Önce ilkesel olarak şunu hemen ve amasız ortaya koyayım; Ben İslam dinine mensubum ve mensup olduğum din bana Mazlumun kimliğini sorgulama der, Haksızlık kimden kime karşı gelirse gelsin karşı durmamı emreder…Bu nedenle bu ilkesel tavrın ilk başta her yerde sorgulanması gerektiğini düşünüyorum…Bu ilkesel tavrı geçmişte, Bosna’da, Halepçe’de Ruanda’da, Sudan’da, Arakan’da, Somali’de, Çeçenya’da, Irak’ta, Roboski’de, Suriye ve bugün Mısır’da göstermeyenlerin sadece insanlığı Rojava’ya sıkıştırıp onun üzerinden ahlak ve vicdan dersi vermelerinin gerçekçi olmadığını düşünüyorum.Mazlumun kimliğini, coğrafyasını ayırıyorsak, vicdanlarımızı bölüyoruz demektir…Ölenin etnik kimliği üzerinden ayırım yapanların, etnik kimlikler üzerinden mazlumları görmeyenlerin üzerinde Allah’ın laneti eksik olmasın, Allah onları insan olmanın vasfına erdirsin….
Rojava’da bu katliam iddiası gündemdeyken, STK’lar bunun üzerinden molotoflanırken, Hak ihlalleri için kurulmuş vakıf ve derneklerin de kendilerinden 100 kilometre bile uzaklıkta olmayan Rojava’ya gitmeyip masa başındaki bilgilerle suya sabuna dokunmayan açıklamalar yapmasının da ahlaki olmadığını düşünüyorum. Türkiye’de bunca vakıf ve dernek hak ihlalleri için kurulmuş ve amacı bu tip toplumsal hassasiyeti yüksek olaylarda olay yerine gidip bütün tarafları dinleyip gerçek fotoğrafı oluşturmakken bunu yapmayıp kafasını kuma sokup bekleyip ve durum sakinleştikten sonra taraf olunmasının da samimi olmadığını ifade ediyorum. Bu bayramda çatışmalar durmuşken, yardım tırları Rojava’ya gönderilmişken bu kurumların da kamuoyunu doğru bilgilendirme noktasında tarafsız bir heyetle olay yerine gitmesi gerek miyordu. Bu hala geç kalınmış bir yaklaşım değildir. Eğer bu kurumlar gerçekten samimi iseler, gerçekten siyaset üstü ve hak ihlalli merkezli çalışıyorlarsa, eğer gerçekten mazlum ve ezilmişin hakkını korumak istiyorlarsa bu işi yapmalılardı…
Rojava üzerinden hiç kimse bir başkasını hedef gösterme veya “Ya benim tarafımdasın yada diğerinin” ayrımına tabi tutma hakkını kendinde bulmamalıdır. Suriye savaşında şuana kadar eğer 100 bin insan ölmüş ve sesi çıkmayanlar bugün seslerini sadece Rojava için çıkarıyorlarsa buda ahlaki olarak sorgulanmalıdır. Suriye’nin bir başka bölgesinde ölen diğer bölgeden ölenden üstün değildir. Bu bakımdan Suriye’de Halep’i görüp Rojava’yı görmemek, Efrin’e sırt çevirip Lazkiye’de yaşananları görmek yeterli değildir, doğru da değildir. Suriye’de kim bir masumun kanı üzerinden siyaset yapmışsa, kim siyaset yapıyorsa lanetlenlenmelidir
Suriye zorlu bir coğrafya giden basın mensuplarının belinde sürekli silah olmak zorunda, çünkü tehlikenin nereden geldiği belli olmuyor. Bu bakımdan Suriye’de bir basın mensubunu yaptığı röportaj üzerinden damgalamak ve o röportaj yaptığı kişinin düşüncesindeymiş gibi lanse etmek en hafif deyimle aydın namussuzluğudur. Geçmişte Öcalan’la, Karayılan’la röportaj yapanlar nasıl andıçlandıysa bugün de kimse kusura bakmasın ama yapılan budur. Her röportaj yaptığınız insanla anılırsanız, onun görüşleri ile damgalanırsanız bir yerde şeriatçı, bir yerde, solcu, bir yerde komünist, bir yerde “Terörist”, futbolcu, şarkıcı vb şeyler olma ihtimaliniz çok fazladır.
Bir gazetecinin görevi tarafları dinlemektir, bir tarafın görüşü kamuoyuna yansımışsa diğerine ulaşmaya çalışırsınız. Eğer bugün Rojava’ya gitmek için başvuran (son örnek Rudaw) gazeteciler bölgeye gidememişken, Barzani bile katliam iddiası varsa araştırma komisyonu kuralım derken, olayın bir diğer tarafı Nusra yazılı açıklama yapıp katliam yapmadım derken, Uluslar arası İnsan Hakları Kurumlarının bu yönde açıklamaları yokken, ortada dolaşan ve daha sonra kısmı yalanlanan görüntüler üzerinden “Sadece benim dediğim doğrudur” mantığından hareket etmek doğru değildir. Bu ülkede yıllarca PKK-Devlet çatışmasında bazı gazeteciler “Terörist” tanımı kullanmadıkları için dışlandılar, onlar kendilerini savunurken, “İki taraf var, ben gazeteciyim taraf olmak zorunda değilim ve evrensel kurallarda bunu söylüyor” diyorlardı. Bu bakımdan bir taraftan gelen bir bilgi ya bağımsız kaynaklarca doğrulanacak yada bu noktada çok inandırıcı deliller sunacak. Rojava’da katliam görüntüsü olarak ilk başta sunulan bütün video ve fotoların başka yerlere ait olduğu net olarak ortaya çıkınca gelen yeni videolarında inandırıcılığı kayboldu.
Masa başı haberciliği ile Suriye’yi okumaya çalışan, AK Parti ve Kürt düşmanlığı üzerinden siyasi rant sağlamaya çalışanlar esasında Rojava’da yapılacak olan katliamların önünü açıyorlar.Şunu bilmemiz gerekiyor; Suriye direnişine bir bütün destek vermek ayrı bir şeydir, ben sadece bir grubu destekliyorum demek ayrı bir şeydir. "Rojava'da katliam büyük bir yalan" diyenleri, orada Nusra vs. bir gurubu desteklemekle itham etmek doğru değildir. Nusra zalimse, zalimdir, masumsa masumdur. Bu bakımdan biz bu katliama inanmıyoruz diyen ve geçmişte Kürt meselesinde en cesur yaklaşımları gösteren kurumları hedef tahtasına oturtmak da doğru değildir. Aynı şekilde Suriye direnişini Kürt düşmanlığı üzerinden okumak ta yanlıştır. Yanlışa yanlışla karşılık vermenin moda olduğu ülkemizde insan hayatları söz konusu ise meselenin tam olarak araştırılıp ortaya konması gerekiyor.
Bugün Suriye’de slogan atar gibi birbirini suçlayanlar, hedef yaptıranlar dahil kaç kişi Nusra’nın, Devle’nin , Ahrar’ı Şam’ın, Selahattin Eyyubi tugaylarının, ÖSO’nun, Kürt ketibelerinin hangi amaçla PYD’ye karşı savaştığını biliyor. Yada Suriye’de hangi grubun hangi grupla sorunlu olduğunu ve yer yer çatıştığını biliyoruz. Kaçımız bu yapıların hepsinin anlatıldığı gibi dinci olmadığını dolayısıyla meselenin kimileri için şeriat savaşı olmadığını,Kimleri için Şeriat savaşı olduğunu bunların içerisinde bir çok Kürdün de PYD’ye karşı savaştığını bu nedenle kimleri için de meselenin etnik olmadığını biliyoruz. Kısacası Suriye’yi bir bölge üzerinden okumak mümkün olmadığı gibi, bir bölge üzerinden de yapılanları anlamak kolay değildir.
2008 yılında Taraf Gazetesi’nde yazarak dikkati çektiğim bir konunun bugün kapıya kadar geldiğini anlatmaya çalışıyorum. Kürt çocuklarının El Kaide’ye katılımını görmek istemeyenler bugün feryat figan bağırıyor, oysa size yıllardır “bu kardeşlerinizi görün” dediğimizde bir zamanlar devletin bazılarına yaklaştığı mantıkla olaya bakıldı ve bugün hala aynı şey yapılıyor. “Bu gençler kandırılıyor, bu gençleri birileri götürüyor” söylemi meseleyi çözmüyor. Sonuçta bu gençler elerlinde silahla belki yarın kendi memleketlerine gelip savaşacaklar. O bakımdan ister kandırılsın, ister kandırılmasın ama yanı başınızda Adıyaman’dan, Bingöl’den, Bitlis, Mardin ve Urfa başta olmak üzere bir çok Kürt genci cihat için Suriye’ye gidiyor. Dünyanın bir çok yöresinden de gençlerin buraya geliyor. Buranın gerçeği bu ve yanı başınızda annesi sizinle komşu, belki yeğeni dağda olan bugün Suriye’de size karşı savaşıyorsa bunu sadece Nusra olarak açıklamanız bugün için size politik olarak başarı ve taraftar getirebilir ama ilerleyen yıllarda bunlarla aynı memleketlerde savaşmak zorunda kalırsanız işte o zaman geç kaldığınızı ve yanlış politika ürettiğinizi anlarsınız. Bu gençler haklı veya haksız demiyorum ama böyle bir realitemizin de olduğunu hepimizin görmesi gerekiyor. Bugün çeteci olarak suçladıklarınız içerisinde yüzlerce Kürt genci olduğunu unutmamak lazım. Bu çetecilerle birlikte geçen Nisan ayında anlaşma yaparak aynı şehri savunanlar o gün bu yapıları çeteci olarak ilan etmeyip bugün ilan ediyorlarsa buda tutarsızlıktır. Şüphesiz Suriye’de savaşan gruplar içerisinde haramiliğe soyunanlar, bir gruba bağlı olmayıp kendi kuralını koymak isteyenler her savaşta olduğu gibi burada da olacaktır. Bu bakımdan çeteci tanımının doğru yerde doğru insanlar için kullanılması gerekiyor.
Onun için gelin sakince bir olup biteni anlamaya çalışmak varsa yanlış bildiklerimiz bilgiler üzerinden bunu tartışıp doğrusunu öğrenmemiz gerekiyor…
DEMOGRAFİK YAPI
Bölgeyi yakın tanımak adına önce demografik yapıdan başlayalım. Kim nerelerde yaşıyor, şehir şehir tanıyalım:
Halep:
Şehir Merkezi: Halep merkezde geçmişte diğer bölgelerden göç etmiş Kürtler yaşamaktadır. Halep merkezde iki Kürt Mahallesi
bulunmaktadır. Bunlardan biri Eşreï¬ye diğeri de Şıh Mahsut’tur. Ancak bu mahallelerin tamamı Kürt nüfustan oluşmamaktadır. Halep merkezde yaşayan Kürt nüfusun toplamı hakkında net bir bilgi bulunmamaktadır.
Afrin (Kürtçe adı Efrin):
Afrin, Halep şehir merkezinin 65 kilometre kuzeybatısında bulunmaktadır. Afrin, merkez ve kırsalındaki kasaba ve köylerden oluşmaktadır. Afrin’in toplam nüfusu 250.000 civarıdır. Bunun yaklaşık 70.000’i Afrin merkezde yaşamaktadır. Nüfusun çoğunluğunu Kürtler oluşturmaktadır. Ancak Kürt nüfus olarak kabul edilenler arasında Kırmançi konuşan Yezidiler de bulunmaktadır. Afrin kırsalında Sünni Araplar da bulunmaktadır.
Ayn al-Arab (Kürtçe adı Kobani):
Halep şehir merkezinin kuzeydoğusunda, 165 kilometre uzaklıkta yer almaktadır. Ayn al-Arab eski bir Kürt yerleşim bölgesidir. Merkezin tamamına yakını Kürtlerde oluşan bu bölgede çevre yerleşim birimlerinde Arap nüfus yer almaktadır. Ayn al-Arab merkez nüfusu yaklaşık 70.000’dir. Kırsal ile beraber toplam nüfus 200.000’e yakındır.
Cebal Siman (Jabal Siman):
Halep şehir merkezinin güneyinde yer alan Jabal Siman’da 12.000 civarında Kırmançi konuşan Yezidi nüfus yaşamaktadır.
Haseke:
Şehir Merkezi (Hasake)
Suriye’nin kuzeydoğusunda Türkiye-SuriyeIrak üçgeninin birleştiği yerde bulunan Haseke Vilayeti’nin toplam nüfusu 2011 rakamlarına göre 1.512.000’dir. Haseke vilayetinin şehir merkezi olan Haseke ilinin toplam nüfusu ise yaklaşık 190.000’dir. Merkez nüfusunun çoğunluğunu Sünni Araplar oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra Hıristiyanlar ve Kürtler yaşamaktadır. Şehir merkezinde az sayıda Yezidi nüfus da bulunmaktadır.
Kamışlı (Arapça adı: Al-Qamishli, Kürtçeadı: Qamişlo):
Haseke vilayetine bağlı Kamışlı Nusaybin’in tam karşısında yer almaktadır.
Haseke şehir merkezinin 80 kilometre kuzeydoğusundadır. Geçmişte Süryani ve Asurilerin yaşadığı kentte şu anda çoğunluğu Kürtler olmak üzere Hıristiyanlar, Sünni Araplar ve az sayıda Ermeni’ler yaşamaktadır. Kamışlı
merkez ve kırsalının toplam nüfusu yaklaşık 400.000 civarındadır. Şehrin toplam nüfusunun yaklaşık %70’ini Kürtler oluşturmaktadır. Kürtlerin büyük çoğunluğu Kamışlı merkezde yaşamaktadır. Ancak Kamışlı’nın merkezi sadece Kürtlerden ibaret değildir. Burada Sünni Araplar nüfusun yaklaşık %20’sini oluşturmaktadır ve genelde Kamışlı kırsalında yerleşmiş durumdadır. Kamışlı’daki Arapların geneli daha önceleri Suriye hükümeti tarafından bölgeye yerleştirilen Arap aşiretlerinden
oluşmaktadır. Nüfusun geri kalan %10’luk kısmını ise Hıristiyanlar oluşturmaktadır. Hıristiyanlar da genellikle Kamışlı merkezde yerleşiktir.
Amuda: (Arapça Adı: Amudah, Kürtçe Adı: Amude):
Amuda, Kamışlı’ya bağlı bir yerleşim birimidir ve Kamışlı’nın 30 kilometre batısında yer almaktadır. Amuda, merkez ve ona
bağlı 156 köyden oluşmaktadır. Toplam nüfus yaklaşık olarak 100.000’dir. Amuda merkez ve kırsalında nüfusun çoğunluğunu Kürtler oluşturmaktadır. Kürtlerin yanı sıra Yezidi ve Arap nüfus da bulunmaktadır.
Kahtaniye: (Arapça Adı: Al Qahtaniyah, Kürtçe Adı: Tirbesipi):
Kamışlı’ya bağlı Kahtaniye’nin merkez ve kırsalı toplam nüfusu 125.000 civarındadır. Merkez nüfusu yaklaşık 25.000’dir ve Kürt, Hıristiyan, Yezidi, Ermeni ve Sünni Araplar kökenli Suriyelilerden oluşmaktadır. 140 köyden oluşan Kahtaniye kırsalının nüfusu ise yaklaşık 100.000’dir.
Malikiye (Arapça Adı: Al-Malikiyah, Kürtçe Adı: Derik):
Malikiye, Suriye’nin kuzeydoğusunun en batı ucunda yer almaktadır. Malikiye’nin toplam nüfusu kıralı ile beraber yaklaşık 200.000’dir. Bu nüfusun yaklaşık 50.000’i merkezde yaşamaktadır. Merkez nüfusunun %60’ını Kürtler, %30’unu Hıristiyanlar ve %10’unu da Sünni Araplar oluşturmaktadır. Kırsalında ise sonradan yerleştirilen Sünni Araplar yaşamaktadır.
Cevadiye: (Arapça Adı: Al-Jawadiyah, Kürtçe Adı: Çil Axa):
Cevadiye, Malikiye’ye bağlı bir yerleşim birimidir. Küçük bir kasaba olan Javadiyeh’in toplam nüfusu 5.000’dir. Toplam
nüfusun yarısını Kürtler diğer yarısını Sünni Araplar oluşturmaktadır.
Ras El Ayn: (Arapça Adı: Ras al Ayn, Kürtçe Adı: Sere Kaniye):
Ras al-Ayn’ın toplam nüfusu yaklaşık 50.000’dir. Çoğunluğu Kürtler oluşturmakla beraber Yezidiler, sonradan yerleştirilen Sünni Araplar ve Hıristiyanlar da yerleşiktir.
Derbesiye: (Arapça Adı: Al-Darbasiyah, Kürtçe Adı: Dirbesi):
Derbesiye, Ras al-Ayan’a bağlı bir yerleşim birimidir. Toplam nüfus yaklaşık 90.000’dir ve bunun 30.000’i merkezde
yaşamaktadır. Merkezde çoğunluğu Kürtler oluşturmasına rağmen kırsalda Sünni Araplar yaşamaktadır.
Şam:
Tarihsel olarak bir Kürt nüfusunun bulunduğu şehre Kürtlerin yoğunluklu bir şekilde yerleşmesi 1960’lı yıllardan itibaren başlamaktadır. Kürtlerin yaşadığı bölgelerdeki ekonomik sorunlar nedeniyle bir iç göç oluşmuş, zaman içinde Şam önemli bir Kürt nüfus barındırmaya başlamıştır. Bu göç, ekonomik sebeplerle 2004 yılından sonra daha da artmıştır.
Sonuçta, Suriye’deki toplam Kürt nüfusunun yaklaşık %10-15’lik bir bölümünü Şam’da ya- şayanlar oluştur hale gelmiştir. Tahmini rakamlara göre Şam’ın toplam 2.835.000 olan nüfusunun 250.000 kadarını Kürtler oluşturmaktadır. Kürtler şehrin değişik yerlerine dağılmış olmakla birlikte Şam’da çoğunlukla Hay Al Akrad ya da Rukneddin olarak adlandırılan mahalle ile Zorova adlı banliyöde yaşamaktadır.
Lazkiye Vilayeti:
Lazkiye vilayeti içinde Afrin’de Kürt Dağları olarak bilinen bölgeden ayrı olarak yine Kürt Dağları adıyla anılan bölgede Kürt nüfus yaşamaktadır. Lazkiye şehir merkezinde çoğunluğu Kürt Dağı’ndan göç edenlerin oluşturduğu Kürt mahalleleri bulunmaktadır.
SURİYE'DE PYD İLE MUHALİFLER ARASINDA SON ÇATIŞMALAR NASIL BAŞLADI
Orsam tarafından hazırlanan rapor durumu net olarak ortaya koyuyor:
Suriye’de 16 Temmuz’da başlayan muhalif gruplar ile PYD’ye bağlı silahlı güçler arasın daki çatışmalar; coğrafya itibarıyla Türkiye sınırındaki yerleşim birimleri, siyasi olarak da Suriye’de bir Kürt bölgesi kurulmasının yerel güçlerce engellenmek istemesiyle sınırlı bir olgu değildir. Ülkenin kuzeyinde yaşanan gelişmeleri Suriye’deki iç savaş dinamiklerinden ayrı düşünmek doğru değildir. Bu bağlamda PYD ile muhalifler arasında yaşanan çatışmaların
nasıl geliştiğinin incelenmesi konunun anlaşılması açısından kolaylık sağlayabilir. Olayların geçmişi birkaç ay kadar geriye götürülebilecek olmasına rağmen son gelişmeler 16 Temmuz 2013’te Ras Al Ayn/Serekaniye’de başladı. Aslında 10 gün kadar öncesinde çatışmaların yaşanabileceğine ilişkin göstergeler vardı. Bu dönemde bölgeden gelen haberlerde söz konusu kasabada durumun gerginleştiği, muhaliflerin saldırı hazırlığı yaptığı ve PYD’nin de bölgeyi tam olarak kontrol etmek
için hazırlandığı ileri sürülüyordu. Nitekim Serekaniye’deki çatışmaların başlamasından 1 gün sonra YPG kasabada büyük ölçüde denetim sağladı. Türkiye sınırındaki sınır kapısı dahil olmak üzere pek çok yeri ele geçirdi. Muhaliflerin üslendiği mahalleyi kontrol altına aldı. Fakat ertesi gün 17 Temmuz’da çatışma Tel Temir’e sıçradı. Serekaniye-Kamışlı yolu üzerinde önemli bir yerleşim yeri olan bu kasabaya bağlı bir köyde (Davudiye) başlayan çatışma göreli olarak kısa sürdü. Ertesi gün (18 Temmuz) ise çatışma uzak bir bölgeye doğudaki El Mabada/Girke Lege’ye sıçradı. Bu tarihten itibaren çatışma Türkiye
sınırındaki bir yerleşim birimindeki lokal bir çatışma olmaktan çıktı ve daha çok YPG ile muhalifler arasındaki bir çatışmaya dönüştü. Dönüm noktası olarak 18 Temmuz tarihinin alınmasının iki nedeni olduğu söylenebilir:
1. 18 Temmuz’dan itibaren çatışma Girke Lege’nin köyleri (Irak sınırındaki Tıl Koçer’e kadar) yani Rumeylan petrol sahası ve çevresine sıçramıştır. Bu bölge çatışmanın başladı ğı yere (Serekaniye) yaklaşık 170 km. uzaklıkta farklı demografik özellikler gösteren ve önemli petrol yataklarının çevresinde bir bölgedir. Yine aynı gün Girke Lege’ye yakın olan El Cevadiye/Çil Axa’da da çatışmaların başladığı görülmektedir.
2. 18 Temmuz’dan itibaren çatışanlar sadece YPG ile Nusra Cephesi ya da Irak ve Suriye İslami Devleti (ISİD) değil ÖSO’ya destek veren çok sayıda yerel ve genel muhalif gruplar olmaya başlamıştır.18 Temmuz tarihinden itibaren çatışmanın
temelde iki eksene ayrılmış gibi göründüğü söylenebilir. 1. eksen Irak-Suriye sınırına yakın petrol bölgesindeki yerleşim birimleri yani Girke Lege-Çil Axa (Mabada-Cevadiye) hattıdır. Bu bölgede savaşın hala ve ağır bir biçimde sürdüğünün izleri görünmektedir. Nitekim burada muhalifler (muhtemelen Nusra Cephesi’ne bağlı bir kişi) bir intihar saldırısı düzenlemiştir. Halihazırdaki veriler, belirtilen eksende Serekaniye’de ölenden çok daha fazla kişinin öldüğünü göstermektedir. 20 Temmuz ise olayların coğrafi anlamda genişlemesi açısından yeni bir dönüm noktası olmuştur. Akçakale’nin hemen karşısında yer alan Tel Abiyad’da bu tarihten itibaren çatışma çıkmıştır. Tel Abiyad çatışmanın başlangıçta genişlediği yönün (her ne kadar 16 Temmuz’da YPG batıya doğru giden yol üzerindeki bir yerleşim yerini de dahil olmak üzere Serekaniye-Tel
Halaf yolunun kontrolünü ele geçirse de) tam ters istikametinde ve 100 km. mesafededir.
Çatışmaların Tel Abiyad’a sıçramasınının gidişatı açısından 3 önemli özelliği olduğu söylenebilir:
1. Başta Ahrar-ı Şam olmak üzere pek çok
muhalif grup Nusra Cephesi’ne burada destek vermiştir. Buna karşılık ÖSO içinde bulunan Cephe el Ekrad başta olmak üzere PYD dışındaki Kürt silahlı grup ve siyasi partiler de YPG’ye destek vermeye başlamıştır. Yani ilk günlerden itibaren sinyalleri gelse de 20 Temmuz’da Tel Abiyad olaylarının başlamasından itibaren çatışma PYD-Nusra Cephesi çatışması olmaktan çıkmıştır
2. Tel Abiyad’daki çatışmalarda tank dahil olmak üzere ağır silahlar kullanılmaya başlanması çatışmanın boyutunun muhalifler açısından önemini ortaya koymaktadır.
3. Tel Abiyad kaba bir tabirle iki Kürt bölgesinin ortası ve Kürt nüfusunun seyrek olduğu orta bölgede kuzey güney istikametinin
en stratejik noktasıdır. Bu nedenle çatışmanın önümüzdeki günlerde Kobani-Afrin’e (en azından batıya doğru) yayılabileceğinin hem de olası bir Kürt özerk bölgesinin arasında tam bölge oluşturulmak istendiğinin göstergesi gibi durmaktadır. Bu yerleşim yerinde zaten sayıca az olan Kürt nüfusunun baskılar nedeniyle zorunlu olarak yaşadıkları yerleri terk etmeleri ise tampon bölge ve yerel demografik dinamikler hesaba katıldığında ise son derece önemlidir. Yani, Tel Abiyad olaylarının sonucunda olası bir Kürt özerk bölgesi arasında bir coğrafi kopukluk olabilir. Gelinen noktada Suriyeli Kürtler kendilerine yeni bir sınır çizme arayışında iken (en azından yeni yerleşimler üzerinde tam otoritesini kurma arayışında) muhaliflerin yerel kaynaklardan faydalanarak güçlenme olanağının peşinden gittiğini söyleyebiliriz. Özellikle muhalefet için petrol ve gıda kaynakları üzerinde
yerel kontrol çok önemlidir. Muhalifler hem rejimi petrol üretmekten alıkoymak istemekte hem de rejime yandaş olan grupları kaynaklarından mahrum bırakıp rejimi kuzeyde tamamen düşürmeyi hedeflemektedir. Böylece muhalifler diğer bölgelerdeki gerileyişini en azından cephe gerisini temizleyerek telafi etmek istemektedir." Orsam raporu çatışmaların nasıl başladığını böyle ortaya koyuyor
ROJAVA’DA KATLİAM OLUP OLMADIĞINDAN ZİYADE HABERLERİN DEZONFORMASYONU ÖNE ÇIKTI
Haberler ilk olarak "Suriye’de El Nusra Halep’in Sefire ilçesine bağlı Tel Hasıl ve Tel Aran beldelerindeki sivillere yönelik saldırılar başlattı" diye duyuruluyor. Büyük yankı toplayan bu saldırıyı Nusret cephesinin yaptığı iddia ediliyor. Bütün bu söylemlerin kaynağı olarak olan görüntü 18 Nisan 2013 tarihinde, iddia edilen videonun sosyal paylaşım sitesi youtubeye yüklendiği görülüyor. PKK ve PYD'ye yakınlığıyla bilinen ANF ajansı bu videoyu yeni gibi sundu. "Zagrospress" adlı youtube kullanıcısının video kaydındaki başlık +18 Tirbespiyê – Beşar Esad’ın ucakları savunmasız Kürt sivilleri bombalayıp öldürüyor diye geçiyor. Olayın aslı ise Esed rejim hava güçlerinin kürt bölgesini 18 Nisanda gelişi güzel bombalaması sonucu gerçekleşiyor olmasıdır…
Bir çok sitenin kullandığı ve paylaşım sitesi YouTube'a yükleniş tarihi 17 Nisan olan söz konusu görüntüleri "Türkiye'nin desteklediği Nusra militanları Kürt köylerine saldırarak 70 silahsız sivil Kürt'ü katletti" içeriğiyle haberleştirdi. Her iki video da Esed’in 18 Nisan’da yaptığı katliamın videosuydu.
Bütün bunlar yaşanırken pareler bir şekilde İran'ın El Alem televizyonu, El Nusra Cephesi militanlarının pazartesi gecesi Tel Abyad'a düzenledikledi bir baskında 120 çocuk ve 330 kadını öldürdüğünü iddia etti. Öldürülenlerin rakamları borsa gibi bir aşağı bir yukarı çıkarılıyordu, kimi yerde elli, kimi yerde 75 kimi yerde ise 330 kişiye çıkabiliyordu. Bütün bunlar yaşanırken, Bazı İslami grupların, ‘Kürtlerin namusu ve malı size helaldir’ şeklinde fevta verdiği ileri sürüldü ancak buda söylentiden ileri gidemedi. Çeşitli gösterilerde Rojava diye kullanılan fotoğrafın Erzurum Deprem fotoğrafı olması vb iddialar, trafik kazasında ölen ancak daha sonra gruplar arası çatışmada diriltilip sağ olduğu ileri sürülen Yahya El Kürdi haber saçmalıklarını saymıyorum bile.Üç gün ölen bir insanı üç gün sonra ancak haberciler diriltir bu dünyada
Rojava’da katliam yapıldığını iddia ediyor fakat katliam görüntüleri diye arka arkaya yalanlanan görüntüler, fotoğraflar sahte çıkınca, masum sivillere yönelik katliam yapıldığı, kadınlara tecavüz edildiği, cami hoparlörlerinden Kürtlerin canlarının, mallarının helal olduğuna dair fetvalar yayınlandığı türünden yalanlarla propagandalar ister istemez sorgulanmaya ve yalanlanmaya başlanıyordu.
“MALI CANI KADINLARI HELALDİR” FETVASI VAR MI?
Özellikle “Kürtlerin kanı canı helaldir” tarzı bir fetvanın verildiği çok dillendirildi, ama sadece dillendirildi. Şunun bilinmesi gerekiyor; Bu tür bir sözün değil cami hoparlörlerinden ilan edilmesi ya da İslami iddia sahibi bir kuruluş ya da grup tarafından savunulması, herhangi bir Müslümanın ağzından çıkması dahi mümkün değildir; bunu asla bir Müslüman söylemez, bunu söyleyen de asla bir Müslüman olamaz! “Müslümanlar bir kere ne dillerinde, ne zihinlerinde “Kürtler” diye bir düşman kategorisi oluşturamazlar. Müslümanlar ırkçılık yapamaz, herhangi bir kavmi, etnik bir topluluğu karşıt konuma oturtamazlar. İnanç düzeyinde temel bir ilke, bağlayıcı bir çerçeve oluşturan bu husus ayrıca pratik düzeyde de mantıksal bir gerekliliktir. Şöyle ki, gerek Suriye’nin bütününde, gerekse de Kürdistan bölgesinde Baas rejimine karşı mücadele eden İslami gruplar içinde sayısız Kürt genci vardır. Dolayısıyla Kürtlerin de dahil olduğu yapıların Kürtlere karşı cephe açmaları, yani kendilerini düşmanlaştırmaları mantıksızdır, saçmadır. Hele hele “malı, canı, kadınları helaldir” şeklinde fetvalar verdiklerini düşünmek saçma ötesi bir durum, bütünüyle bir iftiradır.
3 SİVİL KÜRT İDDİASI DA YANLIŞ
Bütün bu gelişmelere bir de Suriyeli direnişçilerce “diri diri yakılan 3 sivil Kürt” iddiası yalan olduğu ispatlanmış, bayatlamış, hatta sahibini zehirleyebilecek kadar kokuşmuş bir iftira olarak karşımıza çıkıyordu. Bilindiği üzere 7 Ağustos tarihinde İran’ın Press Tv’sine dayandırılarak Doğan Haber Ajansınca servis edilen görüntüler üzerinden dillendirilen bu iddianın ne Suriye’yle, ne de Kürtlerle ya da PYD’lilerle bir ilgisinin olmadığı ve hiçbir surette tasvip edilmesi mümkün olmayan bu fiilin, 2011 Nisan’ında Irak’ta gerçekleşen bir hadisenin görüntüleri olduğu ispatlanmış, zaten adı geçen ajans da haberini çekmişti.
Bütün bunlar olurken Pazartesi günü bazı görgü tanıkları olduğu iddia edilen Kürt kadınları katliam olduğunu ve yapılanları Kürt kaynaklarının sitelerine anlattı. Şuan elimizdeki tek gerçek bilgi olarak bu ortaya çıkıyor. Onlar da orada vahşi ve insanlığa sığmayan bazı olayların gerçekleştirdiğni ifade ediyor. Ne yazık ki bu kadar bilgi kirliliği ve dezonformasyonlar aynı çevreden çıkınca bu gözü yaşlı annelerin de söyledikleri bu haberler yüzünden ortada kaldı ve bağımsız kaynaklarca doğrulanmadı.
Rojava'da bir şey yaşanmadı demiyorum ama yaşanan şeyin bize anlatıldığı gibi olmadığını ifade ediyorum...Ölümün kol gezdiği bir yerde ölüm yok demek isterdim ama Suriye'de hergün ölüm var
BARZANİ İLE BİRLİKTE TÜRKİYE’DEKİLER DE EL KAİDE DESTEKÇİSİ YAPILDI
Bütün bunları neden yazdım çünkü bu katliam iddiaları ortada dolaşırken Türkiye’den Özgür-Der bu iddiaların yalan olduğunu ve Suriye direnişini kırmayı hedeflediğini ifade etti ve bu konuda sayısız açıklama yaptı. Bu açıklamadan önce İngiltere’den Suriye’ye çeşitli araçlar getiren kişiler ise Nusra üyesi ilan edildi ve İnsani Yardım Vakfı suçlandı…Bu yetmedi bir çok yerde Türkiye’de asla ve asla bir araya gelmesi mümkün olmayan, ideolojik bir birinden çok uzak ve şuana kadar eylem birlikteliği içerisine girmemiş vakıf,dernek ve kişiler bir araya getirilerek bu kişilerin El Kaide’ye yardım ettiği ve Suriye’ye eleman gönderdikleri ifade edildi. Oysa bu iddiaların yer aldığı metindeki bilgiler bile yanlıştı, çoğu kurum hakkındaki bilgi eskiye dayanmaktaydı. Özgür-Der’in Van Şubesi ve Diyarbakır Bağlar temsilciliği molotoflandı ve kurşunlara hedef oldu. Eylem Kürdistan Yurtsever Gençlik tarafından sahiplenildi ve bu da yetmiyor gibi PKK’nın yayın organlarında ismi geçen bir çok kurum hedef listesine konuldu.
Türkiye’deki kurumların suçlanması yetmiyor gibi Rudaw yayın organı başta olmak üzere Barzani ve Suriye’deki Kürt partileri de suçlanmaya başlandı. “diyarbakirhaber” haber gibi sitelerde “A.B.D Ve İsraile Uşaklık eden sözde Kürt çevrelerde bu katliam karşısında izledikleri Üç maymunluk rolünü oynaması dikkat çekiyor. Bazı Kaynaklar Gerici Barbar İslam Maskeli İsrail Uşşakları El Nusra örgütün Halep'teki Kürt Sivilleri Hedef alınmasında Mesut Barzani’nin Suriye’deki El parti Ve Azadi partisin Büyük rol aldığı iddia ediliyor.El Parti ve Azadi Parti Üyeleri köydeki Sivil Kürt Köylüleriyle ilgili istihbarat bilgileri El Nusra Üyelerine verdikleri belirtiliyor.” Diye haber geçti. Bu gelişmeler yaşanırken PYD Irak Kürdistan Bölgesi’nde bulunan Semalka sınır kapısının kapalı tutulduğunu ifade etti. Barzani yaptığı açıklamada, “Şov yapmayı bırakın” diyerek, Sêmalka kapısının kapanmadığı, insani ve yardım amaçlı geçişlere açık olduğu ve hiçbir zaman da kapanmayacağı belirtildi ve bu iddiaların tamamen yalan ve halkı kandırmaya yönelik olduğu belirtildi...
Bunlar yaşanırken PKK’ya yakın yayın organlarında “Halep'teki Kürt Köylerinde Barbarın saldırıları sonrası özellikle Fedaral kürdistan hükümetin sessiz kalması çok dikkat çekiyor.Olayı kınamamakla birlikte Barbarların Katlettikleri Kürt Sivillerle ilgili tek haber yapamaması Federal Kürdistan Hükümetin İsrail ve A.B.D Taşeronluğunu sürdürdüğü görünüyor.Bilindiği Gibi Federal Kürdistan Hükümeti Rojavalı Kürtlere A.B.D Ve İsrail istekleri doğrultusunda Ambargo yapıldığı” ifadesiyle haberler yapıldı
Halep'teki katliama Sessiz Kalan Sözde Kürt Medyası olarak üç kurum hedefe konuldu ve şöyle haber geçildi:
“Rudaw:Mesut Barzani’ye Yakınlığıyla Biliniyor.Amude'deki Kürt provakasyonar Haberin Baş mimarı ajas 2 Gündür Barbar El Nusra üyelerin Halep'teki Sivil kürt katliam haberlerini görmemezlik geliyor.
Nasname:Mesut Barzanin Akit'i Olarak biliniyor.El Nusra Üyelerin Katiamlarınında El Nusra'yı eleştireceğine, Yine Ezber bir şekilde Küzey Kürdistan Hareketine Karşı Saygısız haberler atmaya devam ediyor.
İlkha:Sözde Kürt Hizbullahı Medyası olarak bilinen ajansta 2 Gün Boyunca Halep'te Sivil İnsanların öldürülmesi olayı sessiz kalıyor.ilkha Ajansta tipkı Rudaw gibi Amude olaylarını Günlerce haber yapmıştı.” Denildi.
BARZANİ ARAŞTIRMA İSTEDİ KATLİAM VAR DEMEDİ
Bunlarla birlikte Barzani Hükmetinin olaya kayıtsızlığını ileri sürenlere karşı Barzani araştırma komisyonu kurulması ile cevap verdi. Irak Kürdistan Otonom Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin, konuyla ilgili açıklamasında öncelikle, bölgede katliam olup olmadığına ilişkin “bağımsız bir araştırma istemesi” de dikkat çekti. Barzani, “eğer” diye başlayan açıklamasında Kürdistan yönetiminin Rojava’daki sivilleri korumak için gerekirse müdahale edeceğini de söyledi. Ama, bu sözlerini, yapılan bir araştırma sonucunda “eğer” bir katliam olduğunun kanıtlanmasına bağlaması önemliydi.
Demokratik Birlik Partisi (PYD) lideri Salih Müslim, (IKBY) Başkanı Mesud Barzani’nin Suriye’nin kuzeyinde yaşanan olaylara geç müdahil olduğunu söyledi. Cihan Haber Ajansı’na(Cihan) telefonla açıklamada bulunan Müslim” Terörist gruplar, Suriye’deki Kürtlere yönelik katliam gerçekleştirdi. Barzani’nin olayları araştırması için oluşturduğu komisyon önemli, ama geç kalınmış adım.” Dedi. Müslim, Suriye’de Kürtlere yönelik yapılan katliamın belgelendiğini iddia eden PYD lideri, Barzani’nin öncülüğünde oluşturulan heyete kendilerin de temsilci göndereceklerini ifade etti. Erbil’de oluşturulan komisyonun önümüzdeki günlerde Suriye’ye gitmesi bekleniyor.
Bu araştırma komisyonu ile birlikte Barzani’nin niçin Suriye’ye güç göndermediği ile ilgili sorulara Salih Müslim, verdiği cevapta, “"Peşmerge ve Gerilla göndermesinler, bizim yeterince yürekli insanımız zaten var, İnsan değil ama insani ihtiyaçlarımız var" dedi. Müslim, Barzani tarafından eğitilen 3000’e yakın Suriyeli gencin de şuan gelmesine gerek olmadığını ifade etti.
SURİYELİ GAZETECİ: “PYD İLE MÜSLÜMAN GRUPLAR SAVAŞIYOR”
Suriye’de iç savaş çıktığından beri bölgedeki gelişmeleri yazan gazeteci Siyamend Haco, aynı zamanda Avrupa Kürt Araştırmaları Merkezi’nde görev yapıyor…Yöneticisi olduğu haber kurumuna bağlı her yerde çalışanları olduğunu belirten Haco, “Suriye’nin Kürt bölgesinde (Rojava) katliam yok. Bu, PYD’nin bir propagandası. Burada PYD ile rejimle savaşmak için bölgeye gelen Müslüman gruplar arasında çatışmalar var.” dedi. bazı İslami grupların, ‘Kürtlerin namusu ve malı size helaldir’ şeklinde çağrı yaptığına yönelik iddiaların da gerçekle bir ilgisi olmadığını söyledi. Haco, “Bu bir propagandadır, böyle bir şey duymadık. İslami gruplar, ‘Kürtler bizim kardeşlerimiz, rejimle savaşmaya geldik.’ diyorlar.” Diyerek aslında çatışmayı net biçimde ortaya koydu.
Suriye’de 16 Temmuz’da başlayan muhalif gruplar ile PYD’ye bağlı silahlı güçler arasındaki çatışmalar; coğrafya itibarıyla Türkiye sınırındaki yerleşim birimleri, siyasi olarak da Suriye’de bir Kürt bölgesi kurulmasının yerel güçlerce engellenmek istemesiyle sınırlı bir olgu değildir. Ülkenin kuzeyinde yaşanan gelişmeleri Suriye’deki iç savaş dinamiklerinden ayrı
düşünmek doğru değildir Başta Ahrar-ı Şam olmak üzere pek çok muhalif grup Nusra Cephesi’ne burada destek vermiştir. Buna karşılık ÖSO içinde bulunan Cephe el Ekrad başta olmak üzere PYD dışındaki Kürt silahlı grup ve siyasi partiler de YPG’ye destek vermeye başlamıştır.Kısacası 18 Temmuz’dan itibaren çatışanlar sadece YPG ile Nusra Cephesi ya da Irak ve Suriye İslami Devleti (ISİD) değil ÖSO’ya destek veren çok sayıda yerel ve genel muhalif gruplar olmaya başlamıştır
KATLİAM İDDİALARINA NUSRA AÇIKLAMA İLE CEVAP VERDİ
Nusra Cephesi, El Kaide bağlantılı ve zaman içerisinde özellikle de dış desteklerle Suriye'deki gücünü artırmış bir örgüt. PYD'nin bölgedeki mücadelesinin Nusra cephesi ve benzeri gruplara karşı olduğu propagandası ile Kürtler arasında ve dış dünyada sempati kazanmayı amaçlıyor. Ülkedeki baskı rejimini devirmek için savaşan Suriye muhalefetinin silahlı kanadı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), Esad ile işbirliği yaptığı iddia edilen PYD'ye karşı da mücadele veriyor. Çünkü muhalefetin büyük bir kısmı PYD’nin kendilerini arkadan vurduğunu ifade ederek, PYD ile savaşıyor. PYD’de savaştığı grupların Kürt bölgesinde bir şeriat devleti oluşturmaya çalıştığını ifade ediyor. ,
Diğer taraftan muhalifler PYD'nin kontrol ettiği alanlardan Esed'e çok büyük lojistik malzeme gittiğini ve özellikle helikopterlerin rahat manevra yaptığını ve kendileri için bu durumun çatışma şartlarını daha da zorlaştığını ifade ederek, PYD'yi Esed güçleri ile beraber olmakla suçluyorlar
Muhalefetin anlayışına göre Esad’ı lanetleme cesareti gösteremeyen PKK-PYD, tüm dikkatleri “Çete” diye adlandırdığı gruplara çekerek Easd’ı aklama telaşında. Orhan Miroğlu’nun da belirttiği gibi “Rojava’da PYD ve El-Nusra arasında yoğun çatışmaların yaşandığı biliniyor. Her iki taraftan insan kayıpları da oluyor. Ama bu sonuç olarak halklar arasında değil, şimdilik silahlı güçler arasında süren bir savaş. Kuşkusuz, her savaşın halkları karşı karşıya getirme ve karşılıklı katliamlar yaşatma riski vardır.Rojava, Irak Kürdistanına benzemez. Kürtler o bölgenin büyük nüfusunu oluşturuyorlar.Ne Erbil ne Süleymaniyede kayda değer bir Arap nüfus yok. Ama Suriye’de durum çok farklı. Halklar yer yer eşit sayılabilecek oranlarda iç içe yaşıyorlar. Bu iç içe yaşanan yerlerde homojen bir nüfus yaratmak gayreti eğer şimdi birbiriyle savaşan PYD ve El-Nusra’nın uzun vadede yegane hedefi haline gelmişse, Suriye’de asıl felaket o zaman başlar.” Diyor.
Şurada özellikle şunu belirtmek gerekiyor, “Suriye’deki güçlerin birbirleriyle çatışmalarının doğru olmadığına ve bu güçlerin Esed zulmüne karşı savaşmalarının gerekli olduğuna dair görüşlerimizi başından itibaren dillendirdik, dillendiriyoruz. Bu meyanda PYD’nin Esed güçleriyle değil de muhalif güçlerle çatışmasının, gerek Suriye’nin gerekse de Kürdistan’ın geleceği açısından olumlu bir sonuç doğurmayacağı aşikardır.”
Nusra Cephesi 7 Ağustos tarihinde yayımladığı bildiride PYD’nin iddia ettiği gibi bir katliamın yaşanmadığını ifade etti. Bildiride en dikkati çeken olgu ise PYD ile birlikte İran’ın da adının zikredilmesi. İşte o bildiri:
“BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
“Ey iman edenler, eğer size bir fasık bir haber getirirse onu iyice araştırın.”
Nusayri rejim şebbihaları insanlara Haseke ilindeki mücahidlerin kürt varlığını hedef aldıkları ve kürtleri kimliklerine göre öldürdüklerine dair yalan bildiriler dağıtmaktadırlar. Ayrıca bu rejim yanlısı taraflar medya kanallarında kışkırtıcı yayınlar yaparak fitne yaymakta ve yalan haberler yapmaktadırlar. Onlara cevaben Haseke’deki tüm mücahid grupları temsil eden Şeriat komitesi şunları tekid ediyor;
- Kürtler ve araplar arasındaki İslam kardeşliği daimdir ve arap olan ile arap olmayan arasında hiçbir fark yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.
- Devam etmekte olan savaşların sebebi sözde halk himayet gücü isimli nusayri rejim şebbihalarının yapmış oldukları ihlallerdir.
- Herkes için ayan beyan ortaya çıkmıştırki İşçi Partisi (PKK) kendisini rejim için çalışan bir alete çevirmiş ve kürt halkının çıkarlarını ihlal ederek bu çıkarları katil nusayri rejim ile beraber icat ettikleri PKK’nın kendi dar çıkarları ile sınırlamışlardır.
- Mücahidlerden yayınlanan bütün bildirilere bakalım. Göreceğizki tüm bildirimler bu savaşlarda kürtlerin ve kürt varlığınının kesinlikle hedef alınmadığını vurgulamaktadır.
- Haseke’deki tüm mücahid guruplarda kürt komutanlar olup bu gruplarda çok fazla sayıda kürt cihad etmektedir.
- Aktif bir grup olan Kürt İslam Cephesi diğer mücahid gruplar ile beraber omuz omuza savaşa iştirak etmektedir.
- Burada mücahid grupların kontrolü altında olan bir çok kürt köyleri ve mıntıkaları mevcuttur. Mücahid gruplar bu köy ve mıntıkalarda yaşayan halkı himaye etmekte fırınları kontrol ederek çalıştırmakta, yardım malzemeleri dağıtmakta ve tıbbi hizmetler vermektedirler.
- Tüm mücahid gruplar problemli olan durumlarda Kur’ana ve Sünnete başvurmakta ve şeriat komitesine dönmektedirler. Ve Allahu tealaya hamd olsunki hepside güzel ahlak sahibidirler.
- Eğer bir ferd kurala uymaz ise veya bir grup ister kürt ister arap olsun bir şahıs hakkında haksız yere bir hata işlerse şeriat komitesi adaleti icra eder ve kendisine haksızlık yapılana hakkını geri verir.
- Mıntıkadaki kürt ve arap kardeşlere din ve beraber yaşama kardeşliğimizi korumamız için fitneden ve fitneye götüren şeylerden kaçınmalarını nasihat ediyoruz. Geleceğimizin ve hedefimizin bir olduğunu ayrıca bizim işgalciler ve yabancılar değil bu yerin çocukları olduğumuzu tekrar tekrar vurguluyoruz.” Denildi
AMERİKA VE RUSYA AÇIKLAMA YAPTI
ABD Dışişleri Bakanlığı, El Kaide bağlantılı grupların Halep'in Til Eran ile Til Hasıl beldelerinde Kürt sivillere yönelik gerçekleştirdiği katliamı kınadı. Bakanlık, "Bu açık mezhep provokasyonu haklı gösterilemez ve biz sivillere yönelik bu saldırıları kınıyoruz" dedi.
Geçtiğimiz hafta Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, yaşanan katliama dikkat çekerek, BM’yi Kürt sivillere yönelik katliamı kınamaya çağırmıştı. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri sözcüsü Martin Nesirky, Çarşamba günü düzenlediği basın toplantısında, BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay’ın açıklamasını hatırlatarak, sorumluların yargılanmasını istedi. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay daha önce yapmış olduğu bir açıklamada, Suriye’de hangi taraf olursa olsun sivillere yönelik saldırılar gerçekleştirenleri adalet önüne çıkarma çağrısında bulunmuştu.
ÇÖZÜM SÜRECİNE ETKİSİ
Orsam Raporu'nda da belirtildiği gibi "Türkiye’de çözüm sürecinin neresinde olunduğuna ilişkin tartışmalar artarken, PKK’nın yeni bir coğrafyada güçlü bir taban oluşturabileceği yeni bir alan bulma çabası önemlidir. Bu durum, sadece PKKlıların Türkiye sınırları dışına çekilmesiyle ilişkili bir durum olarak değerlendirilmemelidir. Bir anlamda PKK kendisine bağlı yapılar aracılığıyla etki alanını Ortadoğu’nun farklı bölgelerine geliştirebileceğini de göstermek istemektedir. Bu bağlamda Suriye’de “demokratik özerklik” temelinde örgütlenen yeni bir Kürt bölgesinin oluşturulması fikrinin cisim kazanması, Erbil’de toplanması hedeflenen konferans öncesi ve sırasında PKK’ya söylemsel, fiziksel, psikolojik ve siyasal bir üstünlük de getirebilir. Özellikle Suriye’de Kürt bölgelerinde son bir haftadır yaşanan süreç Türkiye’deki demokratikleşme ve uzlaşma sürecini de etkilemektedir. Yetkili ağızların yaptıkları açıklamalarda Türkiye’nin PYD’nin tutumuna ve Suriye’de bir Kürt özerk bölgesine açıkça karşı olduğu görülmektedir. Bu tutum büyük ölçüde PYD-PKK’ya duyulan güvensizliğin bir yansımasıdır. PYD ise kullandığı söylemlerde dikkatli olsa da açıkça Suriye’de PKK kontrolünde bir bölge yaratma arayışındadır. Türkiye’de PKK ile ilgili süreç sorunlu ve yavaş da olsa devam etmektedir. Karşılıklı olarak gerilen tartışmalar ve açıklamalar Türkiye’deki sürecin çökmesine neden olmayacaktır. Ancak sürecin devamının en önemli unsurlarından olan güven inşasına büyük bir darbe vurmaktadır. Bunun da ötesinde Erbil’de hazırlıkları devam eden konferans öncesinde Türkiye ile Kürtlerin arasındaki ilişkilerin gerilmesinde önemli bir sorun noktası olarak durmaktadır. Bu bağlamda Suriye’deki gelişmeler Türkiye’deki sürecin üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. "
FIRAT HABER AJANSI'NDA AKILLARA DURGUNLUK VEREN YANLIŞIN ÖTESİNDE BİR YAZI: HERKESİ HEDEF YAPIN GİTSİN
PKK'ya yakın Fırat Haber Ajansı'nda "Rojava’daki katliamın Türkiye’deki ortakları kim?" başlığı ile pazartesi günü bir yazı yayımlandı. Yazı "Zana Azadi" isimli kendisine gazeteci diyen biri tarafından yazılmış. Öncelikle yazıda Faysal Finans ve Haksöz Gazeteleri gibi maddi hatalarla yazının ne şekilde ezber biçimde kendisine yazıldığı ortaya çıkıyor. Söz konusu yazıda Suriye İslam Cephesi Lideri ile yaptığım röportajdan hareketle Nusra'ya destek verdiğim ifade ediliyor. Her röportaj yapana destek verildiği kabul ediliyorsa, Fırat Haber Ajansı ve Zana Azadi acaba neden çeteci diye suçladıkları Özgür-Der'e destek verdiler. Özgür-Der Diyarbakır Şube Başkanı Murat Koç'un açıklamalarını yayımlarken bunu hiç düşünmediniz mi? Eğer Zana Azadi gazeteci iseniz sizde bunun böyle olmadığını bilirsiniz, her röportaj yaptığınız kişiyi meşrulaştırmış olsaydı basın mensupları Ladin, Öcalan, Karayılan bin defa merkez medyada meşrulaşmıştı...Burada Fırat Haber Ajansı'nda çalışan onlara haber yollayan hergün yüz yüze baktığımız arkadaşların hürmetine çok fazla şey yazmak istemiyorum ama tamamen maddi hatalarla, oradan buradan kopyaladıkları haberlerle haber yapıp bunu da ANF'de yayımlayabiliyorlrsa ANF'nin kendisini iyi bir sorgulaması gerekiyor...
Söz konusu yayımlanan liste de ki saçmalıkları gerçekten buraya yazmayacağım, çünkü ne eylem birlikteliği, ne ideolojik, nede başka sebeplerle bir araya gelmeyecek ne kadar vakıf ve dernek varsa yan yana getirilmiş, yetmemiş gazeteciler eklenmiş, yetmemiş Irak Federe Kürdistan Bölgesi'nden Rudaw eklenmiş, yetmemiş Barzani ve Suriye'deki partiler eklenmiş herkes hain olmuş, yanlış yapmış bir tek haberi yapan zat doğru yapmış....
ŞİMDİ GELELİM ESAS MESELEYE
Roboski'de insanlar öldürülürken bunun katliam olduğunu ifade eden bizler acaba burada neden mesafeli duruyoruz. Suriye'den geldiğim gün beni arayan gerek BDP'dekilere gerek Nuçe Tv çalışanlarına anlattım. Çok ciddi bilgi kirliliği ve tuzağın olduğunu ifade ettim Ben ve benim gibi düşünenleri sadece Rojava'da sizinle aynı düşünmedikleri gibi hedef yapabilirsiniz, istediğinizi yazabilirsiniz, herşeyi yapabilirsiniz ama sizin üzerinizden Kürtlere kurulan tuzağı görmeme şansını görmedik diyemezsiniz...
Siz farkında değilsiniz, ama siz El Kaide'yi Kürtlerin arasına getiriyorsunuz, siz bilinçli bir şekilde PYD'ye karşı sadece savaşan Nusra olmamasına rağmen diğer grupları görmeden Nusra üzerinden bir kamuoyu yaratıp yeni elemanlar kazanırken, aynı şekilde Nusra'nın da eleman kazandığını görmüyorsunuz. Nusra ve Suriye direniş grupları içerisinde şuan başta Adıyaman, Bingöl, Urfa, Mardin, Bitlis gibi yerlerden sayıları yüzlerce olan Kürt gençlerini görmüyorsunuz. Suriye'de savaş bittiği zaman, Bingöl'de, Adıyaman'da, ve başka yerlerde EL Kaide ile savaşırsanız işte o zaman hepimizi sarmalayan bir şiddet sarmalının önünü açmış olursunuz.
İstanbul başta olmak üzere giden bir çok Kürt gencinin savaşacaksa Esed'e karşı savaşması gereken yerde sizinle savaşması sizin hiç garibinize gitmiyor mu? Daha geçen nisan ayında siz bu insanlarla Rasulayn başta olmak üzer bir çok yerde şehirleri beraber yönetmediniz mi? Hani Rojava Devrimi gerçekleşmişti...Bu iki köy dışında Kürtlerin yaşadığı onca bölge varken iki köyde sadece katliam yapılıyor olması sizce mantıklı mı?
Şuan savaşan grupların bölgeye rejimle savaşmak için gelenler olduğunu biliyorsunuz, sizinle yaptıkları savaşın bir Kürt savaşı olduğunu da biliyorsunuz. Muhalifler içerisinde de bu çatışmanın olmaması gerektiğini düşünüp, yapılanları onaylamayıp saf değiştirenleri de hep beraber biliyoruz (Cephetül Ekrad)
Burada Amerika Rojava için açıklama da bulunurken, dezonformasyon görüntülerinin çoğu İran sitelerinden yayılırken, Kürt gençleri oluk oluk bölgeye götürülürken sizce meselenin sadece bir çatışma olduğunu mu düşünüyorsunuz. EL Kaide size komşu yapılırken siz nerede nasıl bir demokratik özerklik ilan edeceksiniz
Burada yapılması gereken şey basittir, Esed devrilmediği sürece bölgeye her yerden Cihat için gençler gelecek ve en çok da Kürt gençleri gelecek ki çoğu geldi. Bunlar sizin memleketteki komşularınız çocukları, bunlarla sizi biri çatıştıyorsa sizin de bu oyunu görmeniz gerekmiyor mu? Bu bakımdan büyük bir oyun gibi tasarlanan ve Güneydoğu başta olmak üzere bölgede bir El Kaide-PKK çatışması çıkarmanın ne size, ne Suriye'ye nede Türkiye'ye faydası olur...Böyle bir çatışmanın kazananı olmaz ama kaybedeni çok olur...
Burada Türkiye'nin hangi gruba destek vermediğini siz benden çok daha iyi biliyorsunuz, hepimiz Türkiye'de akan kanın durmasına seviniyorken, çözüm için umutlanıyorken, Suriye üzerinden kurgulanan büyük oyunu sizin bozmanız gerekiyor...
Bugün belki birilerini hedef yapmak, molotoflamak basit olabilir ama yarın hepimiz molotoflandığımızda geç kalabiliriz...Bu oyunu fark edip "Katliam dediğiniz gibi yok" diyenleri suçlamayın, ne dediklerini bir anlamaya çalışın....
TİMETURK / NEVZAT ÇİÇEK