İki haftadır Suriye artık gündeme eski söylemlerle gelmiyor. Katliam görüntüleri, Esed rejiminin askerlerinin insan haklarını çiğneyen görüntüleri falan artık ne basında ne de yöneticilerin mesajlarında fazla yer bulmuyor. Hatta Esed’in ülkedeki durumu bir ölüm kalım savaşı olarak kabullenmesi, bu konsept bağlamında Halep’i karadan ve havadan tarumar etmesi bile gündemin buraya kaymasına güç yetiremiyor. Varsa yoksa ülkedeki durumdan pay koparmaya çalışan Kürtler.
Başbakanın mesajlarının ana gövdesini bu konu işgal ediyor. Dışişleri Bakanı’nın yaptığı toplantıların başköşesini de bu konu işgal ediyor. Dış ziyaretler bu konunun hatırına artık düzenleniyor. Orada bir Kürt oluşumunun önüne geçilmesi. İslami veya bazılarının tabiri ile yandaş medyanın bu konudaki hassasiyeti, en kahraman bir mücahid cesaretiyle saldırıya geçişi… Yani o bildik refleks…
Hani bu hassasiyetleri; “Orası marksist sol bir örgütün eline geçiyor, bugüne kadar Esed rejiminden çektiklerini artık bunların elinden çekecekler Kürt kardeşlerimiz! Bizim ittihatçı zihniyetin elinden çektiklerimizi onlar sol örgütün elinden çekecekler!” diye bir hassasiyetle yapsalardı ne ala… Ama öyle değil… Eminim ki eğer orada şu an Şeyh Halid-i Kürdi liderliğinde bir hareket de hâkim olsa ona da tepki gösterirlerdi.
Anlaşılan modern Türkiye devletinin tek ideolojisi Kürtlük alerjisi üzerine kurulmuş. Gençliğe hitabede geçen “dâhili ve harici bedhahlar”dan sadece dâhilî’lerin bir kısmının Kürtler olduğunu düşünüyorduk ama gerçek şu ki hariciler de denildiği zaman Kürtler algılanıyormuş.
Irak’ta Saddam rejiminden her türlü barbarlık muamelesini görmüş Kürtler, bazı haklar elde edip tekrar eski günlere dönülmemesi için bazı güvenceler elde etmeye çalıştılar, Türkiye ayağa kalktı. Etmedik hakaret bırakmadılar. Engel olmak için gitmedik ülke, çalmadık kapı bırakmadılar. Şimdi Suriye’de nasıl bir zulme duçar olduklarını bir kendileri bir de Allah’ın bildiği Kürtler belki oldubitti refleksi ile biraz realiteyi gözden kaçırıp kendileri için bir güvence elde etmeye çalışıyorlar, gene Türkiye ayakta gene her türlü hakaret, gene ziyaretler, oraya buraya koşuşturmalar, işgal eder, ezer geçeriz naraları… Merak ediyorum Türkiye’nin tek görevi Kürtleri frenlemeye çalışmak mı?
Ortadoğu’da yirminci yy.da çizilen sınırların neden olduğu büyük trajedilerin bilinmesine, hatta toplumları değil aileleri parçalamış olmasına rağmen bu sınırlar, ilahi bir emirle çizilmiş sınırlar gibi korunmak için her türlü gayret sarf ediliyor. Bu sınırlar insanlığa en büyük zulmü reva görmüş İngiliz ve Fransız bürokratlar tarafından özel olarak sorunlara neden olsun diye çizilmiş. Üstelik araştırmacıların çoğunluğu bu çizimde özel olarak Selahaddin Eyyubi’ye duyulan hıncın Kürtlere ödetilmeye çalışıldığı kanaatindeler. Yoksa başka dört ayrı parçaya bölünmüş bir millet örneği yoktur. Buna rağmen bu sınırların müdafaası için varınızı yoğunuzu ortaya koyacaksınız. Ondan sonra da niye Kürtler kendi değerleri ile çatışan bir örgütün kucağına atılır diye veryansın edeceksiniz. Herkes birleşmeye çalışırken, üstelik birlik beraberlik belki eskiden Kürtlere çektirmişse de bugün onlar için de en güzel çözüm yolu olduğu halde niye ayrılığı düşünüyorlar, diyeceksiniz.
Kürtlerin bazı fiillerinde çelişkiler olsa da sizin çelişkileriniz onlarınkini katlıyor. O yüzden kardeşlik hutbeleriniz, insan hakları sloganlarınız, demokrasi naralarınız onlar için bir şey ifade etmiyor. Bu tür davranışlarınız sizin samimiyetinizin sorgulanmasına neden oluyor. Hatta dini de alet etme gibi bir deniliğe düştüğünüzü düşünüyorlar.
Yani Kürtleri şu an yaptıkları birçok şeye iten sizin bu itici davranışlarınızdır. Sizin hasmane tavırlarınızdır.
Bir Not:
Geçenlerde basında muhalif saflara katılan bir Suriyeli generalin görüntüleri vardır. O generali karşılayan muhalif askerlerde büyük bir sevinç vardı. O mütevazilikleri ile onu kucaklıyorlardı. Generalde ise hala o generallik kibri… Her tarafından akıyordu. O güne kadar Esed rejimi için yaptığı hizmetler(!) için bir pişmanlık emareleri yoktu. En azından ben görmedim. Esed rejiminde generalliğe kadar yükselmiş bir asker neler yapmamış ki; işkence, öldürme hatta tecavüz… Üstelik bugüne kadar, kendisini karşılayanlarla savaşıyordu. Şimdi rüzgâr başka taraftan esiyor diye o tarafa geçmiş. Belki kurulacak yeni Suriye’de de general veya daha üst bir koltuk kapacak ve garip olan da bu çelişki hiç dillendirilmiyor.