israil, onlarca yıl kadın çocuk demeden Filistinlileri katletti, önderlere yönelik suikastler de gerçekleştirdi, binlerce kişinin can verdiği katliamlar da yaptı. Uluslararası sistemde söz sahibi devletler, israil için devlet teröründen söz etmediği gibi bilim tapınağı konumunda olan akademik kuruluşlar da “Yahudi terörizmi”, “radikal Yahudilik kaynaklı terörizm” gibi kavramlar türetmedi.
Benzer bir durum, kaç yıldır Miyanmar’da yaşanıyor. Haber kaynakları her gün katledilen Arakanlı Müslümanların sayısını veriyor. Ama kimse “Budist terör”den söz etmiyor, “radikal Budizm kaynaklı terör” diye bir kavram kullanmıyor. Her gün Müslümanların acziyeti ruhlara kazınırken, “Öldürülmek Müslüman için alelade bir vakadır” fikri kabul ettirilirken katilin eyleminin niteliği ve kaynağı gözden kaçırılıyor.
Ve Orta Afrika, ajanslar her gün dünyaya Müslümanların katlediliş haberlerini servis ediyor. Müslümanlar, Birleşmiş Milletlerin gözü önünde ve “devlet terörü” kavramının ana yurdu Fransa’nın hazırladığı koşullarda kör bıçaklarla, tırmıklarla, baltalarla doğranıyor; gün ortasında yakılıyor; Müslümanların cesetleri oyun ve eğlence aracı diye çocukların önüne atılıyor. Ajans haberlerinde “Hıristiyan terörü”, “radikal Hıristiyanlık kaynaklı terör”, “devlet terörü”, “Birleşmiş Milletler terörü” kavramları bir kez olsun geçmiyor.
Ama onlarca yıl bir Filistinli Müslüman, bizzat işgal güçlerine yönelik bir girişimde bulunduğunda haber merkezleri, aynı akademik kuruluşların türettiği “İslamcı terörizm”, “radikal İslam kaynaklı terörizm” kavramlarını pompaladı, haber gereksinimini insanî olarak karşılamak isteyenlerin zihinleri bu kavramlarla kirletildi, bu kavramlar üzerinden onlarla İslam arasına perdeler örüldü. Perdeler örüldü demek de yetersiz; evindeki televizyondan haber izleyen, toplu taşıma aracında gazetesinden bir önceki günün gelişmelerini öğrenmeye çalışan sıradan insan, İslam’a karşı kin ve nefret dolu bir militana dönüştürüldü.
“Terör” kavramının Latince “terrere” kelimesinden ya da Farsça “ters” kelimesinden türediği düşünülüyor. Kavram, ihtilalci Fransızlar tarafından "terreur" şeklinde ifade edilmiş. Türkçeye de buradan geçmiş. Kavram, Fransızcada "korkudan titreme" veya "titremeye sebep olma" anlamında kullanılsa da sözcüğün korkutmak, dehşete düşürmek, korkutup caydırmak gibi anlamları vardır.
Bugün ise “terörizm, siyasi taleplerin karşılanmasını sağlamak amacıyla; bireyleri, grupları, toplumu ya da hükümetleri yıldırmak için, cinayet ya da imha hareketlerinin sistematik olarak uygulanması ya da bu amaçla tehdit oluşturulması” anlamında kullanılıyor.
Tarifte problem yok, “efradına cami, ağyarına mani”dir. Hükümetleri şiddet yolu ile yıldırmaya çalışmak terör olduğu gibi toplumu da şiddet yolu ile yıldırmaya çalışmak terördür. Terörist bir fert ya da grup olabileceği gibi bir hükümet, bir devlet de olabilir.
Kaldı ki “terör” kavramı ilkin devletin bir kesimi yıldırmak üzere başvurduğu şiddeti anlatmak için kullanılmış. Fransız ihtilalcileri, ihtilalden dört yıl sonra 1793’te iktidarlarını kaybetme korkusuna kapıldıklarında muhaliflerine karşı “Komplo kuran tüm kişileri dehşete düşürmenin zamanı geldi. Kanun adamları, terörü başlatın" emriyle “Terör Dönemi”ni başlattılar.
“Terörün kanunu olmaz” diyorlar ama terörü başlatanlar bizzat kanun adamıymış. Terör hep devlet karşıtı gibi tanıtılıyor. Oysa ilk terörist, bizzat Fransız devletiymiş. “Terörist hep Müslümanlardan çıkar” hatta “Her Müslüman teröristtir” propagandası yapılıyor. Ama ilk teröristler Katolik Hıristiyan’mış.
Terör, bugün toplum nezdinde “katliam yapmak, haksız yere cana kıymak” anlamında kullanılıyor. Bu anlamda hiçbir terör, bir başka terörü meşru kılmaz. Kimse, sizin terörünüz kötü, bizimki iyi diyemez.
Öyleyse İslam dünyasında terörizmin olması; 221 yıl önce Paris’te teröre başvuran Fransa’nın bugün Orta Afrika’da teröre yardım yataklık etmeyeceği tezine nasıl delil olur?
Hani neredeyse Türkiye hükümeti; Suriye sorunundan dolayı teröre destek vermekten yargılanacaktı. Ama Myanmar hükümeti, Orta Afrika’daki Hıristiyan yönetim, onları gözetleyen Birleşmiş Milletler yönetimi hep “tertemiz” kalacak! Böyle sapık bir terör yaklaşımı nasıl oluşturulabiliyor?
Kavram üretmek ve kavramları kendi çıkarları doğrultusunda yönetmek, mevcut uluslararası sistemin en maharetli olduğu alandır. Bu sistem sadece maddi alana değil, mana alanına da hükmetmeye çalışıyor. Kendi ürettiği kavramları, kendisi sürece göre yönetiyor, yeniden kuruyor, kapsamını daraltıyor, kapsamını genişletiyor.
Bugün onun terör kitabında sadece İslam ve Müslümanlar var. O kitapta “Yahudi terörü”, “Hıristiyan terörü”, “Budist terörü” yok. Söz konusu kendisi olunca “devlet terörü” de yok. “Devlet terörü” ancak bir İslam ülkesi Batı’ya rağmen bir program yürütürse vardır.
Kabul edelim veya etmeyelim, kavramın sahipleri kavramı böyle yönetmek, böyle kullanmak istiyor.