Çarşamba günü aslında yıllardır beklenen olay oldu ve Fransa'nın başkenti Paris'te kendini mizah ve karikatür dergisi olarak tanıtan ama hakikatte İslam ve onun kutsallarına hakareti kendine misyon olarak seçen Charlie Hebdo adlı saçmalıklar dergisinin merkezine silahlı bir baskın oldu. Olayın üzerinden kısa bir süre geçmeden de bir anda olay bütün kamuoyunun gündemine oturdu ve tepkiler yağmaya başladı.
Batı dünyasından gelen tepkiler bilindik tepkiler. Tipik bir 11 Eylül sendromu. İşin garibi maktuller birden bire tertemiz masum insanlar oldular ve birer kahraman ilan edildiler. Oysaki yıllar yılıdır durmaksızın, İslam'ın en kutsallarını sırayla hedef tahtasına oturtup, insafsızca hakaret eden, Aziz İslam'ın emsalsiz önderi Hz. Muhammed Mustafa'yı haşa alay konusu yapan bu “masumlardan!” başkası değildi. Yıllardır Doğu ve Batı insanlarının kalp topraklarına tabir caizse kin ve nefret rüzgârları ekenlerin, kan ve ölüm fırtınaları biçmelerinden başka bir şey beklenebilir miydi?
Böyle bir olayın yaşanabileceği, yıllardır Hıristiyan dünyasından rahiplerin, papazların, gazetecilerin, yöneticilerin ve politikacıların İslam'a, Kur'an'a, Hz. Muhammed'in şahsına ve ailesine yönelik, defalarca yaptıkları çirkin iftira, yalan ve hakaretleriyle oldukça net bir şekilde ortaya çıkmıştı. Sağlıklı yorum ve analizler yapanlar bunu gayet net olarak görebiliyorlardı. Çünkü Batı bu hakaret ve alaylarıyla Müslüman âleminin gönüllerine kin ve nefret tohumları ekiyorlardı. Bunun en doğal sonucu olarak da kan ve ölüm meyvesini biçiyorlar. Rüzgâr ekenlerin fırtına biçmelerinden daha doğal ne olabilir ki?
Ama işin tuhafı geçmişte içlerindeki bu alçak insanları ortaya çıkarıp cezalandırması gereken Batı dünyası, ifade ve basın özgürlüğü gibi söylemlerin arkasına saklanarak hep bu alçakları zımnen destekledi, arka planda “Aferin iyi yapıyorsunuz, devam edin” mesajı verildi. Onlar da devam ettiler, saldırıların arkası kesilmedi. Daha bir saldırının İslam âleminde ortaya çıkardığı infialin tesiri bitmeden, yeni birisi ekranlarda Müslüman âleminin gözlerinin içine baka baka en kutsallarına sövüp, hakaret ediyor ve adeta onlara meydan okuyordu. Salman Rüştü'nün yaptıklarını, Danimarkalı alçak gazetecinin yaptıklarını ve Batı dünyasının onları sahiplenip korumasını hatırlayın. Dönemin Danimarka başbakanı olan Rassmussen İslam âleminde yer yerinden oynarken, yüzbinler protesto için meydanları dünyanın dört bir köşesinde doldururken ısrarla bu alçak gazeteciye sahip çıkmış ve ona her türlü desteği sağlamıştı. Batı, Rassmussen'in bu hizmetini hemen gördü ve Rassmussen'i Türkiye'nin tüm itirazlarına rağmen NATO genel sekreterliğine terfi ettirdi. İşte Batı'nın çirkin yüzü bu.
Sabıkası İslam'ın kutsallarına hakaretle dolu olan Batı'da saldırı ve hakaretlerin ardı arkası kesilmedi. Daha dün sayılabilecek bir zamanda, Amerika'da eski bir asker olan alçak Ben Smith adındaki insan müsveddesi adam bir Çay Partisi toplantısında yaptığı konuşma sırasında İslam'a hakaret edip, elindeki Kur'an-ı Kerim'i yere fırlattı ve daha sonra sevincinden kahkahayla gülmeye başladı. Bu sırada salondaki kalabalık ıslıklar çalarak, alkış tufanı eşliğinde alçak askeri yaptıklarından dolayı kutluyorlardı.
Hatırlarsanız bir başka rahip de yine Amerika'da kameralar karşısında İslam'a ve Müslümanlara hakaretler yağdırarak, alçakça Kur'an-ı Kerim'i yakmıştı.
Tüm bunlara siz bir de yıllardır batı ülkelerinin, İslam coğrafyasında yaptıkları katliamları ve Müslümanların başlarına attıkları milyon tonlarla bombaları, Irak'ta ve Suriye'de öldürülen yaklaşık 1,5 milyon Müslümanın kanını, Myanmar da diri diri yakılan, yurtlarından kovulan on binlerin çığlıklarını, Filistin ve Gazze de uygulanan haksızlık ve vahşetlerle beraber tüm İslam coğrafyasındaki benzer gelişmeleri ekleyin. Müslümanların kalplerine ekilen bütün bu kin ve nefret söylemlerinin bir gün kan ve ölüm meyveleri ortaya çıkaracağını görmemek büyük bir basiretsizlik aslında.
Kuşkusuz Paris'teki saldırı bu olayların hiçbirisinden bağımsız olarak değerlendirilemez. Değerlendirilirse sağlıklı bir neticeye ulaşılamaz. Olayların sebepleri ve bu sebeplerin ortaya çıkardığı sonuçlar dikkate almadan, tek bir bakış açısıyla yapılan yorumlar… İşin tuhafı hükümet ve siyasilerin de bu yorumlara aynen katılması ve olayı “kayıtsız, şartsız” kınamaları.
Bizden çıkmasa bile Batı'da hakkı yansıtan cılız sesler yok değil. İspanyol aktör Toledo; “Charlie Hebdo” saldırısının arkasında günde milyonlarca kişiyi öldüren Batı'nın olduğunu savunarak; “Siz hiç gürültü çıkartmadan günde milyonlarca kişiyi öldürüyorsunuz, onların bu olaylar karşısında sessiz mi kalacağını düşündünüz?” diyerek, olayları sebep-sonuç bağlamında sağlıklı bir şekilde okudu. Çözüm üretmek isteyenlerin bu bakış açısını dikkate almaları şart.