Seçim günü yapılacak en önemli husus nedir? Hemen cevap vereyim: Sandık başına gitmek. Sandığa gitmekten imtina etmemek. Seçime katılım göstermek.
Neden?
Çünkü;
Seçime katılmak, sorumluluk üstlenmektir.
Elini taşın altına koymaktan çekinmemektir.
Zira takva, evine kapanmak değil, dikenli bir yolda yürürken sakınmayı bilmektir.
Uzak geçmişte hatta elli-altmış yıl öncesine kadar, bir kısım ehl-i tasavvuf, “idarecilerin günahına bulaşmama” gerekçesiyle idareye karışmaktan uzak dururlar, evlerine kapanır, siyaseti yoluna terk ederlerdi.
Ne var ki siyaset boşluk kabul etmez.
Onlar evlerine kapanmışken, onların destekleyeceği, beyler, emirler saf dışı kalırken günahkârlar, günahkârları destekledi, sonuçta memleket fesada boğuldu.
Zavallı şahsiyetler, bizatihi kendi tutumlarının neticesi olan bu eseri evlerinden çıkıp gördüklerinde ya da bu eser onlara haber verildiğinde “Fesübhanallah, yöneticiler böyle bozulduğuna göre Kıyamet yakın!” deyiverdiler.
Kıyametin zamanını ancak Allah bilir. Ama Müslümanların felaketi söz konusu ise büyük felaket o salih insanların “temiz kalma” adına memleketi kirletecek bir siyasetin önünü açmalarıydı.
İyiler, bu işten uzak durunca işleri yürütmek kötülere kaldı. Kötünün eseri, şüphesiz kötülüktür.
Ne yazık o tertemiz insanlar, sorumluluktan kaçarak seküler siyaseti, dolayısıyla bu siyasetin topluma yansıyan kötü yanlarını dolaylı olarak desteklemiş oldular.
Sonra, o ehl-i tasavvufun yerini tasavvufa düşman ama onlarla aynı sebeplerle aynı tutumu tercih edenlerimiz oldu.
“Temiz kalma adına” sandıktan uzak durmak, siyasetçilerin yaptıklarının cezasını çekmeme adına seçime katılmamak… Ama tasavvuf ehlinin başkalarını serbest bırakan tutumuna karşı sandığa gidenleri de itham etmek…
Zamanla bu kesimler, farkında olarak veya olmayarak İslam dünyasında salt seküler siyasetin güçlenmesine katkıda bulundular. Öyle ki kimi seküler siyasetçiler, makamlarını biraz olsun dindar şahsiyetlere kaptırmamak için bu tür fikirleri alttan alta desteklemeye başladılar. Zira onlar, dolaylı olarak sekülerizmin ortağı idiler.
Kişi yaptıkları kadar yapmadıklarından da sorumludur. Sandık başına gitmemek, kişiyi temiz bırakmaz, aksine daha büyük kirlerin ortağı yapabilir.
Oyunu bozmanın yolu, iyileri tercih etmektir; yoksa ehven-i şeri tercih etmektir. Elhamdülilah ki İslam dünyasındaki siyaset ortamı, artık bizi ehven-i şerre muhtaç etmeyecek kadar zengindir.
Seçim günü ikinci önemli husus, seçmenin iradesini barajlarda boğma projelerini bozmaktır.
“Efendim barajı aşmayacak şu partiye oy verirsek oylarımız boşa gider!” oyununa gelmemektir.
Baraj setleri, setlere vurula vurula yıkılır. Her seferinde bu tutumla oy kullanmak, baraj siyasetine destek olmaktır.
1987 genel seçimlerinde Refah Partisi'nin baraj problemi açıktı. O günlerin biraz liberal tutumlu ama dindar bir yazarı seçimden bir gün önce biz partimize vermezsek barajlar hep kalır, barajları ancak partimize oy vere vere aşabiliriz, demişti. Sonuçta Refah Partisi büyük güçleri endişelendirecek kadar başarılı olmuş, seçimlerden yüzde 7.2 oy almıştı, bu rüzgarla 1989'da yapılan seçimlerde beş ilde belediye başkanlığı kazanmış ve Türkiye siyasetinin önemli bir gücü hâline gelmişti.
Seçim sonuçları, bu şuurla şimdiden hepimiz için hayırlı olsun inşaallah…