Siyasetçiler bazen ne dediklerini, sözlerinin nereye gideceğini düşünmüyorlar.
Mesela Osman Baydemir…
HDP Sözcüsü Baydemir, bu kez de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye yüklendi: “HDP'ye bir laf söylemeden önce 40 kere düşünmen lazım. Bak sen Saray'a sütun oldun. Sütun fazla olur, koltuk değneği oldun. Sen önce ülkünü sattın. Ülküdaşlarını sattın.”
Tamam, her türlü eleştiriyi yap da ne söylediğini bilerek yap eleştiriyi!
HDP'ye laf atamazsın, tamam.
Saray'a sütun oldun, o da tamam.
Ama şuna bak!
“Sen önce ülkünü sattın. Ülküdaşlarını sattın”
Yani Osman, sana ne Bahçeli'nin ülküsünden, ülküdaşlarından?
Bak ülkücülüğün teorisyenlerinden Alparslan Türkeş'e göre ne imiş ülkücülük:
“Ülkücülüğümüz; Türk milletini en kısa yoldan en kısa zamanda modern uygarlığın en üst seviyesine çıkarmak; mutlu, müreffeh hale getirmek; bağımsız, özgür, kendi haklarına sahip bir hayata kavuşturmaktır.”
Bahçeli, Erdoğan'a destek verirken “ülküsünün gereklerini” yerine getiriyor.
Bunları bir yana bırakalım.
Bahçeli'nin ülküsünü satması –eğer öyle bir şey yapmışsa- senin niye zoruna gidiyor?
Yoksa…
Yoksa mesele başka kişilere mesaj vermek mi?
Hani bir dönem bir yerlere “kalkan” olanlar vardı ya…
Asıl mesaj onlara mı?
Hani “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” meselesi gibi.
Ha bu arada…
Yanlış anlamayın, duyduğum bir şey yok!
***
Kadri Gürsel'in tahliye edilmesi Cem Küçük'ün çok zoruna gitmiş.
Öyle ya kendisi kimin tahliye edilmesini istiyorsa o tahliye edilmeli, kimin cezaevinde kalmasını istiyorsa o da kalmalıydı.
Geçenlerde şöyle yazdı:
“Konuştuğum çok önemli bir güvenlik bürokratı da Kadri Gürsel'in israil istihbaratı ile bağlantılı çalıştığı ve israil'in kontrolünde olduğu konusunda DEVLET kurumunun yüzde yüz emin olduğunu söylüyor. Biliyorsunuz ben bu gerçeği 3 sene önce yazmıştım. Bu benim değil DEVLET perspektifinin bakışıdır. Çok önemli güvenlik bürokratımıza göre Sami Kohen ve Sedat Sertoğlu'nun yerine israil istihbaratı Kadri Gürsel'i geçirmeye çalışmıştır.”
Cem Küçük daha önceki yazılarında da Kadri Gürsel için “israil ajanı” suçlamasında bulunmuştu.
Peki, Cem Küçük'ün “israil ajanı” ve “FETÖ tetikçisi” diye suçladığı Kadri Gürsel'e yönelik eleştiriler sağlıklı mı?
Hayır, ben “şimdilik” Kadri Gürsel'in “kimin ajanı” olduğuyla ilgilenmiyorum. Takıldığım konu Cem Küçük'ün tutarlı olmayan duruşu.
Bakın Küçük, daha önce katıldığı bir televizyon programında şöyle demişti: ''Mavi Marmara'daki o manyak tipler. Yani, kafadan israil düşmanı, kafadan batı düşmanı kafadan her şeye düşman bir tip var. Garip, garip tipler var. Bunlarla da bu yolların ayrılması lazım''
Yani artık karar ver Cem Küçük!
Hem “kafadan israil düşmanı, kafadan Amerikan düşmanı” olan “Mavi Marmara”cılara sataşıyorsun hem de sana göre “kafadan israil ve Amerikan dostu” hatta “elemanı” olan Kadri Gürsel'e…
Mesele Amerika ve israil'e kafadan değil de cepten dost olmakta mı düğümleniyor acaba?
Hani patron orda ya…
***
İspanya'da hükümette olan Halk Partisi sözcüsü Pablo Casado, Katalonya bölgesindeki bağımsızlık referandumu sonrası olayları değerlendirmek için bir basın toplantısı gerçekleştirdi.
Casado, bağımsızlığın mümkün olmadığını söylerken, Katalonya lideri Puigdemont için de tehditler savurdu: "Katalan liderinin sonu da aynı selefi gibi olabilir. Tıpkı Franco döneminde yaşananlar..."
İlginç, şaşırtıcı ve biraz da ürkütücü…
Bir Avrupa Birliği ülkesinde faşist bir döneme göndermede bulunularak muhalifler tehdit edilebiliyormuş.
Evet, Faşist Francis Franco döneminden söz ediyoruz.
Neredeyse 40 yıl boyunca İspanya'da yönetimde kalan Franco…
Biraz gerilere gidelim.
1930'lu yıllarda İspanya'da solcu Cumhuriyetçiler ile Faşistler arasında bir iç savaş yaşandı. Sovyetler Birliği Cumhuriyetçilere destek verirken, Almanya ve İtalya ise Franco'yu destekledi. O dönemlerde Cumhuriyetçilerle beraber hareket eden Katalanlar, Franco'nun iç savaşı kazanmasıyla büyük sıkıntılarla karşılaştılar. Dönemin Katalan lideri öldürüldü, Katalanca dili, Franco'nün öldüğü 1975 yılına kadar yasaklandı. Ancak 1978'de yapılan düzenlemelerle Katalanlar rahat bir nefes alabildiler.
Ve evet, 2017'nin Avrupa'sında bir İspanyol hükümet yetkilisi Faşist dönemin uygulamalarının tekrar edebileceğine dair tehditler savuruyor ve bu Avrupa'da tepkiye sebep olmuyor.
Sizce de şaşırtıcı değil mi?