Henüz virüs salgınının hârı can yakmaya devam ediyorken ve tam bir seferberlik ve savaş hali yaşamı kilitlemişken, erken seçim ve darbe söylemleri boşuna gündeme düşmedi elbet. Erken seçimin kulislerde konuşulduğu bilinen bir gerçek. Arkasına “Corona Muharebesinin” olası zafer rüzgarını da alarak, ekonomik çöküntünün emmareleri henüz iyice can sıkmadan seçime gitmek düşünülebilir bir strateji olsa gerek.
Ancak CHP’nin, Özgür Özel ve Canan Kaftancı gibi tetikçileri üzerinden açık açık hükümeti ve bürokrasiyi darbe ile tehdit etmesi sıradan bir olay değildir. Bir darbenin iç ve dış dinamikleri olmaksızın ve teminat almaksızın düşünülmesi ve gerçekleşmesi mümkün değildir. FETÖ’nün ayıklanmasıyla askerin eski tek rengine büründüğü ve tekrar kışlasına “oturduğu” kimsenin yadırgamadığı bir gerçek. Yani önceki tüm darbelerin çıktığı eski “karargah…” Dış dinamikler de hep tekti ve tek kalacak.Tabi ki bu da Siyonist güdümlü ABD’dir.
Bu iki dinamikten bir ümit ve işaret almadan, gözden düşme pahasına da olsa bu imada bulunacak kadar da çiğ değil herhalde CHP. “Bir şekilde gider. Seçimle olur veya başka şekilde… ve sistem değişecek” diyor kesin bir dil ve özgüvenle CHP tetikçisi Kaftancıoğlu.
Eski rengine kavuşan “karargah”ın iktidarla benzeştiğini, uyuşup örtüştüğünü söylemek ne kadar doğru, işin uzmanlarına sormak lazım. Hatta mahalle baskısının hissetmeyeceği, abartılı tören geçitlerinde ve eğlence merkezlerinde CHP ile yollarının fazlaca kesişmesi, askeri, böylesi bir tercihe hoşnut da kılabilir mi?
“Seçimle gitmezse başka şekilde(darbeyle)…” diyerek hem kendi seçmenine moral ve cesaret vermiş, hem de karşı seçmeni tehdit etmiş oluyor.
Peki mümkün mü? Kendini halen devletin gerçek sahibi gören koskoca anamuhalefet partisi gördüğü rüya üzerine bunu söyleyecek değil ya. Bir kez olsa dil sürçmesi der geçerdik. Ancak sık tekrarlar bir “ezberin” tezahürü şeklinde anlaşılmalı.
“Sandığa takıldı takıldı! takılmazsa darbe…” Takılır mı sizce? CHP, HDP, İYİ Parti, DEVA, Gelecek Partisi ve FETÖ’nün ittifakı, hükümeti düşürmeye yeter mi? Zor! Uçlarda gezinen bu kuru kalabalığın halkın ana gövdesiyle boy ölçüşmesi zor. Peki kim bu işe muktedir? Elbette AK parti. Bütün dostlarını küstürürken anahtarlarını verdiği tahıl ambarlarına dadanmış halk düşmanlarını da uzaktan seyrederken harıl harıl çalışan işçiler zannediyor.
Eğer ulusalcılık yapılacaksa, başta İP olmak üzer bu ülkenin zıvanadan çıkmış yeterince ulusalcısı vardır zaten. CHP de Kemalizmin yelkenlerini şişirmeye yetiyor da artıyor bile. Irkçı milliyetçi arenada tozu dumana katan ve seçimde HDP ile ittifakına rağmen İYİ Parti’ye kaptırdığı %70’lik oyunu İktidardan devşiren MHP’den bir rol devşirmek de ancak devşirme bir kimliğe hizmet eder. Eşçinsel ve sapkın üretme, koruma ve kollamaya da HDP yeter de artar bile. Üretemezse bile “önderliğin ölümsüz öngörüsü” der kendi elemanlarını bol bol “mor”a boyar bu HDP.
Geriye ana gövdeyi oluşturan Müslüman halk kalıyor. Eğer siz de CHP’den çok Kemalist, Perinçek’ten çok ulusalcı, HDP’den çok LGBTİ’ye “yasal şemsiye” olur; içinizdeki gizli! FETÖ’cüler ile de tınmadan yola devam ederseniz sandığa kendinizi gömmüş olursunuz. Ve üzerinde yükselinen ana gövde sırtından atabilir. Bir darbeye de gerek kalmayacak.
Ayrıca FETÖ darbe girişimi tecrübesine de sahip yekpare bir askeri teşebbüsün önünde durulamayacağını da herkesin bilmesi lazım. Olmaz demeyin! Bu işler hep böyle gelişmiştir. Önce göz, sonra kulak, sonra zihinler alıştırılır ve kanıksattırılır.
Ritüel ve tören tutkumuzda son yirmi yıldır hiçbir değişim olmamış, gördük. Ancak yine de günahı-sevabıyla, dogmaya dönüştürülen “geçmiş”i siyasal, düşünsel ve fikirsel tartışma gündeminden çıkarıp ülkeyi asrın gerçekleriyla buluşturmak kaçınılmazdır ve tek reçetedir.
Kendi ellerinizle temizleyip ağaçlandırdığınız doğunun dağlarına yeniden ta kilometrelerce öte(de)kinin gözüne sokarcasına “Ne mutlu Türküm Diyene” yazdırmak bürokratik bir kaza değilse yeni bir bitişin işaret fişeği olsa gerek.