Ülkemiz bir erken seçim sathına girdi. Kirli ilişkilerin deşifre olduğu, mahalle kavgalarında ağza alınmayan kelimelerin havada uçuştuğu, iktidar partisi aday adaylığı başvurularının abartıldığı, her hâlükârda seçimin Türk milliyetçi cephesine yarayacağı, şahsi kaprislerle ümmet endişesinin yok edildiği, yalanlarla adalet gerçekleşeceği umudunun tükendiği bir seçim atmosferine girdiğimizi bir yere not edelim. Erken alınmış bu erken seçim kararı birçok asıl konuyu rafa kaldırdı.
1946'dan bu yana yöneticiler, partiler, vaatler, icraatlar halkta nasıl bir algı oluşturmuş. Bunu hayatın realitesini espri havasında anlatan birkaç fıkradan okuyalım ve anlayalım:
2018 erken seçimi öncesi 550 milletvekili son bir kez bir araya gelmiş ve beraber bir yolculuk yapmaya karar vermişler. 550 milletvekilin hepsi aynı uçağa binmişler. Uçak, havalandıktan sonra personel kıyafetiyle uçağa binen hava korsanları tarafından kaçırılmış. Uzun pazarlıklar yapılmış. İsteklerinin gerçekleştirilmeyeceğini anlayan korsanlar:
- İsteklerimiz yerine getirilmezse her saat başı bir milletvekilini serbest bırakacağız, demişler. On dakika sonra, korsanların tüm istekleri yerine getirilmiş.
Dünya kadar para harcadığı halde, listeye bile giremeyen bir adaya sorarlar:
Efendim, çok iddialıydınız! Size kesin aday gözüyle bakılıyordu. Niye böyle oldu?
Aday adayı da:
Yemin ve ahd olsun, bir daha partilerin kapısının önünden bile geçmeyeceğim, demiş. Aradan dört yıl geçer, halk bakar ki bizim ki aday adaylığına yeniden başvurmuş.
Ne o? Diye soralar. O da pişkince cevap verir.
Bırakın, bari bu hobimizden vazgeçmeyelim!
Başkan adayı, akıl hastanesinde konuşma yapar. Bir kişi hariç, dinleyicilerin tümü başkan adayının konuşmasını alkışlar. Başkan adayı, alkışlamayan kişiye döner ve ‘Siz niçin alkışlamıyorsunuz" diye sorar. Adam cevap verir:
Ben hasta değilim ki, ben hastabakıcıyım!
İktidar partisinin kuruluş yıldönümü törenleri sırasında bir ihtiyar taşıdığı pankartla ilgi çekmiş. Pankartta şöyle yazıyormuş:
“Çocukluğumuzu bize bağışlayan başbakanımıza teşekkürler!” Korumalar, makinalı tüfek gibi adamı yakalar ve sorguya çekerler:
Sen kiminle alay ediyorsun? Sen çocukken başbakan henüz doğmamıştı bile!
Adam da taşı gediğine oturtur:
İşte onun için teşekkür ediyorum ya!
Y. A bakanlık yaparken, yardımcısı gelir ve bir sürü matbu evrakın biriktiğini, artık evrakları koyacak yer kalmadığını söyler ve
Sayın bakanım, isterseniz evrakların bir kısmını imha edelim, diye teklif sunar.
Bakan, bir süre düşünür ve şöyle cevap verir:
Tamam, fazla evrakları imha edin; ama, bunlar resmi evraktır. Bari birer fotokopisini çekin sonra imha edin!
Seçimi ve partileri amaç yapan, dava gibi kutsayanlar değil; davamızı, inancımızı ve ideallerimizi amaç kılıp partiyi araç kılanlara teveccüh edelim ki yarın böylesi fıkralara malzeme olmayalım.