Kur’an-ı Kerim’de sağır kimselere “summun” adı verilir. İlginçtir ‘summ’ ile samimiyet aynı köktendir. Yani bir işte, bir düşüncede samimi olmanın bir sebebi de bir nevi sağır olmaktır. Buna göre samimiyet bir nevi sağırlıktan gelir. Çünkü sağır olan kimse tasarladığı ve tasavvur ettiği şeye inatla-samimiyetle bağlanır.
Doğuştan sağır olan kimsenin âlim olma, çıkarım ve muhakeme yapma ihtimali yoktur. Çünkü ilim, muhakkak kulaktan alınır. Bu nedenle Allah (CC) birçok yerde “O, işitendir bilendir” buyurur. Burada dikkat edilirse işitme ve ilim birlikte zikredilmiştir. Bu da ilmin muhakkak işitmeye bağlı olduğunu ispat eder.
Sağır, samimi olur. Çünkü kabul ettiği ve inandığı şeyi şiddetle ve kararlılıkla savunur. Dışarıya tamamen kapalıdır. Sağır kimse marifetiyle, gördüğü ve tanıdığıyla hareket eder. Sağırda marifet vardır. Güzellik ve denge algısına sahiptir. Buna karşılık soyut kavramları asla anlayamaz. Sağırın düşünce sistemi son derece sadedir. Sesleri ve hatta çığlıkları duyamaz.
Doğuştan âmâ(kör) olan kimse de ilim sahibi olabilir fakat asla marifet sahibi olamaz. Öğüt alır. Söz dinler. Kavramları ve kelimeleri anlar. Lakin güzellik ve denge mefhumunu, nuru asla bilemez.
Doğuştan sağır kimse için hayat meçhul, âmâ kimse için de hayat münkerdir, belirsizdir. Bu nedenle Hakk Teâlâ hüküm ve öğütlerini bildirirken “işitin-dinleyin-istemiu” buyururken ayetlerine, yarattıklarına dikkati çekerken “bakın-fenzuru” buyurur. Hâsılı bakma ve görme, marifet; işitme ve dinleme ise ilimdir.
Marifet ehli-tarikat, göze ve görmeye dayanır. Gördükleriyle yetinir, onları taklit eder. Marifet ehli nazar ettiğiyle mesuttur. Bir nevi sağırdır. Bu nedenle sorgulayıcı değildir. Dolayısıyla samimidir. Ama sesleri, hatta çığlıkları dahi duyamaz. Bu da onun Ümmetin sorunlarını bir nevi ihmal etmesine yol açabilir. Buna mukabil ehl-i ilim, cemaat ve devlet kulağa dayanır. İşitmeyi ve itaati esas alır. Duyduklarıyla mutlu olur. Bir nevi âmâdır. Daha çok kulağı açıktır. Bu nedenle sorgulayıcıdır. Sürekli samimiyet testiyle karşı karşıya kalır.
Bizim mektebimizde misal kabilinden şöyle bir soru ortaya atılır: “Bir genç kız kendisine talip olarak gelen sağır ve âmâdan hangisini tercih etmelidir?” Eğer iç güzellikten çok, zahiri güzelliğine güveniyorsa sağırı; dış güzelliğinden çok ahlakî güzelliğine güveniyorsa âmâyı seçmelidir. Erkek de aldığı kadının sadece zahiri güzelliğini önemsemiyorsa sağır, sadece ahlaki güzelliğini önemsemiyorsa âmâ olmayı göze almalıdır.
Recep ayına “Receb-i asam” yani “Sağır Recep” adı verilmiştir. Çünkü haram olan bu ayda kimsenin imdat çığlığı duyulmazdı. Ortalığa sessizlik, yani samimiyet hâkim olurdu. İnsanların kulağı sağır olur, birbirlerini tanırlardı. Aradaki ihtilaflar, farklı düşünceler işitilmez olurdu.
Bugün Müslümanların Receb-i Asamm’a ihtiyaçları vardır. Ümmetin çığlıklar içinde olmadığı bir döneme şiddetle muhtaçtırlar. Ama bunun için birbirlerine karşı samimi olmaları, kulaklarını her türlü fitneye kapatmaları gerekir. Ümmetin Receb-i Asamm’a(Sağır recebe) ihtiyacı vardır. Fakat bunun için sözde değil, samimiyetle hareket etmeleri gerekir. Manzara-i umumiye Müslümanların samimiyetini gerektiriyor. Çünkü manzara zahirdir. Görünmektedir. Söze gerek bırakmıyor. Sözün bittiği yerde de samimiyet esastır. Sözün ve fitnenin çok olduğu yerde manzara görünmez olur, samimiyet bozulur.
Bugün ümmet şiddetle Receb-i Asamm’a muhtaçtır. Bugün Ümmetin ilmi ve hikmetinden çok çığlığı duyuluyor. Düşünceden çok arada fikir kargaşası ve fitne dolaşıyor. Böyle dönemlerde Ümmetin kulağı dışarda gözü içerde olmalıdır. Kulağı çığlıkları işitmeli, gözü de güzel manzarayı müşahede etmelidir. Yani küfrün kendisi hakkında ne planladığını, kimin ne yaptığını duyacak fakat içeriye doğru daha çok gözlerini açacaktır. Bu da içeride samimiyeti ve sorumluluğu dışarıda da teyakkuzu ve tedbiri getirecektir.
Ümmetin muhtaç olduğu Receb (asamm) olmalıdır ki Recep mahremiyet(dokunulmazlık) kazansın. Recepte bütün çığlıklar kesilmelidir, şikâyetler dinmelidir. Eğer Recep samimiyetle rolünü ifa eder, bir bütün olarak vaziyet-i umumiyeye nazar ederse “asamm” olur. Onun döneminde feryatlar ve çığlıklar kesilir, kendisi de dokunulmazlık kazanır. Recep sesi ve çığlığı sevmez ama bunun için kendisinin samimi olması gerekir. Samimi olduğunda bütün sesler ve çığlıklar sona erer. Ortama huzur ve sükûnet hâkim olur.
Gözleri Ümmetin güzelliklerine kulakları Ümmetin sesine açık olan Müslümanlara selam olsun!