Galiba en zor yapabildiğimiz şeylerin başında gelmektedir sakin olmak.
Zaten yaratılışımızda bir acelecilik var. Bunun yanında bir de öfkeyle donanmışız ve kendimizi kolay kolay dizginleyemiyoruz, bunun ilk adımı olarak da işin başında derin bir nefes alamıyoruz.
Başta kendim için söylüyorum bunu. Geriye dönüp baktığımda en çok kaybettiğim noktalar hep bu şekilde öfkeyle kalkışlarımız olmuştur.
Tamam, yeri geldiğinde masaya yumruğu vurup ayağa kalkmamız gereken pozisyonlar vardır. İşte bunu karıştırdığımız yerler oluyor.
Bazen iyice dolmuş oluyoruz, bazen kendi kendimizi kuruyoruz ve birden patlayıveriyoruz. Tabii sonunda da kaybeden biz oluyoruz. Hem de haklı olduğumuz halde. Hepimizde bunun bolca örnekleri vardır.
Müslüman bir fert olarak değil de, toplum olarak bu hataya düştüğümüzde tabii ki sonuç daha kötü, bedeli daha ağır oluyor.
Fıtratımızdaki aceleciliğin ve öfkeli yapımızın yanı sıra bizim bu zaafımızı kullanmak isteyen düşmanımızı da unutmayalım. Bizi öfkeyle ayağa kaldırmak, derin nefes almamızı önleyerek fevri hareket etmemizi isteyen muhataplarımızdan, düşmanlarımızdan söz ediyorum. Üstelik bu konuda uzmanlaşmış, bunun eğitimini almış güç odaklarından söz ediyorum.
Yaşadığımız şu günler bu konuda özellikle dikkatli olmamız gereken günlerdir.
Sakin olmadan, derin bir nefes almadan ayağa kalkmamamız, bir tek adım atmamamız, ağzımızı açmamamız gereken günlerdir.
Mesela ülke içindeki yerel seçimler insanımızı öyle bir noktaya getirdi ki, sakin olmasını, derin bir nefes almasını kesinlikle istemiyor. Çabucak, anında ayağa kalkıp söyleyeceklerini bir an önce söylemesini istiyor, adeta zorluyor. Aslında kendilerinin söyletmek istediklerini söyletiyorlar insanımıza. Medya sadece bu görevi yerine getirmek için canhıraş çalışıyor.
Böyle yaptığımızda da kaybediyoruz, kimliğimizi kaybediyoruz, ilkelerimizi kaybediyoruz, biz biz olmaktan çıkıyoruz.
Yeni Zelanda’da gerçekleşen katliamdan sonra da aynı hataları yapmamız, aynı oyuna gelmemiz, sakinleşmeden, derin bir nefes almadan ayağa kalkmamız isteniyor bizden. Bu olayla birlikte gelişen her şeyi aynı şekilde değerlendirmemiz ve belirli tavırları göstermemiz isteniyor bizden.
Daha sonra da olayla ilgili ezberlerimizi bozan tavır ve durumlarla karşılaştığımızda afallıyoruz, toptancılığımızın, öfkemizin, aceleciliğimizin bedellerini ödüyoruz.
Bırakın, herkesten bir gün sonra gösterelim tavrımızı. Geciktirdiğimiz o bir günümüzü o konuda sağlam bilgi ve malzeme toplayarak geçirelim.