Sanayi, hammaddeleri işlemek, yeni ürünler elde etmek için kullanılan yöntem ve araçların tümüne verilen addır.
Sanat, yoğun bir düşünce ve duyguyla ortaya nefis eserler koymaktır.
Aynı kelimeden türemiş olmasına rağmen sanayi ile sanat arasında çok büyük farklar vardır.
Sanat ruha dayalı nefis eserler ortaya koyarken, sanayi makineyi araç olarak kullanır.
Sanayi üretiminde hammadde tedariki hayati öneme sahiptir. Hammadde tedarik edilmeden üretim olmaz.
Sanat eserinde ise idrak etme kabiliyeti esastır. İdrak etmek sanat için en önemli vasıftır. Bu nedenle hak Teâlâ birçok ayette “Bunu sana idrak ettiren nedir?” buyurur.
Sanayide hammadde tedariki çok önemli olduğundan sanayici bunun için birçok bağlantıya sahip olmak zorundadır. Bunun için sermaye ve pazar gerekir.
Sanat icrasında ise hammadde sanatçının âleminde tedarik edilir. Onun hammaddesi kendi idrakiyledir. Bu nedenle tedarik konusunda müstakildir. Haktan başkasına muhtaç değildir.
Sanayide makineleşme üretimin önemli bir unsurudur. Bunun için sürekli yenileşme gerekiyor. Sanayide makine yoksa imkân da yoktur.
Sanatta ise makineleşme yerine mekinleşme vardır. “Mekin”, “imkân ve itibar sahibi”(Tekvir:20) demektir. Sanatta imkân içe bağlıdır.
Sanayide üretilen ürün pazarlanmazsa stok oluşur. Stokun da eritilmesi gerekir aksi takdirde üretim durur.
Sanatta ise stok mefhumu yerine müktesebat mefhumu vardır. Ne kadar kalırsa sanat eseri o kadar değer kazanır.
Sanayide elde edilen ürün maddidir. Bu nedenle tüketim esaslıdır ve en nihayet üretilen ürün tükenir. Sanatta ise eser tüketilmez. Her an semeresi devşirilir.
Sanayide iş, işçi, işveren sınıfları vardır. Sanatta ise işçi ile işveren aynı kişidir.
Sanayi ürünlerinin mutlaka bir ambalajı olur. Ambalaj ürüne değer katar. Sanatta ise eserlerin ambalajı olmaz.
Sanayide anamal-sermaye ve kâr olmazsa olmazdır. Sanatta ise kazanç esastır. Kâr mali parasal bir ölçüdür. Kazanç ise maddi manevi her türlü tatmini ifade eder. Mesela, hayır bir kazançtır ama kâr değildir.
Sanayi ürünlerinde her ürünün tarifesi vardır. Sanatta ise tarife değil tarif ve irfan esastır.
Bu karşılaştırmalara başka maddeler de ekleyebiliriz. Ancak bu kadarı kâfidir.
Şimdi asıl meseleye gelelim. Malum, zaman zaman “Sanatçılar şu tavrı aldı.” “Sanatçılar şunu dedi” türünden haberler duyuyoruz. En son İstanbul seçimlerinin yenilenmesi sırasında benzer şeyler oldu.
Şunu sormak lazım, bunlar sanatçı mı sanayici mi? Bunlarınki sanat mı, sanayi mi hangi vasfa daha çok uyuyor?
Bir kere bunların çoğu tedarikçidir. Dışarıdan tedarik ettiklerini bize sanat diye sunuyorlar. Evet, idraki zayıf olanlar tedarikle sanatçı olamazlar.
Bunlar “mekin” değildir. Sanatta kendi imkânlarına değil dışarıdaki makineleşmeye bağlıdırlar. Robot gibidirler. Bu nedenle onlarınki ortaya sanat eseri değil basbayağı sanayi ürünüdür.
Sanatta stok mefhumu yerine müktesebat oluşur. Bunların müktesebatı pek azdır. Ama stokları çoktur. Yüzlerce filmleri, şarkıları vardır. Ama hangisi dünya çapında ses getirmiş? Çok az. İşte bunlarınki stoktur. Çünkü alıcıları yok.
Bunların ürettikleri eserler tükeniyor. Çünkü “insanlardan nasıl para kazanırım, nasıl ilgi çakerim?” derdindeler. Birinin albümü, filmi ilgi çekmeyiversin dünyaları kararıyor. Psikolojileri bozuluyor. Böyle sanatçı mı olur?
Bunlar sanatçıdan ziyade sanat işçisidir. Çünkü başkalarının hesabına çalışırlar. Oysa sanatçı dediğin hem patron hem işçidir.
Sanayi ürünlerinde ambalaj şarttır. Bu zevatın da eserleri ambalajlıdır. Ambalajlanarak pazarlanıyor.
Bunlar her faaliyette kârı hedef alıyorlar. Tarifeyle çalışıyorlar. Arif olmak kazanç elde etmek değil bunların amacı…