Ortaokul seviyesi öğrenciler için bu hafta 15 Şubat Perşembe gününe kadar seçmeli ders havuzundan öğrenciler ders seçebilir. Zorunlu derslere bir takviye olarak seçmeli ders düşüncesi olumludur. Her öğrenci ve ailesinin tercihine bırakılması da doğrudur; ama bunun sahadaki yansıması hiç de öyle değildir. Seçmeli ders noktasında okul idarecileri daha çok şu iki hususa göre dersi seçiyor.
İlgili hükümet bu konuyu nasıl görüyor? Şu an mevcut hükümet, seçmeli ders noktasında ‘Kuran-ı Kerim, Siyer, Temel Dini Bilgiler' gibi dersleri önemsediğinden, diyanet ve duyarlı birçok sivil yapılanma buna önem verdiğinden çoğunlukla bu dersler seçiliyor.
Maddi ve haz noktasında daha çok etki alanında olan çocuklarımızın manevi yönünün öne çıkarılması, desteklenmesi noktasında bu derslerin seçilmesini önemsiyoruz. Hatta bu derslerin zaman, zemin ve beklenti bağlamında zorunlu hale getirilmesi gerektiğini de yüksek perdeden dillendiriyoruz.
Benim okulumdaki öğretmenlere nasıl ek ders çıkarabilirim? Daha çok ‘ahbap çavuş ilişkisi' içinde yürüyen bu düşünce okullarda daha önce zaten zorunlu bir şekilde görülen ‘Matematik, Türkçe, Fen, Tarih' gibi derslerin yeniden seçilmesini ortaya çıkarıyor. ‘Öğrenci, sınava hazırlanıyor; öğrencinin ihtiyacı var.' gibi gerekçelerle bu yaklaşım meşrulaştırılıyor. Eğitimin öğrencinin yetenek ve beklentisine göre şekillenmesi gerektiğini düşündüğümüzde daha çok ders yükü içinde benzer derslerin seçilmesinin faydadan çok bıkkınlık temelli zararı söz konusudur.
Seçmeli ders havuzunda Matematik Uygulamaları gibi bir yönüyle bilgiye, Yüzme, Tezhip gibi bir yönüyle yeteneğe, Siyer gibi bir yönüyle inanca, Zazaca, Lazca gibi bir yönüyle öğrencinin ana diline cevap veren dersler mevcuttur. Her öğrenci, bu havuzdan üç dersi seçebilmektedir. Özellikle Türkçe dışında ikinci bir dil olarak Kurmanc, Zaza ve Lazların yoğun olduğu bölgelerde iki dersin inanç/maneviyat doğrultusunda ve üçüncü dersin de ilgili öğrenci/öğrencilerin ana dili doğrultusunda seçilmesi, seçtirilmesi ve teşvik edilmesi gerekir.
Önümüzdeki yıldan itibaren 5. Sınıflarda İngilizcenin zorunlu olarak haftada 15 saat olarak müfredata dâhil edilmesi konuşulurken bu coğrafyanın öz evlatlarının kendi anadillerini seçmeli ders bağlamında öğreniyor olması da ayrı bir problemdir.
Muhafazakâr/sağcı dediğimiz çoğu kişiler, Kurmanci ve Zazacaya yaklaşımlarında zihin kodlarındaki bir olumsuz algı nedeniyle bu derslerin seçilmesine mesafelidirler ve sudan bahanelerle bu dersleri seçmeyi zorlaştırıyorlar.
PKK, HDP zihniyetine yakın olanların çoğu ise anadilde eğitim isteğinde samimi değiller ve işi bir propaganda malzemesi yaparak Kurmanci ve Zazacayı seçmeli olarak seçmekten uzak duruyorlar. Bu iki yaklaşım, anadillerini öğrenmek isteyen öğrencileri ikilemde bırakıyor.
Bir dil veya ırk üzerinden tartışma, kavga, saflara bölünmenin insanımıza hiçbir şey kazandırmadığını biliyor ve görüyoruz. Allah'ın varlığının delillerinden, anlaşma ve kaynaşma vesilesi olan dil ve renklerin farklılığı bir toplum için zenginliktir. Herkesin kendi anadilini öğrenmesi de hakkıdır ve bu hak, hiçbir gerekçeyle sınırlandırılamaz ve ertelenemez.
"Ben, madem Zazayım/Kurmancım; bu dili öğrenmek, öğretmek ve geliştirmek benim hakkımdır." İsteğine acilen cevaplar ve çabalar üretmek lazımdır.
Diller ve renkler, insan olarak dahlimizin olmadığı İlahi vergilerdir ki, ayetin diliyle dillerin farklılıkları çatışma sebebi değil; tanışma ve anlaşma vesilesidir. Ne bir dilin bir dili dövme türünden reddi/inkarı, küçümsemesi ne de dilin kıymetlendirilmesi adına bir yerlere dayandırılması bizlere fazilet cinsinden kazandırabilir.
Hani bu rivayet bu ya:
"Denilir ki, bir Türk, bir Arap, bir Kürt'ün oturduğu bir ortamda sadece kendilerine bir meyvenin ikram edilebileceği söylenmiş. Türk, ben üzüm isterim; Arap, ben ineb isterim; Kürt de ben engur isterim, demiş ve başlamışlar kavgaya. Derken üç dili de bilen biri araya girmiş ve: "Mübarekler, niye kavga edip birbirinizi incitiyorsunuz? Üçünüz de aslında aynı şeyi istiyorsunuz!" demiş.
İnsani doğrular ve yaratılış fıtratı gereğince hepimiz "doğruluk, adalet, hak, özgürlük, kardeşlik, dayanışma, paylaşım..." gibi güzel ve faydalı şeyleri isteyip "yalan, zulüm, haksızlık, eziyet, düşmanlık, fitne...." gibi çirkin ve zararlı şeyleri reddetmiyor muyuz?
İstediğimiz ya da reddettiğimiz şeyleri ha şu dille, ha bu lisanla, ha diğer zimanla dile getirmişiz ne fark eder?
Yeter ki, erkek kadın olarak cinsiyet farklılığını doğal karşılayıp kesinlikle bunları niza sebebi yapmadığımız gibi dillerin farklılığını da o doğallık içinde kabul edip kendi değerlerimizi, geleneklerimizi, inançlarımızı anadilimizle ifade edelim, anadilde eğitimin zorunlu olması için çabalayalım. Hiç olmazsa ‘Kuran-ı Kerim, Siyer' gibi manevi dinamiklerimizin temeli olan derslerin seçimi kadar gösterdiğimiz gayret ve samimiyeti anadil derslerinin seçilmesi için de gösterelim. Netice itibariyle her bir ırkın dilini de insanlık zenginliği adına bir değer sayalım.
Görüş ve Önerileriniz için... yarifoglu@dogruhaber.com.tr