Bismihi Teâlâ
Memleket için varlıkları birer olanak olan kimseler vardır… Neslin ıslahı için durmaksızın çalışan isimsiz kahramanlar vardır… Makam, mevki, kariyer için değil sadece ilahi rızaya erişmek için çalışanlar vardır… Fani dünya ve kokuşmuş dünyalıkları elinin tersiyle iten; Allah’a ram olmuş kimselerdir onlar. Söz konusu olan bu kimseler; gösterişten uzak, gerçekten bu halk için çalışanlardır. Açık deyişle iyi kimselerdir onlar.
İnancı, diniyle örtüşen Müslümanlar bulundukları mekânlarda mevcudiyetleri birer nimettir. Maalesef kıymetleri çoğu kez vefatlarından sonra anlaşılıyor. Diğer deyişle göçünce..? Ne yazık ki olumlu ve müspet olan bu kimseler; görülmeden, tanınmadan ya da anlaşılmadan göçüp gidiyorlar! Hani varlıkları, toplumun maslahatı için birer kazanım olarak görmek istemeyen çevreler için bir şey demeye gerek yok,
Fakat asıl serzenişim! Ardından böyleleri de mi vardı diyen; asıl hüsnü niyet sahibi kimseleredir!..
Tanıyan, tanımayan geniş bir kitle, bayram arifesinde ebedi yurda intikal eden HÜDA PAR’ın kurucu üyesi merhum Mehmet Yavuz Hoca’ya olan sempatilerini gösterdiler. Dostları, dava arkadaşları vefanın en güzelini gösterdi. Duyarlı basın, medya günlerce Mehmet Hoca’yı gündemlerine aldılar. Sevgilerini, vefakârlıklarını en üst seviyede ortaya koydular. Ailesinin, dava arkadaşlarının üzüntülerini paylaştılar. Doğrusu, mütevazı kent Adıyaman’ın Kâhta ilçesi böyle bir kalabalığa belki de ilk kez tanık oldu. Açıkçası bu konuda sevenleri, tanıyanları görevini ziyadesiyle yerine getirdi... Zaten Anadolu halkına bu konuda yetişen de çok nadirdir.
Adeta pırlanta ayarında olan bu zatlar yaşamlarında anlaşılmaları için ne yapmalılar? Ya da anlaşılmaları için bizler ne yapmalıyız?
CEVAP BİR: Herhalde riyakârane gösterimlerle, kibirli tavırlarla dikkat çekecek değiller.
CEVAP İKİ: Müspet yönde, meşru dairede sunulan imkânlardan kaçacak değiller.
CEVAP ÜÇ: Mevcut oldukları kabiliyetlerini, birikimlerini saklayacak değiller.
CEVAP DÖRT: Nabza göre şerbet verecek değiller.
Doğrusu onlar ‘’ya olunduğun gibi ol ya da göründüğün gibi ol’’ ekolunun talebesidirler.
Yukarıdaki ifadeler direk şahsı maneviyatları ile ilgili olsa da dışa bakan cihetiyle;
BİR: Hokkabazca, şaklabanca tutumlar göremezsin.
İKİ: Tepeden bakma, övüngen tavırlar bulamazsın.
ÜÇ: Makam, para pul gibi maddiyatla öne çıkma uğraşları göremezsin.
DÖRT: Kendi menfaatlerini, toplumun menfaatinden daha üst tuttukları anlayışı göremezsin.
…
Kısacası kendileriyle hasbıhâl edildiğinde, diyaloğa geçildiğinde yaşam felsefelerinde; kendileri için değil İslam davasının hamiyetperver fertleri olduğunu görürüz. Şu var ki halkın bakış ve değer ölçülerini göz önünde bulundurduğumuzda yeterince istifade edilmedikleri göze çarpar.
Ne yapmalı diye muhasebe ettiğimizde dava eri için üstadın ‘’Bilirsin ki; ömür kısadır, lüzumlu işler pek çoktur…’’ ilkesi büyük önem taşır. Varlıkları büyük kazanım olan şahsiyetleri geleceğimiz için önemseyelim. Tanıyalım, tanımanın yollarını bulalım ya da fırsat verelim, fırsatları değerlendirelim.
Yoksa buradan göçmeleriyle eğer istifade etmemişsek büyük bir talihsizliği yaşıyor olamaz mıyız?
Varlıklarından bihaber olunduğunda büyük bir fırsat tepilmiş olunmuyor mu?
Aslında göçüşlerinde gözyaşı dökmek, hüzünlenmek muhabbetin alametidir diye bilinse de birazcık da kadir kıymet bilemeyişin tezahürü de olsun…
Kalın sağlıcakla…