Titrek ve yılların verdiği yorgun bir ses tonuyla, bize geride bıraktığımız acı ve hüzün dolu yirmi yılı aşkın yaşadığınız bir süreci anlatıyordunuz.
Tutuklu ve şehit eşi olma adına senden ve arkadaşından bunu rica etmiştik.
Genç ve yeni nesile, yaşayan birer canlı örnek olma adına…
Katılaşan kalplerimizin yumuşaması adına…
Dünyevileşen fikir ve düşüncelerimizin temizlenmesi/arınması adına…
Ruhların, kalplerin, zihinlerin safileşmesi, berraklaşması ve hakikate odaklanması adına…
Kaybolan benliğimize, kimliğimize tekrar sahip olmak adına…
Bu hakikati şehit eşi olan ablamız şöyle dile getiriyordu:
“Bizler o süreçte fazla ilme, bilgiye sahip değildik.
Ama o zaman bizde olanı şu anda sizde göremiyorum.
Samimiyet, teslimiyet, ihlâs ve takva…
Bizler her işimizde Allah rızasını gözetirdik.
Yaşadıklarımızı asla sorgulamazdık.
İçimizde öyle bacılarımız vardı ki, iki şehit eşi olma şerefine nail olmuştular.
Geride boynu bükük yetimler bırakılmıştı.
Bizler günü birlik yaşardık.
Öyle uzun emellerimiz yoktu.
Çünkü eşlerimizin önünde iki yol vardı: Ya şehadet ya zindan…”
O yıllardan bana geriye kalan Şehit Maşallah ve Sadullah ezgisidir.
Tutuklu eşi olan ablamız sözü alıyor:
“Doğuda Müslüman olmanın zorluklarını, sıkıntılarını, çekilen acıları anlatmak veya bunları yazmakla dile getirmek mümkün değil.
Her gün kardeşlerimizin şehit edilişine gözlerimizin önünde şahit oluyorduk.
Geriye dönüp baktığımda yaşananlara ve yaşadıklarımıza nasıl tahammül ettik; inanamıyorum.
Eşim bana yıllar önce çocuklarım sana emanet demişti.
Onları yetiştirmek senin görevin demişti.
Ben de kendisine bana ‘bataklıkta gül yetiştirmemi istiyorsun’ demiştim.
Yıllar süren çalışmamın semeresini bugün topluyorum.
Şu an İstanbul’da bulunmamın sebebi, hafız olan ikinci kızımın da taç giyme töreninde bulunma isteğimdir.
Bu da Rabbimin daha dünyadayken bize olan lütfu ve ikramıdır diye düşünüyorum…”
Dünya Müslüman Kadınlar Gününün kutlandığı bu günlerde bizler de şehit ve tutuklu eşleri olan ablalarımızı dinlemek ve anmak istedik.
Onlar bölgede inançları uğruna her türlü zorluklara ve sıkıntılara katlandılar.
Tutuklanıp cezaevlerine konuldular.
Sürgünü, muhaceratı yaşadılar.
Kimileri de şehitler kervanına katıldı.
Tüm bunlar başka coğrafyalarda değil, kendi coğrafyamızda gözlerimizin önünde cereyan etti.
Bazıları yaşananlara kulaklarını tıkasa da görmezden gelse de bunlar birer hakikattir.
Bizler bu bacılarımızın acılarını unutmazken kervana yeni katılanları da görüyoruz: Güllü Çevik…
Gaziantep’te kızını başörtüsüyle okula götürmesine karşılık müdür ve polisin işgüzarlığının gadrine uğrayıp iki yıl ceza alan ablamız…
Yakın tarih zulmünün canlı şahidi.
Gazeteleri ve basını araştırdığımızda herkes sus pus…
Sanki ortak bir karar alınmışçasına hiç kimseden tek söz yok.
Bu Müslüman ve inançlı fedakâr ablalarımızın dünya Müslüman kadınları arasında, güzide kadınlarımızdan olduklarına inanıyoruz.
Tarihin onları seçkin Müslüman kadınlar arasına kaydedeceğine gönülden inanıyoruz.
Doğruhaber Gazetesi