Erken seçim olmaması durumunda Haziran 2023’te seçmen sandık başına gidecek. Yaklaşık 21 ay sonra yapılacak seçimler tüm partiler açısından hayati öneme sahip olacak. Muhalefet, AK Parti iktidarına karşı kazanmak için her yolu deneyecek. Muhalefetin elinde bugün çok ciddi kozlar var ve muhalefet bu kozları sonuna kadar kullanacak.
Artan hayat pahalılığı, yüksek gelen faturalar, gıda fiyatlarına başta olmak üzere temel ihtiyaçlara yapılan zamlar, yoksulluk ve yolsuzlukların artışı, barınma sorunu, işsizlik problemi, gelir dağılımındaki eşitsizlik, üst gelir ve alt gelir arasında açılan makas, liyakatsiz ve adaleti gözetmeyen kişilerin makam sahibi olması ve hak ihlalleri gibi toplumsal meseleler, muhalefetin iktidar karşısında elini güçlü hale getiriyor.
Muhalefet son dönemlerde etkin bir muhalefet yaparak bu kozları her fırsatta kullanıyor, bu konulara dair çalışmalar ortaya koyuyor, ülkeyi ve vatandaşı bu hale getirdiği için iktidarı çok ciddi bir şekilde eleştiriyor. Muhalefet yaptığı eleştiri konusunda haksız sayılmaz. Hakikaten hayat pahalılığı başta olmak üzere yukarıda saymış olduğumuz sorunlar vatandaşı canından bezdirmiş durumdadır.
Vatandaş çözüm için adımlar atılmasını beklerken, maalesef iktidar kanadından hiçbir sorun yokmuş gibi sadece açıklamalar yapılıyor. Oysa mesele ciddi, sorun büyük. Halk yaşananlara tepkili.
Sokağa inip halka mikrofonu uzattığınızda, ya da bir vatandaş veyahut esnafa misafir olup çayını içtiğinizde iktidara ne kadar tepkili olduklarını görebilirsiniz. İktidarın bu gelişmelerden habersiz olduğu düşünülemez. Habersiz değilseler neden çözüm için bir girişimde bulunmuyorlar?
Son genel seçimlerin üzerinden 3 yıl geçmiş ancak iktidar milletvekilleri son bir ay hariç hiçbir şekilde halkın kapısını çalmamışlar. Son bir aydır ülke genelinde iktidar milletvekilleri sahadadırlar, ev ve esnaf ziyaretleri yapıp sorun ve şikâyetleri dinliyorlar. Olması gereken siyaset yöntemi bu olmalı elbette.
Ancak şunu da hatırlatmakta fayda var; iktidarın görevi ve mesuliyeti sorunları dile getirmek değil, sorunları çözüme kavuşturmaktır. Çünkü halk çözüm bekliyor, çünkü halk zamların geri çekilmesini, problemlerin halledilmesini, adaletsizliklerin son bulmasını ve gerçek adaletin tesis edilmesini bekliyor.
Halk kendisine değer verecek, kapısına gittiğinde derdini rahatça anlatabilecek, insanca muamele görecek, ehliyet ve liyakat sahibi kişileri yönetici olarak görmek istiyor. Halk kimlik üzerinde siyaset yapmayacak, kutuplaştırmadan ve ötekileştirmeden çalışmalar yapacak, ilkeler doğrultusunda söylemler ve projeler geliştirecek siyaset adamlarını iktidarda görmeyi tahayyül ediyor.
AK Parti 2002’de iktidar olduğunda sorunları çözeceğine, refah düzeyini yükselteceğine, ekonomiyi düzelteceğine, gelir dağılımındaki adaletsizliği ortadan kaldıracağına ve özellikle insan hakları konusunda yaşanan mağduriyetleri sona erdireceğine dair nice vaatlerde bulunmuştu. Ve bu vaatlerle halkın oyunu almıştı.
Ne oldu peki, sorunlar şuanda çözülmüş müdür? Halkın refah düzeyi yükselmiş midir? Hayat pahalılığı ve işsizlik problemi bitmiş midir? Hak ihlalleri, adam kayırmalar, yolsuzluklar, usulsüzlükler, keyfi muameleler sona ermiş midir? Hayır, aksine sorunlar daha da artmış vaziyettedir.
AK Parti tarafından, bunların sebeplerinin çok ciddi bir şekilde analiz edilmesi gerekmektedir. Menfaatine zarar gelmesin, çıkarı zedelenmesin ya da işi bozulmasın diye gerçek gelişmeleri AK Parti Genel Başkanlığına rapor etmeyen, kendini şirin göstermek için her gelişmede padişahım çok yaşa anlayışıyla hareket eden milletvekillerinin bu davranışı partiye ciddi zararlar vermektedir. Daha mutlak ve daha sağlıklı neticeler elde edilmesi için yazılan yanıltıcı raporlara değil, gerçeklere ve halktan gelen şikâyetlere bakılarak değerlendirmeler yapılması gerekmektedir.
Yanıltıcı raporların görülmesi ve gönülleri kazanmak için sahadaki gerçekler doğrultusunda yeni bir başlangıç yapılması elzemdir. Gönülleri kazanmak, sözle gerçekleşecek bir husus değildir. Gönülleri kazanmak için karşılıksız iyilik yapmayı şiar edinerek samimice hareket etmek, çıkar odaklı değil insan merkezli stratejiler geliştirmek gerekmektedir.