Hüseyin Kaya - Doğruhaber/Haber Yorum
7-8 Mart tarihlerinde Diyarbakır'da önemli bir buluşma gerçekleşti. “Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı” olarak isimlendirilen buluşma, 3500 STK bileşenini temsilen 600 civarında delegenin katılımıyla yapıldı.
Bazıları küçümser bakışlarla baksa da, kimileri görmezden gelse de aslında çalıştayın önemini inkâr etmek çok zor. Konuşulanların önemli olması bir yana bu kadar STK'nın destek vermesi başlı başına üzerinde durulması gereken bir konudur.
Çalıştayı övenler olduğu gibi eleştirenler de oldu. Bu ise son derece doğal bir şey. İnsanlar durdukları yere göre olay ve olguları farklı görüyor olabilirler.
Eleştiri yazanlardan biri de Mazlum Der Van şube başkanı Yakup Aslan'dı.
Son dönemde HDP'ye yakın duran Yakup Aslan'ın “İslami Çözüm Çalıştayı”na eleştirel bakmasının da garipsenecek bir tarafı yok.
İslami alan ile beşeri alanı ısrarla ayrı gibi göstermeye çalışmanın dayandığı ideolojik zemini tartışmaya gerek duymuyorum.
PKK ve türevlerinin Marksist felsefeyi terk ettiklerine hangi deliller sonucunda “yaygın kanaate” ulaşılmış, merak ediyorum.
PKK ve türevlerinin baskıcı zihniyeti terk ettiklerini söyleyebilmek için herhalde ya Yakup Aslan'ın gözlüklerini takmak ya da uzayda yaşamak gerekir diye düşünüyorum. Üstelik 6-8 Ekim'in bırakın Kürtlük ya da Müslümanlığı, yamyamları bile tiksindirecek vahşet örnekleri üzerinden daha çok zaman geçmemişken ve Yakup Aslan'ın hümanist dostlarının bu vahşeti eleştirmek yerine zarar gören heykellerden dolayı özür diledikleri bir süreç yaşanmışken…
Bunların hepsi bir yana…
Bizi şaşırtan, bize garip gelen Yakup Aslan'ın çalıştayı eleştireyim derken, yaşadığı dehşet verici savrulma!
Lütfen dikkat! Biz burada her gün fikir değiştiren ve hangi uluslararası yapının hizmetinde çalıştığı belli olmayan birinden değil, yıllarca Afganistan ve İran'da kalmış, yaşadığı yerlere ve yapılara İslamî hassasiyetle eleştirel bakabilmiş birinden söz ediyoruz.
“Bir Rüyanın Ardından Gerçekleşen Sessiz Devrim” isimli önemli kitabın yazarı Yakup Aslan'dan…
Şaşırmakta haklıyım.
Şu cümleleri okuduğumda doğrusu irkildim.
“Konuyu irdelerken İslami literatürde tartışılmakta olan hukukun (şeriatın) beşeri mi ilahi mi olduğu ya da hukukun evrensel mi tarihsel mi olduğu tartışmasından yola çıkmak gerekir. Tabii bu konuyu irdelemek böyle bir yazının asıl konusu değildir ve bu zemine savrulmak asli sorunu gölgeleyecektir. Ancak burada hukukun yani şeriatın evrensel değil tarihsel bir olgu olduğunu, modernist Müslümanların tartışma masasına yatırdıklarını hatırlatmakta fayda görüyoruz. Yakın zamanlarda örnek kabilinden Fazlurrahman ve Abdulkerim Suruş'tan söz edebiliriz. Türkiye'de ise İhsan Eliaçık, Edip Yüksel, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ekolü ve ismi çok duyulmamış çok sayıda Müslüman ilim adamından söz etmek mümkündür. Ayrıca bu tür bir yaklaşımın özellikle tabiri caiz ise mürekkep yalamış kesimler içinde hızla yayıldığını da söyleyebiliriz.”
Kur'an tarihsel bir metindir, diyen Fazlurrahman'ı, Kur'an'ın sadece bir kısmı vahiydir, diyen Abdulkerim Suruş'u bize örnek veriyor Yakup Aslan.
İ. Eliaçık ve E. Yüksel hakkında yorum yapma gereği bile duymuyorum.
Mürekkep yalamış kesimlerin “anlama ve yaşama”dan çok tartışma temelli çabalarının onları nerelere götüreceğini bilmek için medyum olmaya gerek yoktur.
Eleştiri yazısında esas ürperdiğim nokta ise Yakup Aslan'ın “Hangi İslam?” anlamına gelen sözleri idi. Bu soru “dışardan” kişilerin soracağı sorulardandır. Bir Müslüman “Hangi islam?” deme noktasına gelmişse ruh ve fizik dünyasında büyük bir savrulma yaşıyor demektir.
Açıkça söylemek gerekirse yazının tümünü okuduğumda öfkelenmedim, üzüldüm.,