Türkiye, yaş sebze ve meyve sektörü 45 milyon tonu aşan bir üretim hacmine sahiptir. Bunun 3.5 milyon tona yakını ihraç ediliyor. Bunun da 1.3 milyon tonu Rusya'ya ihraç ediliyordu. Ancak Rusya ile çıkan kriz nedeniyle 1 milyon 60 bin tona tekabül eden ürüne Rusya tarafından yasak getirildi. Bu, Rusya ile yapılan sebze ve meyve ihracatının % 81'lik kısmına yasak getirmek demektir.
Rusya Türkiye'nin sebze ve meyve ihracatının % 40'nı karşılıyordu.
Yasak getirilen ürünler daha çok domates, mandalina, üzüm, portakal, salatalık, kayısı ve nar'dır. Bu pazara alternatif olabilecek yeni pazarlar henüz bulunmuş değil. Bu da sebze ve meyve üreticisini vuruyor. Ürettiği sebze ve meyvenin yeteri derecede arz ve talep bulamaması nedeniyle, ürün üreticinin elinde kalıyor. Ürün satılamayınca da fiyatı dibe vuruyor. Bu her ne kadar tüketicinin işine gelse de üreticinin işine gelmez. Tüketici sebze ve meyve için cebinden düşük rakamlar çıkınca seviniyor. Ancak her düşük rakam üreticinin cebinden gidiyor.
Rusya ile krizden doğan ihracat açığının acilen doldurulması için yeni pazarların bulunması gerekiyor. Üreticinin zararının giderilmesi için de hükümet tarafından çözümler üretilmesi gerekiyor.
Sebze ve meyvenin aksine et fiyatları ise yükseliyor. Dana eti ve kıyma fiyatları hala çoğu yerde 44-45 lirayı buluyor. Hükümet yükselen bu fiyatları dizaynetmek için taban fiyat belirledi ve taban fiyatı 32-34 lira olarak ilan etti. Çoğu market buna uymaya çalışsa da hala çoğu da bu düzenlemeye uymuyor. Bu fiyatların kendilerini kurtarmadığını belirtiyorlar. Hükümet ise bu düzenlemeye uymayanlara karşı yanı başlarında market açmakla tehdit etti. Altmış olan market sayısını yüz altmışa çıkaracağını belirtti.
Et fiyatına bir taban belirlemek tüketicinin işine gelse de üretici ve ara satıcının işine gelmez. Burada ya üretici fiyatı düşürecek veya ara satıcı aradaki 11-12 liralık kâr farkından vazgeçecektir. Ancak aradaki fiyat farkı ara satıcıdan ziyade daha çok üreticiye yansıyacak gibi görünüyor. Bu da üretimi düşürecektir. Üretimin düşmesi tekrar fiyatlara yansıyacaktır. Çünkü Türkiye'deki et üretimi zaten tüketimi karşılamıyor. Kırmızı et tüketimi, üretimden % 30 daha fazladır.
Üretim ve tüketim arasındaki açığı kapatacak ve fiyatları cazip hale getirecek kalıcı çözümler bulmak gerekiyor. Kalıcı çözümler yerine sadece fiyat bastırmaya gitmek, beraberinde kimi yolsuzlukları da getirecektir. Örneğin kıyma kilosundan elde edilen kâra ulaşmak için yağ oranı % 30-40 oranında artırılacaktır. Ya da farklı tür hayvanların etleri dana eti yerine tüketicinin önüne konulacaktır. Bu da tüketiciyi aldatmak ve sağlığı ile oynamaktır.
Kalıcı çözüm, üretimi desteklemek ve kaliteli hale getirmektir. Kombine ırklar üretmektir. Üretimi artırmak yerine açığı zaman zaman ithal et ile kapatmak değildir. Diğer yandan, 13 yılda enflasyondan yüzde 77 daha fazla artan hayvancılık sorunu çözümünün o kadar basit olmadığını anlamaktır. Üretim maliyetlerini düşürmek, otlakları ıslah edip yem fiyatlarını minimum düzeyde tutmak, piyasayı dengeleyici mekânizmaları oluşturmak ve hayvancılığa verilen teşviklerin yerindeliğinin etkin denetimini yapmaktır. Ayrıca yüzde 20'leri bulan buzağı ölümlerine çözüm bulmaktır.
EBK yerine Et ve Süt Kurumu'nun (ESK) kurulması da bugünkü haliyle tam bir çözüm değildir. Çünkü; son et görüşmelerine dahi çağrılmayan ESK'nin eli kolu bağlı. Et sektöründe etkin bir düzenleme için piyasada en az yüzde 10 etkisi olması gereken ESK şu an yüzde 2 ile 4 arasında değişen paya sahiptir. Ülke genelinde sadece 10 et kombinesiyle sektörü ve piyasayı ne kadar düzenleyebilir ki? Diyor ve sizi Allah'a emanet ediyorum.