Sırf zengin diye evlendikten sonra kocasının kendisini bir eşya gibi gördüğünü belirten hanımefendi okuyucumuz şöyle diyor:
“Üç yıldır evliyiz. Şimdi boşanma davası açtık. Onlar da avukat tutmuşlar. Dört tane işyeri var, elli işçi çalıştırıyor, evleri arabaları filan var dediler. Biz de fakirdik. Babam biraz tereddüt etti ama annem çok ısrar etti evlendik. Ben de ne yalan söyleyeyim, onun zengin oluşunu önemsemiştim. Evlendikten sonra namaza filan başlayacağım demişti. Tabi ki yalanı sadece bu değilmiş. Bana gülen gözleri de hep sahteymiş.
Evlendikten sonra sürekli başka kadınlarla telefonla görüştüğünü görüyordum. Sorduğumda bana, mağazadaki eleman izin istiyor, kimisi için müşteri, kimisine de akrabam diyordu. Çok kavga ettik, bana yapmadığı eziyet kalmadı ve sürekli beni kadınlığımı yapmamakla suçladı. Beni evdeki bir eşya gibi görüyordu. Güya ben kendisine layık değilmişim, bana acıdığı için evlenmiş. Sadece beni değil anne babamı da sanki malına musallat olmakla suçlar gibi hep küçümsedi alay etti. Annesi de öyle kibirli ki, benim için sürekli oğluna kızıp duruyordu. Gittin, bize yakışmayan birini istedin, hiçbir şeyden anladığı yok diyordu.
Benim yaptığım yemekleri beğenmiyorlardı, annesi ağzını sürmüyordu. Oğlu da zaten akşamları eve geldiğinde ben aç değilim diyordu. Bu arada çocuk da olmayınca doktora gittik. Doktor çok ümitli olmayın dedi. Ondan sonra bana nikahta söz veren adam haftada bir iki gün uğramaya başladı.
Yaşadıklarımı hep ağlayarak içime attım. Zamanla düzelir belki dedim. Ama daha da kötüleşti. Hepsini anneme anlattım. Babam hemen bir avukata gitti ve dava açtık. Avukat çok uzun sürmez dedi. Araya girip durumu düzeltmek isteyenler oldu. Kocam olacak adam da gelip haydi evimize gidiyoruz, tamam durumu değiştireceğiz dedi. Özür dilemedi. Ben de bu iş bitti bir daha bizi rahatsız etme dedim. O da, öyle olsun ben size gösteririm diyerek tehdit etti.
İnsanlara güvenim azaldı. Mahkemenin sonucunu bekliyorum. Uzun bir süre kendimi dinleyeceğim ve evlilikten uzak duracağım diye kendi kendime söz verdim..”
Üç yıl gibi kısa sürse de trajedisi uzun olan bir öyküyü birçok detayını özetleyerek alıntıladık. Sonuçta boşanma kararı yargıya taşınmış ve birliktelik iradesi noktalanmış. Haliyle süreci geriye döndürme seçeneği kapanmış. Okuyucumuz olayın başında yaptıkları hatayı açıkça ifade ediyor. Parayla saadet olmaz sözünün acı neticesiyle tecrübe edildiği sayısız misallerden birini yine müşahede etmiş olduk.
Asıl itibariyle varlıklı olmak, mal mülk sahibi olmak, büyük bir kazanca, gelire, işçiye elemana vs hükmetmek kötü değil ve bunları istemek de yanlış değil. Ancak her şeyde olduğu gibi bu hususlarda da hayırlısını talep etmek şartıyla.
Gönül zengini değil de paranın, altının çekin senedin, dövizin menkul ve gayr-i menkulün zengini olmanın risklerine karşı İslam'ın sadaka, infak, zekat, cömertlik gibi ibadi ve ahlaki yükümlülükleri ihmal edilirse, şahsiyetsizlik, bencillik, gurur-kibir, zulüm ve fısk-u fücur gibi bir çok yıkımın ortaya çıkması doğaldır. Okuyucumuz da böyle bir sebep-sonuç örgüsünün kurbanı olmuş gibi gözüküyor.
Boşanmanın helal kılınmasının da ne büyük bir nimet olduğu da yine bu tür örneklerle birlikte bir daha anlaşılmış oluyor. Okuyucumuz başından geçenlerden sonra güvensizlik hissinin bir süre sonra vesvese olduğunu bilip terkedecektir. Dolayısıyla vesveselere dayanarak kendine makul olmayan sınırlar koyması anlamsızıdır.
Allah'tan hayırlısını istemeli, O'na tevekkül etmeli, şerli kimselerle karşılaşmaktan O'na sığınmalı ve en önemlisi de maddeye değil, dindarlığa değer verecek bir imana sahip olmak için çaba harcanmalıdır.
Dua bekleriz.