Cinayet, vahşet, dehşet, ölüm... Ve ardından cinnet, acı, hasret, gözyaşı...
Dünyanın bunlarla anılır olması artık hayatı neredeyse çekilmez kılmıştır.
Şu dünya imtihanında, olabileceklere karşı hazırlık içinde olmak çok önemli. Acının gerçekten bazen tarifi yoktur.
Sabır ve metanetle karşı koymaktan başka çarenin olmadığı zamanlar çok oluyor. Çünkü başvurulan diğer dermanların hiç biri fayda vermiyor.
İletişimin dünyayı adeta bir köy haline getirip küçülttüğü günümüzde ekrana yansıyan acılar çok yoğun ve sık yağmaya başladı, hissedilen acı gerçekten çok büyüdü.
İnsanlar dört bir kıtanın sıkıntısını yüklenmek, acısını hissetmekle karşı karşıya bırakıldı.
Eskiden insanlar kendi köylerinin dışında olup bitenlerden bihaber kendi yaşadıklarıyla acı çekerken, bugün Asya’dan Afrika’ya, Ortadoğu dedikleri yerden Avrupa’ya bütün bir dünyanın derdiyle hemhal durumda.
Basın-medya, etik değerler ve ulvi sorumluluk içerisinde hareket etmediğinden, insanı tarifi imkansız acılara gark etmekle beraber söz konusu dehşetli yöntemlerin yaygınlaşmasına da kaynaklık etmektedir.
Medya organlarının art arda verdikleri ölüm, cinayet, dehşet, vahşet haberleri ve bu haberleri veriliş tarzları artık normalin dışında bir hal almakta ve insanlarda olumsuz etkiler bırakmaktadır.
Cinayet ve tedhiş haberlerinin, en ayrıntısına kadar veriliyor olması, sorunun ortadan kaldırılması veya benzer olayların önüne geçilmesine yardımcı olmaktan çok, insanların ruhi dünyalarında travmalar oluşturmakta, yaşanan kötü örneklerin kısmen de olsa artmasına sebebiyet vermektedir.
Vahşi yöntemlerin kullanılmasında kendi yayın politikalarının etkisinin küçümsenmeyeceği televizyonların, bu sefer hayatın içinden en korkunç olayları yakalayıp haber vermenin gayretiyle hareket ettikleri maalesef müşahede edilmektedir.
Vahşetleri kanıksayanların dışında, normal insanların bunları dinleme veya izleme mecali kalmadı artık.
Birinci haber; öldürdü, parçaladı, çuvala koydu, dolapta sakladı... İkinci haber bunun tıpkısı... Üçüncü haber bunların aynısı...
Haber programlarının oluşturduğu tahribat görmezden gelinmemeli. Çünkü televizyonun en çok izlenen programı “Haber” programı olmuş artık. Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) 2018 yılında yaptığı araştırmaya göre, en çok izlenen program türü aylık ortalama 24 gün ile “Haberler” olmuştur. İkinci sırada, en çok izlenen aylık ortalama 15 gün ile “Yerli Diziler” program türü yer almaktadır. Tercih edilen program türleri sıralamasında üçüncü olarak “Spor Programları”nın yer aldığı belirlenmiştir.
Hele günün her saatinde televizyon izleyen küçükler ve gençler üzerindeki tahribat çok daha fazladır.
Çocuklar özellikle televizyonda şiddet ve saldırganlık içeren programların, haberlerin etkisinde yoğun kalabilmektedirler. Çocuklar gerçek dünyaları ile gerçek olmayan dünyayı ayırt etmede zorlandıklarından dolayı, televizyonun olumsuz etkilerine karşı tamamen korumasızdırlar. Onlar büyüklerden daha fazla şiddet içeren haber ve görüntülerden etkilenmektedirler.
Böylece çocuklar, televizyondan şiddet içerikli saldırgan davranışları öğreniyorlar. Çocuklar, gerçek dünyada aynısını yani gördüğü şiddeti uygulamak isterler. Çocuklar, kendisinin de şiddete yani gördüklerinin aynısıyla karşılaşabileceği korkusuyla hep yaşarlar ve öyle büyürler. Çocuklar geleceğimiz olduklarına göre, ileriki süreçleri ve istikbalimizi varın siz tahayyül edin.
Geçenlerde RTÜK kendisine gelen yoğun şikayetlerden olacak ki, haberleri de akıllı işaretler uygulaması kapsamına alacağını duyurdu. Bu işe yarar mı pek ümitli değilim ancak şunu demeliyim ki, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un yayın ilkelerinin sıralandığı 8'inci maddesinde yer alan "Yayınlar, şiddeti özendirici veya kanıksatıcı olamaz" ilkesinden yola çıkarak bu sorumsuzluğa acilen son verilmelidir.
Şu haber dili ve olayların medyaya yansıtılış biçimi, şekli, süresi tekrar ele alınmalıdır. Ruh sağlığımız ve geleceğimiz olan gençlerimiz/çocuklarımız birilerinin reyting kaprislerine kurban edilmemelidir.
Selam ve dua ile...