Dünya seçim tarihinde eşi zor görülür bir seçimi geride bıraktık. Kavgalar, gürültüler, iftiralar, hile ve tuzaklarla dolu bir seçim kampanyası izledik hep beraber. Partiler ve adaylar seçim stratejilerini kendi başarı ve projelerinden daha çok rakiplerini karalama üzerine kurmuştu. Bu nedenle rakiplerini karalama ve çamur atmada adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. Bu durum Türkiye siyasetinin ne kadar kirlendiğini bir kez daha ortaya çıkardı.
Görebildiğim kadarıyla bunun tek istisnası, bu seçimlerle siyasi hayata merhaba diyen HÜDA PAR oldu. Seçim kampanyasını “Temiz siyaset, Gerçek Adalet” ilkeleri üzerine kuran ve kampanya boyunca rakiplerine karalama ve iftiralar üzerinden saldırmayan HÜDA PAR, temiz bir siyaset yapmanın da mümkün olduğunu göstererek ve siyasi hayatımıza bu ilkeleri taşıyarak bence ilk başarısını kazanmıştır.
Seçim sonuçlarını değerlendirecek olursak; hiç kuşkusuz bu seçimlerin galibi bir kez daha Erdoğan oldu. Erdoğan diyorum, çünkü AKP adına seçim kampanyasını bir kez daha Erdoğan tek başına yüklendi. Kampanya döneminde dile getirilen iddialara, yapılan karalamalara ve kurulan anormal ittifaklara rağmen, on iki yıllık bir iktidardan sonra girilen üçüncü yerel seçimi de AK Parti ve Erdoğan’ın kazanması hiç kuşkusuz büyük bir başarıdır.
Böylece Erdoğan üst üste 3 genel, 3 yerel ve 2 referandum olmak üzere toplam sekiz seçim kazanarak dünyada da az görülen bir başarıya imza atmış oldu.
Kanaatimce seçimin bir nevi referanduma dönüşmesi Başbakan Erdoğan ve AKP için büyük avantaj sağladı. Yine AKP’nin karşısında bulunan CHP-MHP-Cemaat bloğunun beraber hareket etmesi ve kampanya boyunca her türlü yöntem ve iftiralara başvurması Erdoğan açısından bir mağduriyet havasının oluşmasına sebep oldu. Gülen grubunun ülke güvenliğini tehlikeye atacak kasetleri yayınlaması, Türkiye elden gidiyor havasının oluşmasına ve bütün bunlar da halkın tekrar bir kurtarıcı olarak Erdoğan’ın etrafında kenetlenmesine neden oldu. Kaderini Erdoğan’la özdeşleştiren kitleler bir kez daha onun yanında durdu.
Seçimin bir diğer başarılısı da kanaatimce ilk defa seçimlere giren HÜDA PAR oldu. Güneydoğu gibi çok zorlu bir coğrafyada henüz kurulmuş ve ilk kez seçime giren HÜDA-PAR’ın Batman, Diyarbakır ve Mardin başta olmak üzere seçime girdiği bütün bölgelerinde belli bir oy orana ulaşması büyük bir başarıdır. Oranlar az görünebilir ama bu hâliyle bile HÜDA PAR, BDP ve AKP’den sonra üçüncü siyasi güç olarak bölgede kendisini göstermeyi başarmıştır. Hem de çok kıt imkânlar ve bütün tehdit ve engellemelere rağmen. Gelecekte Güneydoğu’da HÜDA-PAR’ın çok daha büyük bir çıkış yakalayacağını açıkça söyleyebiliriz.
Seçimin mağluplarına gelecek olursak, hiç şüphesiz seçimin mağlupları Gülen grubu ve ona bel bağlayan CHP oldu. Açıkça söylemek gerekirse, bu seçimde Erdoğan’ın başarısından daha çok muhalefetin başarısızlığını konuşmak gerekir. Muhalefet + Gülen grubunun 17 Aralık sürecinde yaşanan yolsuzluk iddiaları ve Erdoğan’ı kasetler üzerinden tasfiye hamlesi açıkça başarısız oldu. Böylesine yoğun iddiaların toplumun yarısında karşılık bulamaması muhalefetin+ Gülen grubunun açık başarısızlığıdır.
Seçimin en büyük kaybedeni hiç şüphesiz kampanya sürecinde muhalefetten daha yoğun bir muhalefet yürüten ve seçimleri kendisi için var olma savaşına çeviren Gülen grubu oldu. Bir din adamının gizli servis başkanı gibi casusluğa veya parti lideri gibi muhalefete soyunması halk nezdinde olumsuz karşılandı. Bu seçim sonuçları Gülen grubunun gerçek ağırlığını ortaya çıkararak Türkiye’de iddia etikleri kadar etkin olmadıklarını gösterdi. Bununla beraber Gülen grubu halk nezdinde bir daha kazanması çok zor olan en büyük sermayesini, yani güven ve samimiyetini kaybetti. Basiret sahibi her kes Gülen grubunun Amerika ve israil bataklığına saplandığını ve saldırdıkça daha çok battığını çok net görebilmektedir. Keşke böyle olmasaydı. Acaba neden böyle oldu diye düşünürler mi? Seçim gecesi TV’lerinde yapılan tartışmalara baktığımızda bu asla olmayacak. Gülen grubu bir özeleştiri yapmayacak.
CHP’nin Cemaat- MHP açılımı da CHP açısından bir işe yaramadı. Öyle görülüyor ki bu durum önümüzdeki gönlerde parti içi tartışmaları yeniden kızıştıracaktır. Hem İstanbul hem de Şişli başkanlığını kaybeden Sarıgül’ün en büyük hayali olan CHP başkanlığı için de büyük bir yara aldığı ortada. Ancak Sarıgül’ün elinde hiçbir şey yokken CHP liderliğine nasıl asıldığını bildiğimize göre, İstanbul’da aldığı % 40’lık oy oranını kendine basamak yaparak CHP liderliğine soyunacağını tahmin etmemiz her halde çok zor olmayacaktır. Bu durumda seçim mağlubiyetinin faturasının Kılıçdaroğlu’na kalması pek muhtemeldir. Burada merak edilen Kılıçdaroğlu’nun, Sarıgül’e ne kadar direneceğidir. Öyle görülüyor ki CHP seçimlerden sonra en çok tartışılan parti olacak, ama zaferleriyle değil mağlubiyetleri ve mağlubiyetin sonuçlarıyla.