Yakın tarihimizde “Arap Baharı” olarak anılan ayaklanmada Irak’ta devrilen Saddam ile Libya’da devrilen Kaddafi arasındaki benzerlik üzerinden bir sonuca varabiliriz. Zira Saddam ve Kaddafi kendi petrollerini Amerikan Doları ile değil, Avrupa Euro’su ile satmayı açıklamışlardı. Her ikisinin de akıbeti ortada. Şimdi de 2006’dan beri başlayıp ambargo kararlarına kadar devam eden hamlelerle İran’ı aynı noktaya getirmeye çalışıyorlar. Bugünlerde İran’ın hedefte olmasının en derin sebebi de bu petrolün Dolar kuru haricinde satılma kararıydı. Zamanındaki Halk Bankası davasının temelinde de Türkiye- İran Petrol satışının dolar dışındaki kurla gerçekleşmesiydi…
Bu dinamiğin uzaktaki başka bir parçası da Venezuela’dır. Suların bir türlü durulmadığı dış destekli darbe girişimi de bu arzunun neticesidir. Venezuela’dan petrolün sahiplenilmesi ve dolaşımıyla ilgili olduğu kadar asıl olgunun bu petrolün alınıp satılmasının hangi parasal kaynak üzerinden yapılacağıydı. Maduro da bu döngüyü bozmak isteyen adaylardandı… Amerikan Dolarının hâkimiyetinin en hayati damarı şüphesiz ki dolar üzerinden dönen petrolün kur esaretidir. Diğer tüm siyasi adımlar bu çark üzerinden dönmektedir.
Diğer taraftan ABD’nin yanında yer alan güçler, şöyle veya böyle Petro-Doların hegemonyasına hizmet etmiş oluyor. Ancak bu devletlerle ilişkilerde de bu ölçü göz önünde bulunduruluyor. ABD, en yakın müttefiki Suudi Arabistan’ı bile zaman zaman kontrol etmek için hamleler yapıyor. Kral Selman’ın tam esareti için Cemal Kaşıkçı cinayetini koz olarak hep elinde bulunduracaktır.
Tabi herkes bu pastadan en büyük parçayı koparmaya çalışıyor. Şirketlerin ağırlıklı bir kısmı ise ABD ve destekçilerinin oluşturduğu bir siyasal ve askeri desteğe dayanarak faaliyet gösteriyor. Bu dizilimde Suudi, Mısır, israil ve BAE, işin başını çekiyor. Türkiye bu denklemde “yaramaz çocuk” rolü sebebiyle cezalandırılmaya çalışılıyor. S-400, F-35 bahaneleriyle sıkıştırma ve Suriye politikasıyla dizginlenmeye çalışılıyor.
Bu denge içerisinde ABD ve Rusya’nın zaman zaman restleşme durumları söz konusudur. Çünkü Avrupa’nın enerji tekeli olan Rusya, Doğu Akdeniz petrollerinin Avrupa’ya taşınmasından ve ABD’nin kendi tekelini kırmasına yönelik hamlelerden son derece rahatsızdır.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de gücünü S-400’lerle takviye edip yoluna tek başına devam etmesini bir maceracılık olarak değerlendirenler ise bir inceliği kaçırıyor diyebilirim. Lakin Türkiye’nin elinde çok sağlam bir kart var. Bu coğrafyada yatan zenginliğin Türkiye dışında, başka bir yolla taşınmasının imkânı yok. Ekonomisi küçülen ve bunalan Almanya’nın, Akdeniz siyasetini Türkiye ile kurmaktan başka seçeneği kalmadı gibi. Fransa’nın da pek farklı değil. Yakın zamanda İstanbul 4’lüsü olarak bilinen devletler (Türkiye-Almanya-Fransa-Rusya) ABD’nin pervasız Petro-Dolar politikaları nedeniyle tekrar bir araya gelebilir.