1963 yılında İngiltere’den bağımsızlık kazanan Kenya yaklaşık 45 milyon nüfusa sahip. Yüzde 83’ü Hıristiyan olan ülkede Müslümanların toplam nüfusa oranı yüzde 12 civarında. Çok sayıda etnik grubun bir arada yaşadığı Kenya’da hatırı sayılır oranda Somali göçmeni bulunuyor. Kenya-Somali sınırındaki dünyanın en büyük mülteci kampı olan Dadaab’da 500 bin civarında Somalili mülteci yaşıyor. 1991 yılında Somali’de iç savaşın patlak vermesi ile başlayan göçmen akını yirmi küsur yıldır devam ediyor.
Bir önceki yazımda Somali’de faal El Şebab’ın taktik değiştirdiğini ve daha da agresifleşeceği yönünde bir öngörüde bulunmuştum. Kenya’daki Westgate isimli AVM’de meydana gelen olaylar bu öngörümüzü doğrular mahiyetteydi. Ramazan ayında Somali’deki Türk elçiliğine yapılan bombalı intihar saldırısından bu yana El Şebab yaptığı operasyonlar ve söylemleri ile bu yönde sinyaller veriyordu. Somali Devlet Başkanı’nın aracına yönelik saldırı, Modagişu’da eş zamanlı iki büyük patlama, El Ameriki lakaplı militanın örgüt içinde infaz edilmesi ve sonrasında gelen bu AVM saldırısı Şebab’ın yeniden örgütlendiğini göstermekte.
Şebab son eylemlerinde küresel cihat söyleminden uzaklaşarak daha ulusal bir kimliğe büründü.Gerek Türk elçiliğinin bombalanmasında verdiği mesajlar, gerek El Ameriki’nin infaz edilmesi ve gerekse de bu son AVM olayında takındığı tavır beni bu yönde düşündürüyor.
Somali’deki İslam Mahkemeleri Birliği’nin dağılmasının ardından sesini duyurmaya başlayan Şebab daha önce Uganda ve Burundi’de de bazı saldırılarda bulunmuştu. Bugüne kadar Kenya’da küçük çaplı bombalı eylemler düzenleyen örgüt ilk kez çok komplike ve iyi hazırlanmış bir saldırı gerçekleştirdi. Örgüt 2011’de Mogadişu’dan 2012’de Kismayo’dan çekilse de Somali genelinde hala etkisini sürdürüyor. On bin civarında militanı bulunan örgüt El-Kaide’ye biat ettiğini duyurmuştu zaten.
Cumartesi günü Kenya’nın başkenti Nairobi’de çıkan ve 4 gün süren kanlı olay Kenya’nın 11 Eylül’ü olmuştur kesinlikle. 62 sivilin hayatını kaybetti saldırıda 6 polis memuru ve 5 de Şebab militanı hayatını kaybetti. Yaralı sayısı ise iki yüzün üzerinde. Ölen sivillerden 18’i yabancı uyruklu kişiler. Aralarında Güney Afrika, İngiltere, Kanada, Hollanda, Türkiye hatta Çin vatandaşı bile var. Ölen yabancıların büyük bir kısmı iş amaçlı ya da insani yardım çalışmaları için orada bulanan kişiler.
Şebab bu sefer Nairobi’nin merkezinde Westgate alış-veriş merkezini hedef aldı. Yahudi bir işadamına ait AVM başkent Nairobi’deki birkaç AVM’den biri. Yabancıların sıkça takıldığı bir mekan aynı zamanda. Bu kadar yabancı uyruklu insanın Afrika’nın sıradan bir ülkesindeki bir AVM’de ne aradığı sorusu akıllara gelebilir. Ancak şunu belirtmek gerek ki özellikle İngiliz sömürgeciliği geçirmiş Afrika ülkelerinde AVM’ler önemli bir yere sahip. Çok fazla sosyal aktivitenin olmadığı bu yerlerde alış-veriş ve diğer sosyalleşme eylemleri bu tarz mekanlarda gerçekleştirilmekte. Ve bu AVM’lerin ortakları ya da sahipleri genellikle yabancı yatırımcılardır.
10-15 kadar silahlı militan şehrin göbeğindeki bir AVM’ye girerek 4 gün boyunca ellerinde tuttu. Çok merkezi bir konumdaki bir mekana eli silahlı bir grubun rahatça girmesi ve kısa sürede AVM’yi tamamen ele geçirmesi bu işin planlı-programlı yapıldığını göstermekte. Hatta örgütün aylar öncesinden içerde bir dükkan kiralayarak AVM hakkında çok detaylı bilgi sahibi olduğu da konuşulan senaryolar arasında yer alıyor. Saldırganlar arasında Amerika’dan, İngiltere’den örgüte katılmış militanların olup olmadığı ise hala netlik kazanmadı.
Cumartesi öğlen saatlerinde başlayan saldırı bir anda dünya gündemine oturmayı başardı. Sudan, Nijerya gibi ülkelerde yaşanan çatışmalarda çok daha fazla insan ölürken hiç dikkat kesilmeyen medya AVM olayına çok daha hızlı bir refleks gösterdi. Elbette işin içinde yabancıların olması bundaki en büyük etkendi. Olaydan birkaç gün önce Nijerya’da 142 kişi hayatını kaybetti, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde sabah namazı kılan 40 kişi katledildi ancak medya bu olaylara çok da değinmedi. Ancak Kenya’daki olay medya için elbette daha önemliydi. Zaten Şebab da bu yüzden böyle bir hedefi seçmişti. Böylece mesajını kısa sürede çok daha geniş bir kitleye duyurma şansı elde etti.
Şebab militanlarının binayı ele geçirmelerinin hemen ardından Kenya polisi, askeri, gazeteciler ve hatta İsrail’e ait mikro bir birlik operasyon mahallinde yerini aldı. Helikopterler havada tur atarken binanın bazı yerlerinden dumanlar yükseliyordu. 4 gün boyunca rehine krizi yaşandı. Zaman zaman birbiri ile çelişen bilgi paylaşımları gerçekleşti.
4 gün boyunca sosyal medya tarafların mesajlarını iletmelerinde önemli bir rol oynadı. Gerek Kenya mercileri gerekse de Şebab mesajlarını ilk elden twitter aracılığıyla duyurdular. Yaralılar için yapılan kan bağışı çağrıları da gene twitter üzerinden bolca RT edildi. Sosyal medya her kesim için etkili bir iletişim aracı haline geldi. Kenya halkı tam anlamıyla kenetlendi. Kan bağışlarının yanında bu saldırıda mağdur olanlar için azımsanmayacak miktarda para da toplandı. Müslümanlar da bu kampanyalarda en ön sıralarda yer aldılar.
Birleşmiş Milletler oturumuna yakın bir zaman diliminde gerçekleşen bu hadise gösterdi ki Şebab istediği hedeflere ulaştı. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Kenya Afrika içinde turizm geliri en fazla olan ülkelerden biri. Şebab bu saldırı ile Kenya turizmine büyük bir darbe indirmiş oldu ki Kenya hükümetinin canını fazlasıyla yakacak bir iş yaptı.
AVM içinde 18 yabancı sivilin ölümüne sebep olarak Afrika içinde Batı’yı vurmuş oldu ki ölen yabancıların çoğu Batılı ülkelerdendi. Böylece Batı medyasının ilgisini bu olaya çekerek istediği mesajları açıkça verdi. Kesin bir dille Kenya’nın dört bin askerini Somali topraklarından çıkartmasını istedi. Kenyalıları hükümetlerine bu yönde baskı yapmaya çağırırken başka saldırılarla da tehdit etti. 11 Eylülde Dünya Ticaret Merkezi üzerinden verilen mesaj gibi El Şebab da kapitalizmin sembollerinden biri olan AVM’ler üzerinden mesajını vermeyi yeğledi.
Somali halkının en rahatsız olduğu konuların başında Somali için toplanan paraların Kenya’ya aktarılması hususu geliyordu. Bu yüzden Kenya adeta bir sivil toplum cenneti olmuştu. Somali’ye gidemeyen Batılı STK’lar Kenya’da icraat yapmayı tercih ediyordu. Çünkü Kenya Somali’ye göre çok daha güvenli kabul ediliyordu. Şebab bu saldırısı ile bu imajı da sarstı. En azından bir süre kimse Kenya’nın daha güvenli olduğunu düşünmeyecektir.
Her ne kadar kısa vadede Şebab bu saldırı ile amaçladığı hedeflerine ulaşmış olsa da sivil kayıplara neden olarak ciddi bir imaj kaybetti. Örgüt twitter üzerinden yaptığı açıklamalarda çocukların ve kadınların zarar görmemesi için elimizden geleni yaptık dese de küçük çocuklar, kadınlar, bu işlerle hiç ilgisi olmayan insanlar dehşet anlarını yaşadılar. AVM’de hayatını kaybeden insanlar Somali meselesine taraf değiller, Kenya ordusunun Somali’de bulunması noktasında olayla hiç ilgileri olmayan kişiler. Faturanın sivil insanlara kesilmesi hem Somali meselesine hem de gerek Kenya ve Afrika’da gerekse de dünyanın diğer ülkelerinde yaşayan Müslümanlara büyük zarar verdi.
dünyabüteni