Rusya Soğuk Savaş döneminden kalma bir söylemi yaklaşık iki yıl sürdürdükten sonra Suriye’de havlu attı. Veto kartını tutarak Suriye’ye askeri müdahaleyi engellemek için BM Güvenlik Konseyinde inatla çabaladı fakat yine de olay yerinde Rusya’ya üstünlük sağlandı ve desteklediği Şam rejiminin hızla maziye karışmakta olduğu emrivakisiyle karşı karşıya geldi.
Kremlin’in Suriye temsilcisi Mikail Bogdanov ayaklanmacıların kazanmakta olduğunu, mevcut ivmenin rejim kuvvetleri karşısında onları zafere taşıyabileceğini ilk kez Perşembe günü ifade etti. Sözlerini sakınmadan “gerçeklere bakmalı. Maalesef, Suriye muhalefetinin zaferi göz ardı edilemez” dedi.
Bu samimi sözler, Nato Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen’in – yine Perşembe günkü – muzafferane sözlerini yansıtmıştır: “Şam rejimi çöküşe yaklaştı.”
Bogdanov’un glastnost’u, Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un “Libya tecrübesinin Suriye’de tekrarlamasına Rusya’nın izin vermeyeceği” şeklindeki meşum uyarısından üç gün sonra geldi.
Şimdiye değin doğrudan bir Batı müdahalesi olmadığından dolayı Lavrov’un söylediklerinin halen bir anlamı var ve müdahale olma ihtimali son derece uzak; Libya benzeri bir müdahalenin olmasına ihtiyaç da yok. Model, Kuzey İttifakı’nın Taliban rejimini devirdiği ve sonra halef rejimin komutasını ele almak üzere Batılı postalların Hindukuş’ta belirdiği 2001 Afganistan modeline benzer olabilir.
Ancak tamı tamına Libya tecrübesidir bu. Batı dünyasına stratejik riayetsizlik sergileyen bir başka Ortadoğu rejimi devrilmektedir ve dünyaya sessiz kalmaktan başka bir şık sunulmamaktadır. O kadar.
Olan bitenlerin ahlâkiliği veya uluslararası hukuk çerçevesinde meşruiyeti hakkında veya hatta (ironiktir, yine Avrupa’nın kanlı tarihinden çıkmış) Westphalia sistemine ne olduğu hakkında bitmek bilmezcesine kılı kırk yarmak isteyenler böyle yapabilirlerse de önemli olan, bunun sürekli oluyor olmasıdır.
Suriye’deki ayaklanmaya Arap Baharı idealizminin yol açtığı iddialarına artık yer yok. Oyunun adı “jeopolitika”dır. Batılı güçler, Suriye muhalefetinin Türkiye’deki askeri kanadıyla geçen hafta toplantı yaptılar. Bu esnada yüz binlerce Suriyeli evsiz kaldı veya kargaşa içerisinde sürgüne mecbur kaldılar. Suriyeli muhalifler Katar, S.Arabistan ve Türkiye’nin para, teçhizat yardımı, eğitim, sığınak, istihbarat ve lojistik destek vererek savaşı teşvik ettiklerini artık gizlemiyorlar. Ne de yüzlerce yabancı gönüllünün kendi taraflarında savaştığını gizliyorlar.
Ancak gelin görün ki Rus söylemi bu haftaya kadar dur durak bilmeden devam etti. ABD Başkanı Barack Obama’nın yeni kurulan koalisyona siyasi tanıma sunma kararı üzerine Moskova Çarşamba günü bu karara saldırdı. Lavrov şöyle dedi: ABD’nin, başkanı eliyle ulusal koalisyonu Suriye halkının tek meşru temsilcisi olarak tanıdığını öğrenince şaşırdım. Suriye’de yönetim temsilcileri ile muhalefet arasında tüm Suriye’yi kapsayacak bir diyalog çağrısı yapan Cenevre bildirisinde kayıtlı anlaşmalara aykırıdır bu.”
İlginçtir, Bogdanov da kimyasal silahlar gibi hassas bir konuda tonunu değiştirdi. Rusya’nın güvenlik patronu Nikolas Patruşev, Suriye rejiminin kimyasal silah kullanma niyeti olmadığını sadece üç gün önce söylemişse de Bogdanov, Suriyeli ayaklanmacılar arasındaki radikallerin eline geçebileceğinden dolayı gene de ciddi bir problem bulunduğunu söyleyerek şerh koydu ve “en büyük tehlikedir, Suriye’nin parçaları, aşırıların, teröristlerin ve el Kaide’nin güçlü pozisyona sahip olduğu muhaliflerin kontrolüne geçmeye devam ediyor. Bunun ciddi neticeleri olabilecektir” dedi.
Rusya bu kez ne yapıyor? Moskova, Suriye meselesinden oldukça tecrit edildi ve kendisini köşeye sıkıştırdı. Mesele şu ki yüzden fazla ülke Çarşamba günü Fas’ta düzenlenen “Suriye’nin Dostları” toplantısında yeni kurulan koalisyonu tanıdıklarını belirttiler.
Moskova’nın artık tek çıkış yolu, ABD’yle anlaşmaya varmanın çaresine bakmaktır ki Rus diplomatlar bu işte mahirdir. Amerika’nın da karmaşık bir durumla karşı karşıya olması Rusya’yı rahatlatıyor.
Suriyeli ayaklanmacılar Şam’daki rejim değişikliğinin temposunu değiştirdiler ve inisiyatifi rejime karşı demokratik muhalefetin elinden aldılar. Amerika (Katar’ın yardımıyla) yeni koalisyon ittifakını oluşturmak için çabaladı ancak Josef Stalin’in’in Vatikan’daki Papa’ya şaşırması gibi, koalisyon dişsizdir zira anarşinin hüküm sürdüğü yerde kas gücünün hayati bir varlık olduğu yerde savaşçılar üzerinde kontrolü yok. Afganistan’la benzerliği bu noktada kayboluyor yeni bir rejimi yükselmek için bir Bonn Konferansına (Aralık 2001) ihtiyaç duyuluyorsa da.
Pazarlıkta, ayaklanmacı güçler arasındaki radikal grupların üstünlük sağlamaları tehlikesi var. Bu ihtimal Washington’ı da kaygılandırıyor; Libya’da yakıcı bir tecrübe yaşamıştı. Bu “müşterek kaygı” Rus diplomatlara bir fırsat penceresi sunuyor. Moskova, Suriye’de çıkarları birleştirme işini hızlandırmayı becerecektir.
Ancak Rus-Amerikan tango gelenekleri içerisinde Suriye’yle ilgili bir takas süzülerek akıp gitmeyecektir çünkü Rusya dezavantajlı bir pozisyondan müzakere yürütüyor olacaktır. Diğer bir bakışla, Moskova’nın ABD’yle çalışma ihtiyacı, Washington’ın Rus yardımına duyduğu ihtiyaçtan fazladır ve Amerikalılar bunun farkında.
Stratejik bir yenilgi
Bununla birlikte Moskova’nın elinde koz var yani Suriye’nin çözülmesi durumunda kimyasal silahlar kâbusu. Rusya istihbaratının kimyasal silah depolarının yerleri hakkında bir fikri olduğunu farzetmek makuldür. Bu istihbarat, hızla evrilen bir durumda “takas değeri taşıtan emtia” hükmündedir.
Bogdanov herkesin umursadığı bu patlayıcı konuda Perşembe günü alenen fikir beyan ederken kurnaz bir şekilde ağız yoklamış olabilir. “Amerikalı ortaklarımız dâhil herkes bundan korku duyuyor” demiş ve militanların uçaksavar füzeleri dâhil askeri cephanelikleri ele geçirdiğini belirtmişti. Bogdanov kimyasal silahların başına da aynısının gelebileceğini söyledi: “terör amacıyla da kullanılabilecek kimyasal bileşikler imâl eden bir fabrikanın ele geçirildiği Halep’te bu oldu.”
Rusya, Washington’daki korkulara oynamayı ümit edebilir. Amerika’nın Nusret Cephesini el Kaide’nin bir kolu olarak etiketlemesi, Obama yönetiminin gözünü Libya’dan ayırmadığını vurgulamaktadır. Belirtelim, Amerika, ayaklanmacıları silahlandırmaya henüz karar vermedi. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Victoria Nuland, Obama’nın bu konu hakkındaki duyurusunun “hukuki değil siyasi bir adım” olduğunu, Suriye’de siyasi geçiş için çalışanları; demokratik, çoğulcu ve birlik içinde bir geleceği destekleme amaçlı olduğunu belirterek ışık tuttu.
Son tahlilde, ABD-Rusya arasında kayda değer bir yakınlaşma olabilecek ve bu, iki ülkenin Suriye’deki rejim değişikliğinin ertesinde olacak olana yönelik “müşterek kaygılarından” doğacaktır; bu yakınlaşma, gelecek günlerde veya haftalarda vücuda gelebilir.
ABD nokta-i nazarından, Suriye’de en iyi sonuç, devlet yapısının - Mısır’da olduğu gibi - ayakta kalacağı ve ülkeyi mutabık kalınacak bir demokratik neticeye ulaştırmak üzere Amerika’nın Şam üzerinde nüfuz tasarrufuna kapıları açacak bir askeri yönetimdir. Rusya’nın ise Suriye ordusu üzerinde büyük bir nüfuzu var.
Rus diplomasisinin iyimser olmasının temelinde işte bu var. Obama yönetimi, Suriye Ulusal Koalisyonu başkanı Muaz Hatib’i istişareler için Washington’a davet etti. Moskova, enerji şirketi Gazprom’un Doha’da ofis açacağını duyurarak Suriye’de barutun efendisi Katar’a da el uzattı.
Rusya’nın Karadeniz dışında varlık gösterdiği Tartus’taki donanma üssünü elde tutmayı başarıp başaramayacağını ileride göreceğiz. ABD-Rus ilişkilerinin mevcut hali bunu imkânsızlaştırıyor. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Avrasya’da yeniden “Sovyetleştirme” sürecinin yürütüldüğünü iddia etti; ABD bu süreci durdurmaya istekli. Clinton’un kastı, Gümrük Birliği ve Avrasya Birliğiydi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ise Clinton’un “manasız” konuştuğunu söyleyerek sert bir şekilde tepki vermek zorunda hissetti kendisini. Washington, insan hakları ihlallerine bulaşmış Rus yetkililerin ziyaretlerine aşağılayıcı bir kısıtlama getirmişti zaten.
Bütün olarak değerlendirildiğinde, Washington’ın Esad sonrasında Tartus’taki Rus donanma varlığına son vermesi oldukça muhtemeldir ve Rusya’yı Doğu Akdeniz’den bütünüyle tasfiye etmeyi düşünebilir. Amerika, Rusya’nın Akdeniz’deki devasa doğalgaz yataklarını işletmek amacıyla İsrail’le el sıkışmasını da engelliyor.
Her halükarda, Türkiye de Rusya’nın Doğu Akdeniz’den el çekmesini istiyor. Böylelikle Suriye’deki rejim değişikliği Rusya için ciddi bir stratejik yenilgi haline geliyor. Şüphe yok, Moskova’nın Ortadoğu’daki tarihi dönüşümü etkileme kabiliyeti ciddi şekilde zayıflamıştır.
Kaynak: Atimes
Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı