Her çalışmanın bir karşılığı olduğu gibi bu karşılığın elde edilme süresi de farklıdır. İnsanların çalışma alanlarından biri şüphesiz eğitimdir. Eğitim uzun soluklu bir iş olduğu için karşılığını erken beklemek doğru olmaz. Tarihsel süreç içinde eğitimin karşılığına baktığımızda bazen ay bazen yıl bazen daha da uzun sürebiliyor. Bu yüzden çocuklarımıza eğitimle ilgili yatırımlar yaparken çok sabırlı ve metanetli olmamız gerek.
Bu anlamda gereken anlayışı ve sabrı göstermezsek zaman içinde yanlış değerlendirmeler yapabiliriz. Bunun en belirgin örneği ise sınav sonuçlarıyla ilgili değerlendirmelerimizdir. Çoğu zaman çocuklarımızın sonuçlarına bakarak değerlendirmeler yaparız. Sonuç odaklı düşündüğümüz için bireysel düşüncelerimiz ve kendi doğrularımız ön plana çıkar.
Öne çıkan bu anlayışla benim bildiğim doğrudur. Mantığıyla hareket ederek başkalarının doğruları yanlıştır anlayışını geliştiririz. Bu düşüncenin ne kadar yanlış olduğunu bir filozof şöyle ifade etmiştir. ‘'Benim gibi düşünmeyen insanlara çok şey borçluyum.'' Demiştir. Başkasının farklı düşünme biçimi bizleri yeniden düşünmeye sevk ettiği gibi kendi düşünme biçimimizi ve yaşam kalitemizi ortaya koyar.
Konuyu genel bağlamda değerlendirdiğimizde başkalarının düşünme biçimini hazmedememe örneklerini daha çok zalimlerde görürüz. Hatırlayalım: Hz. Cafer'in (r.a) tebliğinden etkilenen 20 kişilik bir heyet Habeşistan'dan Mekke'ye gelmişti. Mescidi Haram'da Hz. Peygamber (s.a.s) ile karşılaşmışlar ve tebliğ ettiği şeylerin ne olduğunu sormuşlardı. Hz. Peygamber (s.a.s) cevap olarak kendilerine Kur'an'dan birkaç ayet okumuştu.
Bunun üzerine gözlerinden yaşlar dökülmeye başlayan Habeşliler Hz. Peygamber'in (s.a.s) Allah'ın Resûlü olduğuna inanmışlardı. Hz. Peygamber'in (s.a.s) yanından ayrılıp giderlerken Ebû Cehil birkaç Kureyşli ile karşılarına çıktı ve onları azarlayarak “Şimdiye kadar buraya böylesine aptal bir heyet gelmemişti. Ey budalalar; siz daha onunla karşılaşır karşılaşmaz, hemen inancınızdan vazgeçiverdiniz!” diye hakaret etti. Ve onları yeni inançlarından caydırmaya çalıştı. Bu kibar insanlar Ebû Cehil ile tartışmak istemeyerek şöyle deyip ayrıldılar: “Seninle tartışmaya girmek gibi bir niyetimiz yok. Sen kendi inancından sorumlusun, biz de kendi inancımızdan sorumluyuz. Biz kendimiz için hayır gördüğümüz bir şeyi kabul ettik.” Dediler.
Görüldüğü gibi eğitimde inançlarda bireylerin tutum ve davranışları çok önemlidir. Bireysel anlayışları dikkate almadan herkesin kendi gibi düşünüp kendi istekleri doğrultusunda davranış geliştirmelerini beklemek, doğru bir yaklaşım olmaz. Hatta kendi çocuğumuz olsa bile onu iyi tanıyıp dünyasından haberdar olmak gerek. Bu anlayışla hareket edersek çocuklarımızı hem eğitim noktasında hem değerler noktasında daha güzel yetiştirmiş oluruz.
Bu imkânı ve anlayışı gören bireyler daha sağlıklı düşünüp daha çabuk ortak paydada buluşabilir. Bu anlayıştan uzak sadece kendi değerlerini düşünerek sonuca dayalı davranışlar geliştirip başkalarına zulmetmek Ebu Cehiller'in bakışıdır. Rabbim bizleri bu tür anlayıştan uzak tutsun.
Selam ve dua ile…