Ramazan, her seviyeden Müslümana hayatın en önemli derslerini veren eşsiz bir mekteptir. Bir birey olarak Fiziği, coğrafyayı veya falanca dili bilmezseniz de olur. Bu size fazla bir şey kaybettirmez. Bu tür konulardaki ihtiyaçlarınızı başkalarının yardımıyla da temin edebilirsiniz. Ama kendine hakim olmayı, sabretmeyi, elinizdekilerin değerini bilmeyi, şükretmeyi ve paylaşmayı öğrenememişseniz hayatınız bu durumdan fazlasıyla etkilenir. Bu konulardaki eksikleriniz çoğu zaman başınıza bir sürü dert ve belalar da açar. Biz bu yazımızda ramazan okulunun öğrettiği bu çok önemli derslerin en önemlilerinden biri olan ‘sabır' üzerinde durmaya çalışacağız.
Peki, sabır nedir, nasıl öğrenilir ve özellikleri nelerdir? Sabır, Mevla'nın bizlere bahşettiği ‘dayanma' gücüdür. Hayat zorluklarla doludur ve bunu değiştirmek de mümkün değildir. Şu alemdeki hayatımız, bu zorluklarla mücadeleden ibarettir. Kur'an'ın ifadesiyle insana hayatın veriliş amacı ‘ibtila' yani sınavdır. İnsan, karşılaştığı zorluklarla kendisine verilmiş olan sabır gücüyle mücadele edecektir. Hayat ve olaylarını bir motor olarak düşünürsek sabır onun yakıt ve benzini gibidir.
İnsana verilen yetenekler çekirdek gibidirler. Bir çekirdeği zirai bir işleme tabi tutmazsanız, onun kaderi çürümek veya bir canlıya yem olmaktır. Zirai bir işleme tabi olmayan bir çekirdeğin değeri yükselmediği gibi çok geçmeden mevcut değerini de kaybeder. Ama siz çekirdeği uygun zamanda uygun usullerle toprağa ektiğinizde o bir ağaç olur; çoğalarak değeri de artmış olur.
İşte insana verilmiş kabiliyetlerin de hayat tarlasında neşv-ü nama bulmaları, zorluk ve sınamalarla ortaya çıkar ancak. Bu yeteneklerin sorunsuz bir şekilde gün yüzüne çıkıp hayat üzerinde yönlendirici, olumlu roller almaları için lazım olan şey ise eğitimdir. Bitki tohumu veya ağaç çekirdeği için ziraî işlem ne ise, insan yeteneklerinin gelişmesi için de eğitim odur. Eğitim, yetenekleri yaratamaz, ama mevcut yetenekleri geliştirir.
Ramazan ayı, insandaki diğer birçok yetenek ve kabiliyetler gibi, sabır kabiliyetinin de faaliyete geçmesi için gerekli olan pratik eğitimi ve ortamı sağlar. Kişi, nefsinin ve arzularının kontrolünü ‘yememe', içmeme' ve ‘cinsi arzuyu engelleme' deneyleriyle öğrenir. İnsanın en çok zaaf duyduğu bu üç noktada kontrol ve denetimin sağlanması, hayatın geri kalan diğer önemli konular üzerindeki kontrolün sağlaması konusunda kolaylıklar sağlar. Kısacası insan, oruç ile kendisi üzerinde denetim sağlama tecrübesini elde eder. Kendine hakim olmak ise, insanın hayat yolunu asgari hatalarla tamamlaması demektir. Şoförü sarhoş, veya fren sistemi bozuk bir aracın yolda salimen ilerlemesi düşünülemez.
Sabır gücünün araştırılarak, doğru bir şekilde hayat alanına kanalize edilmesinin doğurduğu sonuç, Allah'ın yardımıdır. Yani sabretmeyi başaran, Allah'ın yardım kapısını çalmış ve kapının kendisine açıldığı kişidir. Çünkü Allah teâla ‘Sabır ve dua ile yardım dileyin' buyurmaktadır. Bu ayette dikkat edilmesi gereken bir nokta şudur ki, sabır duadan önce zikredilmiştir. Yani kul, Rabbinin kendisine bahşettiği ‘dayanma' gücünü kullandıktan sonra ellerini açıp içten duasını yapacak ki yardıma ulaşsın. Demek sabır, kapıyı çalmak; dua ise kapı açıldıktan sonra meramını arz etmektir. Bu iki şey birbirini tamamlarlar.
Biraz da öğrendiğimiz sabrın önemli bir özelliğini tanıyalım. Öncelikle sabrı yanlış anlamamak gerekir. Sabır, olaylar karşısında ‘seyirci' tavrını takınmak değil, var olan enerjiyi harekete geçirmektir. Ve dikkat edilmesi gereken çok nokta ise, sonucun alınmasının belli bir zaman gerektirdiğini bilmektir. Evet, hayatımızdaki bir olayın başarıyla sonlanması tıpkı bir doğum meselesi gibi belli bir süre ister. Bu sürenin bazen kısa, bazen de çok uzun olabileceğini unutmamak lazım. Öyle ki, eski ümmetlerden bazıları ‘Allah'ın yardımı ne zaman gelecek? ‘diyecek kadar çok uzun bir süre meşakkat ve zorluklarla mücadele etmişlerdir.
Bütün bu önemli noktalara dikkat edelim ve Allah'ın sabredenlerle beraber olacağını asla unutmayalım. Sabredebilenlere müjdeler olsun. Rabbim oruçlarımızı sabra tahvil eylesin.