Hiçbir makul gerekçe gösterilmeden engellenen program sonrasında konferans konuşmacıları olan Köklü Değişim Medya Genel Koordinatörü Mahmut Kar, İlahiyatçı Yazar Abdullah İmamoğlu, köklü Değişim Yazarı Musa Bayoğlu ve Köklü Değişim İstanbul Temsilcisi Osman Yıldız hakkında yargılama başlatılmıştı.
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen yargılamada, 4 kişi hakkında "Hizb-ut Tahrir yöneticisi ve üyesi olmak" ile "Hilafet propagandası yapmak" iddiasıyla toplamda 52,5 hapis cezası istendi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yargılamanın yürütüldüğü 30. Ağır Ceza Mahkemesine verdiği mütalaada, lağvedilen Yargıtay 9. Ceza Dairesinin Hizb-ut Tahrir hakkında daha önce verdiği kararları dayanak olarak gösterdi.
Savcılığın yapılamayan konferansla ilgili ceza istemi hakkında İLKHA muhabirine konuşan Köklü Değişim Medya Genel Koordinatörü Mahmut Kar, ceza isteminin hukuka aykırı olduğunu ve nisan ayında verilecek son kararda mahkemenin ceza istemini yersiz bulmasını temenni ettiklerini söyledi.
"Savcılık mütalaasında yapılamayan konferans ile ilgili 4 kişi hakkında 52,5 yıl ceza istedi"
Kar, "Köklü Değişim olarak İstanbul Bayrampaşa'da 5 Mart 2017'de bir konferans düzenleyecektik. Mülki idareye resmi izin bildirimimizi yaptık. Ancak mülki idare konferansın yapılmaması yönünde bir karar ortaya koydu. Yani hiçbir gerekçe göstermeden konferansı yasakladı. Biz bu tebligatı almak için emniyete gittiğimizde Osman Yıldız ile birlikte gözaltına alındık. Sonra benimle birlikte konferansın 4 konuşmacısı hakkında (Mahmut Kar, Abdullah İmamoğlu, Musa Bayoğlu, Osman Yıldız) soruşturma başlatıldı. Bu soruşturma sürecinin ardından mahkemeler oldu. Geçen hafta hâkimliğe savcılık mütalaası verildi. Savcılık mütalaasında yapılamayan konferans ile ilgili 4 kişi hakkında 52,5 yıl ceza istedi.
"Anayasa Mahkemesi 2018'de Hizb-ut Tahrir'in terör örgütü olmadığına karar verdi"
Savcılığın ceza istemine şaşırdıklarını çünkü Anayasa Mahkemesinin 2018'de Yılmaz Çelik hakkında genel kurul kararıyla bir hak ihlali kararı verdiğini hatırlatan Kar, "Bu kararda Yargıtay'ın ve yerel mahkemenin Hizb-ut Tahrir üyesi olmakla suçlanan kişileri cezalandırma konusunda bir gerekçe, bir somut suç ortaya koymadan şablon cümleler kurarak yargılamalar yaptığına ve herhangi bir suç eylemi ortaya koymadan, cebir ve şiddet yöntemini benimsememiş olmasına rağmen Hizb-ut Tahrir'in terör örgütü olarak kabul edilmeyeceğine dolayısıyla Hizb-ut Tahrir üyesi olarak suçlanıp yargılanan kişilere ceza verilmesinin doğru olmadığına karar verilmişti. Daha sonra Anayasa Mahkemesi 6 ayrı hak ihlali daha verdi." diye konuştu.
"Savcılığın verdiği mütalaada hukuk dışı içtihat kararları dayanak gösterildi"
"Anayasa Mahkemesinin eleştirdiği konu Yargıtay’ın daha önce Hizb-ut Tahrir hakkında vermiş olduğu hukuk dışı içtihat kararlarıdır" diyen Kar, "Yargıtay 9. Ceza Dairesi diyor ki; 'Hizb-ut Tahrir hilafet devletini tahsis etmeye çalışırken fikri ve siyasi mücadele vermiş, cebir ve silaha başvurmamış olsa da hilafet devletini kurduktan sonra o devlet başka devletlere savaş açacağından, cihat edeceğinden, silaha başvuracaktır. Bu sebeple terör örgütü kategorisinde yargılanması gerekir.' Anayasa Mahkemesi tam da Yargıtay’ın bu içtihat kararlarını eleştirmiş ve hak ihlali kararı vermiş. Ama İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinin İstanbul Cumhuriyet Savcılığının verdiği mütalaada adeta tekrar Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 16. Ceza Dairesinin verdiği bu hukuk dışı içtihat kararları dayanak gösterilmiş. Yani Yargıtay böyle söyledi. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir terör örgütü kapsamında değerlendiriliyor. Bu nedenle yöneticilerine ve üyelerine şu kadar ceza talep ediyor." şeklinde konuştu.
"Bu uygulamalar kanuna, yasaya ve terörle mücadele kanununa aykırıdır"
Son günlerde Türkiye’de bir Yargı Reformu'ndan bahsedildiğini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte Adalet Bakanı'nın konuya ilişkin açıklamalarda bulunduğunu vurgulayan Kar, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
Adalet Bakanı, Anayasa Mahkemesinin verdiği kararların mahkemeler tarafından uygulanması gerektiğini ve bu kararların uygulanmak için var olduğunu söyledi. 'Adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun' açıklamalarında bulundu. Bir yargı reformundan bahsediliyor ama en üst mahkeme Anayasa Mahkemesinin bizim hakkımızda, başvurucular hakkında ve Hizb-ut Tahrir hakkında 3 oy muhalefet şerhine karşılık 11 oy çokluğuyla esastan genel kurul kararı var. Ama yerel mahkemeler hâlâ öngörüde bulunarak ve niyet okuması yaparak Hizb-ut Tahrir hiçbir cebir ve silaha başvurmamasını ve başvurmayacağını dikkate almıyor ancak siz hilafet devleti kurduğunuzda hilafet devleti başka ülkelerle savaşacak. 'O zaman silaha başvuracak' diyerek niyet okuması yaparak üyelerine ve yöneticilerine ya da propagandasını yapan Müslümanlara ceza veriyor. Bu tamamen hukuk dışı bir süreçtir. Türkiye’de maalesef Müslümanlara bu hukuk dışı yargılamalar sol partilerin iktidarda olduğu dönemde de devam etti. Darbe dönemlerinde de hep Müslümanlar mağdur oldu. Yine muhafazakâr sağ partiler iktidara geldiklerinde de Müslümanlar mağdur olmaya devam ediyor. 28 Şubat sürecinde mağdur olan Müslümanların mağduriyetleri ancak 25-30 yıl sonra giderilebildi. Bugün hala İslami kurumlar ve kuruluşlar üzerinde maalesef yargı ve emniyet üzerinden baskı kurulmaya, sindirilmeye, haklarında mahkûmiyet kararları verilmeye devam ediliyor. Biz bu yargılamayı, süreci takip edeceğiz. Kamuoyunda gündeme getirmeye çalışacağız. Çünkü bu uygulama hukuksuz bir yargılamadır. Kanuna ve yasaya aykırı, terörle mücadele kanununa aykırıdır. Düşünce özgürlüğü kapsamında uygulanan kanunlara, aynı zamanda Anayasa Mahkemesinin almış olduğu hak ihlallerine de aykırı bir ceza istemidir.
Yargılama ile ilgili 2 Nisan'da karar mahkemesinin olacağını hatırlatan Kar, mahkeme heyetinin savcılığın ceza istemi talebini yersiz bulacağını, Anayasa Mahkemesinin "terör örgütü olmadığı için ceza verilemez" kararını uygulamalarını ümit ettiklerini söyledi.
Kar, bu süreçte bu konuya duyarlı olan tüm kesimlere, STK’lara, yazarlara ve kanaat önderlerine de teşekkür etti.