Rasim Özdenören, son 60 yılda ülkemizdeki edebiyat ve düşünce dünyasına damga vuran Müslüman şahsiyetlerden birisidir. Geniş bilgi birikimi, nevi şahsına münhasır duruşu ve özgün bakış açısıyla Müslüman gençliğin ufkunu aydınlatıcı eserler vermiştir. Özdenören, kaleme aldığı kitaplarıyla modern dünyada hayata Müslümanca bakışın portresini çizmiştir. Üstad, 20. yüzyıl ile birlikte ülkemizin siyasal ve kültürel bakımdan maruz kaldığı Batılılaşma rüzgârının sistematik bir şekilde Müslüman topluma sirayet ettirildiği dönemde hayata gözlerini açmıştır.
Gençlik yıllarında tanıştığı arkadaş çevresiyle birlikte düşünce dünyası İslami yönde şekillenmeye başlayan Özdenören, o dönemden sonra yazdığı hikâyeleriyle ülkemizin içinde bulunduğu toplumsal yabancılaşma ve bunalımları ele almıştır. Hikâyenin yanı sıra denemeleriyle de Müslüman camianın dikkatini çeken yazar, bu eserlerinde ülkemizdeki siyasal ve toplumsal meseleleri tarihsel ve güncel açıdan analiz etmiştir. Bu yazımızda Rasim Özdenören perspektifiyle siyasal görüngülere[1] dair değerlendirmelerde bulunacağız.
Türkiye’de hukukun ideolojik bakışın pençesinden kurtulamadığını sıklıkla vurgulayan yazar, adalet mekanizmasının ise kutsanan kavramların tartışılmazlığı çerçevesinde icra edildiği tespitinde bulunmuştur. Ona göre hukuk ve adalet, toplum bireylerinin birbirine ve devlete karşı hak ve tasarruflarının garanti altına alınmasını öngören kavramlar olması gerekirken ülkemizde tam tersi istikamette düzenlenmiştir.
Ülkemizde yasa koyucular her defasında kanlı ihtilaller sonucunda iktidara gelen subay yönetimleri olmuştur. Dolayısıyla hukuk, devlet aygıtının toplum karşısındaki dokunulmazlık zırhı işlevi görmekten öteye gidememiştir. Asker, devleti kışla; toplumu ise emir eri olarak algılar. Emir erlerinden birileri iktidara gelip devlete karşı bireyin haklarını gözetmeye başlayınca subay takımı hemen devreye girer ve siyaseti tekeline alır. Özdenören, Türkiye’de siyasetin tıpkı hukuk gibi devlet yapısı ve hâkim siyasal ideolojiyi tehlikelere(!) karşı koruyan kalkan mahiyetinde işletildiğini eleştirel bir üslupla dile getirmektedir.
Özeleştiri kültürünün medeni toplumun oluşabilmesi için olmazsa olmaz şartlardan biri olduğunu sürekli şekilde ifade eden yazarımız, bu konuda ülkemizin gerek toplumsal gerekse de yönetim bazında notunun düşük olduğunu belirtmektedir. Özdenören’e göre Tanzimat’tan günümüze ülkemizdeki siyasal kültürün tepeden inmeci bir yapı özelliğinde olması, özeleştiride bulunma ve eleştiriye tahammülün göz ardı edilmesine yol açmıştır.
Üstad, özeleştiri kültürünün gelişmiş olmasının toplumu diri tuttuğunu, durağanlığın yerini hareketlilik ve ilerlemenin aldığını ileri sürerken günümüz toplumunun rehavet ve tutuculuk kıskacında can çekiştiğini savunmaktadır. Yazar, ülkemizdeki siyasal rejime karşı eleştirel bakış sahibi entelektüellerin tutuculuğun doğurduğu tahammülsüzlüklere maruz kaldığını saptamıştır. Aydınlar sistem eleştirisi yaptıklarında ‘eski düzene hasret duymak, padişahlık, tek adam gibi yönetim biçimlerinin tekrardan hâkim olmasını arzulamak’ gibi ithamlara maruz kalmışlardır. Bu duruma seyrettiğim bir açık oturum programında bizzat şahit olmuştum.
Özdenören, Cumhuriyetin kurucu ilkelerinin tabulaştırılıp birer fetiş[2] haline getirildiğini, böylelikle devlet idaresi ve toplum yapısında feodal ahlak anlayışının oturduğunu saptamaktadır. Bununla birlikte zaman içerisinde ağırlaşan statüko düzeni kireçleşmeyi beraberinde getirmiş, değişim karşısındaki tutuculuk toplum içerisinde çatışma ve sosyal kutuplaşmalara yol açmıştır.
Siyasete kavramsal bakış ve ilkelere bağlılık yerine entrika zihniyetinin söz sahibi olduğunu belirten yazar, popülizm ve pragmatizm zincirlerinden kurtulamayan politika anlayışının toplum sorunlarını çözmek yerine ötelediğinden yakınmaktadır. Öte yandan elitizm prangasından kurtulamayan siyaset halkın arasına girip sivilleşememiş, seçkinlerin çıkar çatışmasına sahne olmasından ötürü zaman zaman kangrenleşmiştir.
Türkiye’de sivil muhalefetin eksikliğinin fazlasıyla hissedildiğini belirten Özdenöre’e göre muhalif konumunda bulunan siyasiler, çözüm endeksli politika üretmek yerine çıkar odaklı asgari müştereklerde buluşma yolunu seçmişlerdir. Bu minvalde farklı fikirler ve sorunlara getirilen çözüm önerileri tartışma konusu bile yapılmadan geçiştirilmiştir. Çok partili hayatla birlikte meydana gelen muhalif siyaset yapıcı olmaktan çok düzmece bir profil sergilemiştir. Yazarımızın ifade ettiği muhalefet anlayışı günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.
Rasim Özdenören denemelerinde ülkemizin Batılılaşma hamleleri çerçevesinde içine düştüğü siyasal ve toplumsal buhranları, yönetim krizlerini ve hukuk adına yaşatılan trajedileri Müslümanca düşünme bağlamında irdelemiş, zihin açıcı tespitlerde bulunmuştur. Bizler de Üstad Özdenören’in yaptığı analiz ve değerlendirmeleri naçizane sizlere sunmaya çalıştık.
Söz&Kalem - Yusuf Bingöl
[1] Gözlenebilen, duyularla algılanabilen her şey, her olgu ve olay.
[2] Uğurlu sayılan şey. Tapıncak, put.