10 misli sevaptan 700 misline kadar sevabı olduğu hesaba katılırsa bu ameller Ramazan’da 700’den 50 binlere ve Kadir gecesinde yüz binlere ulaşır. Bu ise Allah’ın lütuf ve bereketi; az amele çok sevap vermesinin neticesidir. Muhakkak ki o dilediğini hesapsız rızıklandırır. Sevabı hesapsız olan bir Ramazan’a daha kavuşmak mü’min için sevinç ve ferahlanmadır. Bir yıl önce ayrıldığı Ramazan’a yeniden merhaba demek; Allah katında kabul görecek ameller için fırsat kollamak; gelecek yılki Ramazan’a kadar imanını takviye edecek takva azığını edinmek için her gününü ve gecesini altın bir fırsat gibi değerlendirmek, imanın ve şuurun göstergesidir. Peygamberimiz (sav) üç aylara girdiğinde sürekli; “Ey Rabbim! Recep ve Şaban’ı bize bereketli kıl ve bizi Ramazan’a kavuştur” diye dua ederdi. Mü’min Ramazan’ı karşılarken duyduğu bu sevinç ve huzur; orucunu açtığında, fakirleri sevindirdiğinde, iyilik yapmaya muvaffak olduğunda, Kadir gecesini arayışında, itikafa girişinde, duasının kabulünde daha da artar. Ramazan’ın sonunda orucu yerine getirmiş olmanın huzurunu yaşar. Ramazan’ı bayram ile sonuçlandırmakla sevinci zirveye ulaşır.
Bu ayda Kur’an indirildiği gibi, Kur’an’ın en çok okunduğu zamandır. Bunun sebebi de normal zamanlarda bir harfine 10 sevap verilirken, bu ayda her bir harfine 30 bin veya daha fazla sevap kazandırmasıdır. Ayrıca, bu ayda inişine imanlı gönüllerin bir tebrik ve tahsinidir.
Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: Resulullah (sav) buyurdular ki: “Ademoğlunun her ameli katlanır. (Zira Cenab-ı Hakk’ın bu husustaki sünneti şudur:) Hayır ameller en az on misliyle yazılır, bu yedi yüz misline kadar çıkar. Allah Teala Hazretleri (bir hadis-i kudsîde) şöyle buyurmuştur:
“Oruç bu kaideden hariçtir. Çünkü o sırf benim içindir, ben de onu (dilediğim gibi) mükâfatlandıracağım. Kulum benim için şehvetini, yiyeceğini terk etti.”
Ebu Nuaym şöyle rivayet etmiştir: Hz. Resulullah (sav) buyurdu: “Kim karnı aç bir müslümanı yedirip doyurursa, Allah da ona cennet meyvelerinden yedirip doyurur.”
Ebu Hureyre anlatıyor: Hz. Resulullah (sav) buyurdular: “Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine, onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksiltme olmaz.” Terğip’te Selman (ra)’dan rivayet edilen hadiste; “Bir hurma veya bir yudumluk suyla da olsa” yine bu sevabı alacağı ifade edilmiştir.
Hz. Resulullah (sav)’a; “Hangi sadaka en faziletlidir?” diye sorulmuş. O da “Ramazan’da verilendir” buyurmuştur.
Ramazan Allah’ın ziyafetidir. Bu ziyafete yalnız cennet ehli icabet eder
Ömer (ra)’den rivayet edilmiş: “Cennet, Ramazan için süslenir” İbn-i Ömer’den rivayet edilen bir hadiste; “Allah’tan başka amilinin sevabının miktarını kimsenin bilmediği amel, oruçtur.” Ebu Hureyre’den rivayet edilmiş: “Ramazan gelince, cennet kapıları açılır.” İbn-i Şihab’tan rivayet edilmiş ki; “Ramazan gelince, rahmet kapıları açılır.”
Ramazan, Allah’ın kullarının umumi bir affıdır. Günah işlemiş, suç işlemiş, hayırdan geri kalmış, ayağı sürçmüş, gaflete düşmüş, Allah’ın huzuruna varacağını unutup dünyaya dalmış tüm nefisler için ikazdır. Bu affa icabet etmeyen ve davete kulak vermeyenlerin Allah katında hiçbir mazereti yoktur. Zira Allahu Teala ziyafete çağrılan davetliler için evin köpeği hükmünde olan şeytanları bağlamıştır. Davete icabet etmeyenlerin hiçbir mazeretleri kalmayacaktır.
Havlamalar hükmünde olan şeytanların vesveselerini de kimse bahane edemeyecektir. Ebu Hureyre Peygamberimizden rivayet ediyor: “Ramazan girince, gök kapıları açılır, cehennem kapıları kapatılır, şeytanlar da zincirlere vurulur.” Kur’an-ı Kerim’in ilk nüzulünde gök kapıları şeytanlara kapatıldığı gibi Kur’an Ayı olan Ramazan gecelerinde de gündüz oruç, gece zikir ve dualarla şehvetler boğulduğu için şeytanlar mü’minleri fitneye düşürmede başarılı olamazlar. Yukarıda geçtiği gibi her şeytana da yedi melek musallat edilir. Buna rağmen Ramazan’da kötülüklerin işleniyor olmasının sebebi, bazı habis nefisler, insi şeytanlar, yanlış ve kötü adetlerdir. Yoksa, Ramazan’da herkesin fark edeceği şekilde şer azalır ve hayırlar çoğalır.
Oruç Ayı Ramazan, Nefislerin Terbiyecisidir
Oruç imanın dörtte biridir. Çünkü rivayette gelmiştir ki;
“Oruç sabrın yarısıdır.” Sabır da imanın yarısı olduğuna göre, imandan dörtte biri oruçtur.
Cumhurun görüşüne göre, oruç namazdan sonraki en faziletli ibadettir. Ebu Umare diyor; Hz. Resulullah (sav)’a dedim: “Ya Resulallah, bana Allah-u Teala’nın beni faydalandıracağı bir amel emret” dedim. Dedi ki:
“Oruca sarıl, onun dengi (benzeri) yoktur.”
Ebu Hureyre Peygamberimizden rivayetle buyuruyor: “Ramazan’da bir gün oruç tutmayan, tüm zamanlarda oruç tutsa yine onun yerine geçmez.” Yine Ebu Hureyre rivayet ettiği bir başka hadiste; “… Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında (bir rivayette kıyamet gününde) misk kokusundan daha güzeldir…”
Oruç ile Günlük Adetler, İbadet Hükmüne Geçer
Rivayet edilmiştir ki; “Oruçlunun uykusu ibadet, susması tesbih, yaptığı amel iki katlıdır (sevap açısından), duası makbuldür, günahı da bağışlanır.”
Mü’minin oruçlu iken her haliyle -günah işlemedikçeibadet halindedir. Yediği sahur ve iftar da kendisi için orucun bir parçası ve ibadetin devamıdır. İbn-i Hibban’ın rivayet ettiği bir hadiste; “Sahurun tehiri, peygamberlerin sünnetlerindendir” buyurulmuştur. Farzı tamamlayabilmek için ve geri kalan günlerde devam edebilmek ve nefse neşat verip bıkkınlığı gidermek için sahur tavsiye edilmiştir. Ebu Said el-Hudri Hz. Resulullah (sav)’dan rivayetle buyurmuş: “Sahur berekettir. Sizden birisi bir yudum suyu yudumlamakla da olsa, onu bırakmasın. Muhakkak ki Allah ve melekleri sahurda bulunanlara salat getirir.” Enes (ra)’tan gelen rivayette de; “Sahur yeyiniz, bereketi vardır” şeklinde buyurulmuştur. Bundan bir maksat da o vakitte uyanık olup dua etmek ve o vakitte kalkmaya alışmaktır. Ayrıca sahur yiyen kimse, başkalarına da ikram eder.
Sahur gibi iftar da orucun tamamlayıcısıdır. Hz. Resulullah (sav)’dan gelen bir rivayette;
“Ümmetim iftarlarında yıldızların görünmesini beklemedikçe, sünnetim üzerine olacaktır” buyurmuşlardır.
Oruç, mü’minin kalkanıdır. Ebu Hureyre (ra) Hz. Resulullah (sav)’dan rivayet ediyor; “Oruç kalkandır. (Oruçlu kimse) kötülük işlemesin ve cahillik etmesin. Bir kimse kendisiyle kavgaya tutuşursa ve söverse, iki sefer ‘ben oruçluyum’ desin!” Hz. Resulullah (sav)’dan yapılan değişik rivayetlerde; “Oruç ateşe karşı bir kalkandır. Kalkan korunaklı bir kaledir. Sizden birinizin savaştaki kalkanı gibidir. Sahibi onu gıybetle delmedikçe sütre (örtü) dir” şeklinde ifadeler yer almıştır. Ulemanın bu rivayetlerle ilgili olarak değişik beyanları özetle şöyledir: Oruç, şehvetlerin eziyet verici baskısına karşı bir kalkandır. Sevabını azaltan veya kendisine zarar veren şeylerden örtünün kendisini koruması gibi oruç da onu korur. Günahlara, ateşe veya her şeye karşı örtüdür. Şehvetlerden sakınmadır. Ateş, şehvetlerle çevrilidir. Dolayısıyla oruç tutmakla nefsini şehvetlerden koruyan cehennem ateşinden kendisini korumuş olur. Ebu Said el-Hudru (ra), Hz. Resulullah (sav)’dan rivayetle; “Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, Allah onun yüzünü cehennemden 70 yıl uzak tutar” buyurulmuştur.
Oruçlu Ahirette Orucunun Karşılığını Bulmaktan Sevinç Duyar
Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği hadiste; “Oruçlunun iki sevinci vardır. Biri iftarını açtığında, diğeri de Rabbine kavuşunca orucuyla (karşılığıyla) sevinmesidir” İftar sevinci tabii ve insani bir sevinçtir. Başka hiçbir sebep yokken, kendisine helal olan zevklerini sırf Allah için terk etmek büyük bir erdem ve fazilettir.
Hadis-i Şerifte buyurulmuş; “Kıyamet günü olunca, Allah kullarını hesaba çeker, kimin üzerinde kul hakkı varsa, kendi amelleri hak sahiplerine verilir. Öyle ki oruç hariç hiçbir şeyi kalmaz. Allah, kalan hakları kendi üzerine alır (O karşılığını verir) ve kulun orucuna dokunmaz, onunla da kulunu cennete koyar.” Bir diğer hadiste “Kim inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” Enes (ra)’dan rivayet edilen bir hadiste de; “Oruçlular kabirlerinden çıkarlar ve ağız kokularından tanınırlar.”
Oruç, günahları ve kötü ahlakı terk etmenin en kolay yoludur
Kendisine sataşan kimseye, “Ben oruçluyum” diye iki sefer söyleyen oruçlu, birincisiyle kendi kızgınlığını teskin, ikincisiyle de muhatabını ikaz etmiş olur. Böylece müminlerin zayıf düşmesine ve kuvvetlerinin gitmesine sebep olan niza ve cedeli engellemiş olur. Bunda, başka zamanlarda da toplum ve cemaatlerin fertleri arasındaki uyuşmazlıkları gidermek için güzel bir üslup ve alıştırma vardır.
Oruç sadece yeme, içme ve şehvetleri terk etmek değildir. Hatta bunlar normal zamanda mubah olan şeylerdir. Madem oruçla, mubah olan şeyler bile Allah için terk ediliyor, Allah’ın sevmediği çirkin amellerin terk edilmesi daha evladır. Yoksa yeme, içmeyi terk etmesi ona açlık olarak kalır. Hadiste, “Nice oruçlu vardır ki, orucundan kendisine açlıktan başka bir şey yoktur. Nice kıyam edenin kıyamından kendisine uykusuzluk ve yorgunluktan başka bir şey yoktur” buyurulmuştur.
Alkame, İbn-i Mes’ud’dan şöyle rivayet etmiştir: “Abdullah ile yürüyorduk, dedi ki: Biz Allah Resulü (sav) ile beraberdik, bize dedi ki: “Kim evlenebiliyorsa evlensin. Çünkü evlilik gözü haramdan daha iyi çevirir. Namusu da daha iyi korur. Ancak kim evlenemiyorsa oruç tutsun. Çünkü oruç şehveti keser.”
Ebu Hureyre Allah Resulü (sav)’nden rivayet ediyor: “Kim (oruçlu iken) yalan sözü ve yalan söylemeyi bırakmaz ise Allah’ın onun yeme ve içmesini terk etmesine ihtiyacı yoktur.” Başka bir rivayette, “Cahilliği ve cehaletle hareket etmeyi” diye geçmiştir. Oruçlunun çirkin görülen bağırıp çağırma, sözle insanları incitme vb tüm dil afetlerinden dilini koruması gerekir. Dil ve düşüncelerin yanında göz, kulak, el ve ayakların da günah ve mekruhlardan kendini tutması, bu azalarına hayırlar işletmesi kişiyi kötülüklerden alıkoyar. Böylece oruçtan asıl kastedilen Allah’a tam ve külli bir teslimiyet ve boyun eğme hasıl olur.
Oruç güzel ahlak ve güzel hasletler kazandırır
-Oruç, gafletten ve unutkanlıktan kişinin uyanık kalmasını, nefsine hakim olmasını sağlar.
-Oruç sabırdır ve devam edilmesi iradeyi ve tahammülü kuvvetlendirir. Olayların ve hadisatın tazyikat ve zorluklarına karşı dayanma gücü verir.
-Beden, yemeden içmeden kesilmekle meleklere benzer ve onların ünsiyetini kazanır. Ceset ve maddeden soyutlandıkça maneviyatı ve ruhu kuvvetlenip büyür yani inbisat eder. Ruhun inbisatı başka ruhları cezp eder, Allah’ın Samed ismine ayinedarlık eder ve maddeye bağımlılıktan kurtulmayı öğrenir.
-Psikolojinin ve insanın tabiatındaki zaafiyetlerini atlatmasına yardımcı olur.
-Zekayı açar, hıfza kuvvet verir.
-Oruç programlı olmayı, düzenli hareket etmeyi öğreterek zaman zihin, mal ve enerji israfından korur. İktisatlı davranmayı öğretir.
-Zenginlere tattırdığı açlık ile merhamet duyguları ve fakirlere yardım hissi aşılar. Vicdansızlığı ve kalp katılığını engeller. Kalbi rikkate getirip ruhlara letafet verir, bencilliği ve cimriliği kırar. Kişiyi daha fazla hayır yapmaya yöneltir. Tükenmez bir hazine olan kanaat ve kanaatkarlığı kazandırır. Az ile yetinmeyi ve tevekkül duygularını geliştirir.
-Rabbine karşı aczini ve fakrını itiraf etmesine ve O’nun kudret ve rahmetine iltica etmesine sebep olur. “Oruç tutun, sıhhat bulursunuz” hadisinde buyurulduğu gibi yukarıdaki birçok kalbi, fikri, ruhi hastalıklar için sıhhat olmakla beraber, bunların sebep olduğu stres ve psikolojik rahatsızlıkları engeller. Bedendeki birçok hastalık da bunlara bağlı olarak iyileşir. Çünkü insanı yıkan gamdır. Tevekkül, kanaat, rıza, sabır azalınca, gam yani stres artar. Bu da sindirim ve sinir sistemi üzerinde tahribat yapar. İnsan robot değildir ve bunlardan mutlaka etkilenir. Batı toplumlarında içki, uyuşturucu vb. şeylerin çoğalması, sık sık intiharların yaşanması bu tahribatların sonucudur.
İmanlı bir kalp bu saydıklarımızdan Allah’a yaklaştıran vesileler edinerek kurtulmayı düşünür. Oruç da Allah’a yaklaştıran vesilelerdendir. Ramazan’da bu bizzat yaşanır ve Hz. Resulullah (sav)’ın gerek kendisi, gerek Ashab-ı Kirama oruçla ilgili buraya aldığımız ve bunun dışındaki tüm tavsiyeleri, iyice kavranır ve tatbik edilirse, bunlar ilmel-yakinden aynel-yakin, hatta hakkelyakin müşahede edilmeye başlanır.
İnzar Dergisi