Şu an elimde bir kitap var, “Şahitler” isminde. Mehmet Baran kardeşimiz yazmış. Osmanlı-Rus Harbi esnasında, sonrasında, Birinci Dünya Savaşı esnasında ve sonrasında istilacı emperyalist güçlerin özellikle Doğu illerindeki Müslüman halka yaptıkları zulümleri, katliamları anlatıyor. Van’ı, Bitlis’i ve diğer şehirleri işgal eden Moskof’un, onlarla işbirliği yapıp asırlarca barış içinde yaşadıkları Müslümanları arkadan vuran, ihanet eden Ermenilerin tüyler ürperten cinayetlerini, toplu kıyımlarını, tecavüz ve talanları bizzat bu olayları yaşayanların yakınlarının diliyle okuyucuya aktarıyor kitap…
Yine şahitlerin anlatımıyla Şeyh Said Kıyamı esnasında yaşanan ihanetleri, direnişleri, fedakârlıkları, işlenen korkunç cinayetleri, Müslüman Kürt halkının Allah için, din için, İslam için yazdıkları göz yaşartıcı destanları göreceksiniz kitapta…
Kitap sade bir anlatımla, halk diliyle yazılmış. Kitabın sayfalarını açıp o dehşetli günleri yaşamış mazlumların çocuklarının, yakınlarının ağzıyla olayları dinleyince gözyaşlarınızı tutamıyorsunuz, dalıp gidiyorsunuz. Kimlerin çocukları olduğunuzu anlayıp göğsünüz gururla kabarıyor. Bir zamanlar böyle yiğit analar, babalar, atalar da varmış deyip özlemle anıyorsunuz. Memleketinizin her bir şehri, kasabası, köyü gözünüzde kutsallaşıyor. Çünkü Akif’in deyimiyle her taraf şüheda dolu, nereyi sıksan şüheda fışkıracak.
Ve ağlıyorsunuz; kahrolurcasına ağlıyorsunuz… Dedelerimiz, ninelerimiz, atalarımız bugünler için mi bunca acıya, çileye, zulme göğüs gerdiler. Biricik oğullarının ellerini kınalayıp dualar, salavatlar eşliğinde ölüme gönderen analar bugünler için mi ciğerparelerini feda ettiler. Eşlerine doyamayan taze gelinler, Moskof kâfirine karşı, Fransız keferesine karşı torunları onların pis ahlaklarıyla ahlaklansınlar diye mi daha ellerindeki kına kurumamış kocalarını, damatlarını cihat meydanlarına, ölüm tarlalarına, şehadete gönderdiler.
Onlar, dedelerimiz, ninelerimiz, bizden öncekiler; bize özgür bir yurt bırakmak için acı çektiler. Çocukları Müslümanca yaşasınlar diye, iffet ve namusları tecavüze uğramasın diye göğüslerini kurşunlara siper ettiler. Hayvan taşıyan vagonlarda kadın çocuk, genç yaşlı sürgünlere katlandılar, açlık ve susuzlukla, bulaşıcı hastalıklarla boğuşarak gurbet yollarında, yabancı diyarlarda can verdiler. Şehirleri, kasabaları, köyleri yakılıp yıkıldı, tüm genişliğine rağmen dünya onlara zindan kılındı.
Böyle bir çalışmadan dolayı Mehmet Baran kardeşimizi tebrik ediyorum. Yıllarca süren araştırmaların, seyahatlerin meyvesi bu kitap… Yazar kardeşimiz köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dolaşmış, o acı hadiseleri yaşayan, din ve namus için canlarını feda etmekten çekinmeyen, işgalci düşmanı ve onların yerli uşaklarını bu topraklardan kovmak için savaşan mazlumların yakınlarıyla bizzat görüşmüş, yaşanılanları bizzat onların ağzından dinlemiş.
Bu çalışma resmi ideolojinin tarih adına genç nesillere yutturmaya çalıştığı yalanları, iftiraları sahiplerinin yüzlerine çarpıyor. Gerçek tarihin önünü açma adına takdire şayan bir örneklik ortaya koyuyor.
Yakın tarihin üzerindeki sis perdelerinin aralanmasını isteyen, Kemalizmin, sırtını dayadığı Batı Emperyalizminin bu halka, bu ülkeye yaşattığı acıları olayın bizzat şahitlerinin diliyle öğrenmek isteyen kardeşlerim bu kitabı mutlaka okumalılar. Bu eser okunmayı hak ediyor.
Kitapta, şahitlerin ağzıyla anlatılan hakikatleri resmi ideolojinin okullarda okuttuğu tarih kitaplarında yazılanlarla karşılaştırdığınız zaman ister istemez Necip Fazıl’ın şu meşhur mısralarını terennüm etmeden duramayacaksınız: “Bahset tarih bahset, balığın tırmandığı ağaçtan!”
Ne yazık ki resmi tarihin yalanlarıyla beyinleri zehirlenen, afyonlanan nesiller on yıllardır hainleri kahraman, kahramanları da hain ve ajan diye öğreniyorlar, kandırıldıklarının farkına bile varamadan.