Medyanın İstanbul seçimlerine odaklandığı bu günlerde Türkiye’nin uğraştığı S-400 füzeleri meselesinde yeni gelişmeler asıl gündemi barındırıyor. Geçen hafta, ABD tarafından S-400 füzelerinin alınması durumunda karşılaşacakları yaptırımları adeta hatırlatma hamlesiydi. Zira bu mesajda; Türkiye’nin F-35 programından çıkarılması, ekonomik yaptırımların deveye girmesi ve bunun Türkiye ekonomisi üzerinde oluşturacağı sonuçlar…
Bu tür tehditler yeni bir durum değil aslında. Burada yeni olan durum; daha önce gönderilen mesajlar saklı şekilde iken, bu sefer ABD tarafının belli bir taktiğin parçası olarak basına da sızdırmış olması ve bununla da kamuoyunu endişelendirme hamlesiydi. Belli ki, Ankara’yı sıkıştırma politikası yeni bir evreye geçmiş durumda.
Bir haftadır mesajla ilgili sessizliğini koruyan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “üslubun müttefiklik ruhuna uygun olmadığını ilk andan itibaren gördük. Buna göre gerekli çalışmaları yapıyor, gerekli cevabı hazırlıyoruz” diyerek, mesajla ilgili tepkisini ortaya koydu.
Bu diyaloglarda dikkatimi çeken ise; Ankara’nın tutumu ve açıklamalarıdır. Zira S-400 meselesinin Washington’a dokunan kısmıyla ilgili, alttan alan, müzakere etmek isteyen, diyalog yoluyla bütün endişeleri giderme iradesi gösterirken, diğer taraftan bütün bunları kararlı duruşundan taviz vermeden sürdüren bir üslup ve politika ile hareket etmesidir. Türkiye’nin, ABD’nin genel taktiği olan; “müzakere yolunu göstererek kendi hedefini gerçekleştirme hamlelerinin” aynısıyla mı yola devam etmek istiyor gibi bir taktik gözüküyor.
Özellikle 15 Temmuz sonrası ABD’ye dönük olarak sertleşen tepki biçiminin tam tersi bir üslupla yola devam ediyor… Bunu net olarak ifade edelim, Türkiye S-400 füzelerinden vazgeçilmesi halinde bile bunun Türkiye-ABD ilişkilerini sağlıklı bir mecraya oturtacağı düşünülmemelidir. Tam tersi, bir taviz verildiğinde arkası için baskı kurulacağı kaçınılmazdır.
Mevcut irade sanki bunun farkında. Özellikle 15 Temmuz darbesi ve Suriye’deki ABD’nin tutumu net bir bakış açısı oluşturmuş. Edinilen bu tecrübelerle, yaşanmışlıklarla kökleşen bir güvensizlik duygusu…
Tam bu noktada; S-400 konusunda atılacak bir geri adımın yıllardır uygulanan ve savunmayla ilgili etkili sonuçlar ürettiği görülen Savunma Sanayi politikasında bir kırılmaya, makas değişikliğine yol açma ihtimalini doğurabilir. Lakin ABD, S-400 meselesinde bütün şeytanlığıyla bastırırken, Türkiye’nin bu kendine bağımsız savunma sanayi politikasını da cezalandırmak istiyor.
Aslında Türkiye’nin S-400 konusunda ABD’ye karşı kullandığı üslubun yumuşak olmasının başka bir nedeni daha var. O da Rusya’nın politikalarına karşı denge pozisyonudur. Zira Rusya’nın bu meseleyi Türkiye ve Amerikan ilişkilerinde açacağı yaralardan yararlanma çabasıdır… Netice olarak; Türkiye S-400 ve F-35 uçakları denkleminde kendi konumunu hesaplayarak ince bir çizgi üzerinde en az hasarla bitirmek istiyor.