Çoğunluk olmak haklı olmayı beraberinde getirmez. Haklı olmak için ilahi emirlerin doğrultusunda hareket etmek, sakınmak ve dürüst olmak gerekir. Bununla beraber çoğunluk olmanın oluşturduğu göreceli statüko ve bunun bozulmamasını isteme vardır. Çoğunluk olma hissi bazı durumlarda hiç olmayacak kişi ve grupları “muhafazakar”laştırır. Mevcut durumun muhafazası için değişimlere dirençli bir mantık geliştirilir.
Azınlık durumda olmak da beraberinde protest bir tutumu, değişim çağrılarını ve marjinal söylemleri getirir. Gündeme gelmek için her fırsatı değerlendirir azınlık durumda olanlar.
Bu işin doğası böyle; ama süreç bizde farklı işliyor.
BDP-Pkk zihniyeti Kürt halkı adına konuşarak “çoğunluk” olduğunu ve söz hakkına sahip olduğunu her fırsatta dile getiriyor.
Normal olan Pkk çizgisinde olmayan grupların taşkınlık yapmaları, keskin marjinal söylemlerle gündemde kalmayı istemeleri ve ortalığı karıştırmalarıydı. Güçlü olan ise bu durumda sakin olacak, sağduyu çağrısı yapacak ve kaosa meydan vermemeye çalışacaktı.
Ama saldırgan bir tutum sergileyenler nedense “çoğunluk” olduğunu iddia edenlerdir.
Hiçbir ilke ve değer tanımadan ahlaksızca ve alçakça saldırılara bile tevessül edenler bunlardır.
Diğer partilerin bayrak ve flamalarını indirme, lokal ve teşkilat binalarına bomba atma, seçim araçlarını taşlama fiili hep aynı grubun işleri.
Çocukların eline 10 lirayla beraber birkaç taş verenlerin parti yönetimlerinden habersiz olduklarını mı düşünüyorsunuz?
Van’da BDP seçim lokalinden çıkıp Müslüman kadınlara saldıran azgın yaratıkların bu yaptıkları partileri tarafından eleştirilmediğine göre benimseniyor.
Zaten bütün bölgede seçimleri alacaklarını iddia edenlerin bu tutumları bir korkunun göstergesi olabilir mi?
Öyle ya sen çoğunluksan bırak seçimler huzur içinde yapılsın, sen de zaferini ilan et!
Ama öyle olmuyor.
Başka renge, başka tona, başka görüşe karşı keskin bir tahammülsüzlük, keskin bir faşizm var.
Ak Partiye hükümet olduğu için, HÜDA PAR’a İslami dünya görüşüne sahip olduğu için düşmanlık yapan bu kesim mesela Hak Par’a karşı da saldırgan bir tutum takınıyor.
O zaman mesele çok farklı.
BDP-Pkk çevreleri baskı ve korkutma ile ördükleri ağların, şişire şişire ortalığı doldurdukları balonun patlamak üzere olduğunu fark ediyorlar.
“Buradan muhalif oy çıkarsa…” diye başladıkları tehditlerin artık tutmadığını görüyorlar. Sandık başı hilelerle, tüm parti temsilcilerini korkutup göndererek gelmeyenlerin oylarını bile kendilerine yazdıkları dönemlerin bitmek üzere olduğunu kaygıyla izliyorlar.
Balon patlarsa korku krallığını oluşturdukları birkaç yerin dışında aynı oy oranına ulaşamayabilirler ve bu hem onlar için hem de onlar üzerinde hesap yapan efendileri için büyük bir kabustur.
Şehirlerde ahlaksızlığa zemin hazırlamak ve madde bağımlılarını ağırlamak için yaptıkları parkların dışında ne yaptılar?
“İşte eserlerimiz” diyebildikler, neler var?
Belediyeler ellerinde olduğu halde “devlet Kürtlere hizmet etmiyor” gerekçesinin arkasına sığındılar yıllarca.
Şimdilerde hizmetten, dürüst belediyecilikten söz eden ve halka “Vaadlerimi yerine getirmezsem hesap sor!” diyen bir HÜDA PAR var.
Tezgâhın bozulması ihtimali var yani.
Hiç halka hizmet etmeden nasıl belediyecilik yapıldığını yıllarca ne güzel göstermişlerdi oysa.
Ruhsat verme karşılığı müteahhitlerden aldıkları ve Kandil ile bölüştükleri paraların ellerinden gideceği korkusu tarif edilebilir mi?
Bu bir kabus değil de nedir?
Evet, saldırgan mantığın altında keskin bir faşizmin izlerini bulmak tabii ki mümkündür; ama asıl sebep balonun patlamasıdır.