Kısmi anayasa değişikliği için referanduma gidilecek ve Yüksek Seçim Kurulunun açıklayacağı takvim ile referandum tarihi de belli olacaktır. Yeni bir seçim atmosferiyle evetçiler ile hayırcıların propaganda savaşı başlayacaktır.
Şimdiden –olağan bir değişiklik olmazsa- sonucu belli bir seçimi yaşayacağız. Evetçilerin kendinden emin tavırları karşısında hayırcıların çaresizlik hırçınlıkları hemen belli olmaktadır. Halktan umudunu kesenlerin, her seçim zamanı geldiğinde büyük depresyon seanslarına girdiklerini görmekteyiz. Bu depresyon seanslarının ulusal bir zemin bulması için var güçleriyle çalışmaktadırlar.
Halkın çoğunluğunu tahkir ederek, değer yargılarına saldırarak politika üretmeye çalışan sol zihniyet, halktan bir daha icazet almayacağını çok iyi bilmektedir. Hele yeni Cumhurbaşkanlığı sisteminde, kesinlikle başkanlığı elde etmeyeceklerini öngördüklerinden, daha referandum süreci başlamadan basın üzerinden "hayır" cephesini alelacele başlattılar.
Bugüne kadar halka hiçbir hizmette bulunamamış ve halkın her hangi bir derdine çare olmak gibi bir ümidi verememiş sol zihniyetin, her seçim arifesinde bunalım sendromuna girmeleri aslında tükenmişliklerini de ortaya koymaktadır. Bu tükenmişlik psikolojisinin anlaşılmaması için, seçimler öncesi saldırgan bir dil kullanarak keskin bir ayrıştırmanın zeminini halka dayatmaktadırlar. Böylece esas üzerinde tartışılması gereken "sistem değişikliğine" ise sıra gelmemektedir.
Baştan beri ayrıştırıcı bir dil kullanan bu kesim, bu yeni sitemin tartışılmasına imkân vermedi. Bütün gündemi mevcut Cumhurbaşkanın şahsı üzerinden sürdürerek, bu meseleyi sistemin meselesinden ziyade kişilerin meselesi haline getirmeye halen de gayret etmektedirler. Oysa şahıslardan ziyade, bu sistemin artı ve eksi yönleri kamuoyu gündemine getirerek, mantıklı delillerle kendi perspektiflerini millete anlatması daha uygun olacaktı.
Mevcut sistemin hantallığından, bürokratik oligarşi mantığının sürekli engel çıkarma alışkanlığından bahsedilmektedir. Yeni sistemin hızlı karar alma kabiliyetinden ve devlet yönetiminde bürokrasinin azaltılmasından söz edilmektedir. Bunlardan hangisinin doğru olduğunu, vatandaşın işini bu iki yaklaşımdan hangisinin daha kolaylaştıracağını ve yönetim anlayışı noktasında hangi görüşü benimsememiz gerektiğini somut delillerle açıklamaları gerekmez miydi?
Ama gelinen noktada bütün bu faydalı tartışmaların yapılması bir tarafa, kişiler ön plana çıkarılarak halk kişiler üzerinden oylarını kullanmaya zorlanmaktadır. Kişiler üzerinden geliştirilen bu yaklaşım tarzı da halihazırda mevcut cumhurbaşkanının işini daha ziyade kolaylaştırmaktadır. Son anketler, kısa vadede mevcut hükümetin oy oranının halen ciddi oranda önde olduğunu göstermektedir. Bu göstergeleri gören hayır cephesi siyasi olarak ecel terleri dökmeye devam etmektedirler.
Bu durumun farkında olan hayır cephesi şimdiden gergin bir politika geliştirme zeminini oluşturmaktadır. Bununla daha iyi bir sonuca ulaşacağını ümit etmektedir. Ancak yeterince gerginlik yaşamış bu milletin bütün bunlara prim vermeyeceği, günlük yaşantısına olumlu katkı sunacağı bir kararı verecektir. Mevcut sistem denenmiştir ve hep güçlü kişilerin hukukunun geçerli olduğu bir yönetim anlayışı hüküm sürmüştür.
Yeni sistem ile hukukun üstünlüğü ve milletin özlemleri yönetim anlayışının temelini oluşturur ise güzel olacaktır. Bu anlayış biçimi millet nezdinde de çok büyük değer görecektir. Muhtemelen bu hassasiyetini hisseden vatandaşta daha net bir şekilde safını ve kararını belirleyecektir.