15 Nisanda, yani referandumdan bir gün önce, sosyal medyada, “AK Parti'nin eksileri de var, artıları da; ama artıları daha fazla herhalde” diye bir paylaşımda bulunmuştum. Ertesi gün, sandık başına varana dek artı-eksi meselesini muhasebe ettim ve vicdanımın sesine kulak vererek kişisel oyumu kullandım.
Referandum sonuçları 16 Nisan akşamı bir saat içinde netleşti. Birkaç kanaldan sonuçları takip etmeye çalıştım. İlk verilerde evetler %60'ın üzerinde görünüyordu, sonra yavaş yavaş %51,4'e kadar geriledi. Sonuçlar bir yana evetçi olsun, hayırcı olsun medyanın taraflı, hatta fanatik yayınının verdiği can sıkıntısı. Sanırım ülkemizde tarafsız medyayı oluşturmak kolay değil, tıpkı referandum konusu olan tarafsız yargıyı oluşturmanın kolay olmayacağı gibi.
Referandum sonuçları üzerinden yine, ne yazık ki, her siyasi kesim kendi penceresinden olaylara bakmaya devam edecektir. Bu doğal. Ama doğal olmayan, yanlış olan ise medyanın ve sivil toplumun tamamen siyasilere angaje olmaları.
Göreceksiniz, birkaç hafta boyunca İslamcı-muhafazakâr medya da tıpkı sol-seküler medya gibi silahşorların, pardon kalemşorların şakşakçı makalelerine köşe sahipliği yapacak.
Rivayet budur ya padişah bir gün rüyasında tüm dişlerinin döküldüğünü görür, durumu kâhinbaşına sorar. Kâhinbaşı üzülerek padişahın tüm çocuklarını kaybedeceğini söyler. Ama dürüstlük, doğruluk, bildiğini hakça ifade etmesi zavallının hayatına mal olur. Hemen danışmanlardan, pardon kâhinlerden bir şakşakçı: “Padişahım, Allah size öyle uzun bir ömür verecek ki siz tüm çocuklarınızdan daha uzun yaşayacaksınız.” diye ortaya atılarak mevki makam kapmaya çalışır. Bu kıssada birçok insana hisse var sanırım.
Evet, medya günümüzde sadece siyasilerin duymak istediklerini yazıp çizenlerle dolu… Köşeler, sanki düşüncelerin mertçe ifade edildiği yer değil de bir derbi maçında fanatik amigoların bağrışma alanına dönmüş durumda. Tabii ki hakkı hakikati kaleme alanlar da yok değil, ama sayıları o kadar az ki…
Birkaç hafta referandum sonuçları ile oturup kalkacağız, bu aşikâr. Seçmen kimlere hangi mesajları verdi, her yazar kendi perspektifinden durum değerlendirmesi yapacak.
Ben milyonlarca seçmen adına değerlendirme yapma hakkını kendimde görmüyorum. Her ne kadar çoğu yaş tahtaya bastıysa da birileri gibi araştırma şirketim falan da yok. Fakat şahsım, çevremde fikir teatisinde bulunduğum bir avuç insan ve kıymetli okurlarımdan aldığım dönütlerle ben de bir seçmen değerlendirmesi yapayım hadi.
Anayasanın 18 maddesi zannımca, seçmeni hiç ilgilendirmiyor. Sistem dediğiniz bir binek, her şartta binekten çok binen şahsiyetler önemli. Osmanlı'da 600 yıllık saltanat sistemi Fatihler, Yavuzlar çıkardığı gibi Sarı Selimlere, Avcı Muratlara da katlanmak zorunda kaldı. Günümüz için de öyle, Erdoğan sonrası kimler gelecek, tabii ki at sahibine göre kişneyecek.
Peki, bu durumda seçmen ne demek istedi?
Seçmen, siyasi iradeye 15 yıllık iktidarında güzel icraatlarda bulunduğundan hakkını teslim etti, ancak bu süreçte halka hizmet edilirken birçok siyasinin rant devşirdiği, yolsuzluk yaptığı algısını taşıdığını, bu durumdan rahatsız olduğu mesajını verdi.
Seçmen, 15 Temmuz gecesi olduğu gibi siyasi iradenin arkasında olduğunu ifade etti, ancak İktidarın ülke yönetiminde Hz. Ömer siyasetine dönmesi, hak etseler bile yönetimde hısım akrabaya yer verilmemesi gerektiği mesajını verdi.
Seçmen, ekonomik ve sosyal hayatta 15 yıldır yapılan hizmetleri gördü, ancak her seçim kavşağında dün yapılanların anlatımından usandı. Ellili altmışlı yaşlara hitap eden yol, hastane söylemlerinin değişmesi lazım. Özellikle 35 yaş altı seçmen yarına, geleceğe dair söylem, hatta eylem bekliyor, mazide yaşanan sıkıntıları çok da takmıyor.
Seçmen, FETÖ ile mücadelenizi destekledi, ancak terör örgütünün siyasi ayağıyla yeterince mücadele edilmediği kaygısını taşıyor. Tavanı ihanet, ortası ticaret, tabanı ibadet diye nitelediğiniz bu terörist şebekenin taban kısmı için siyasi iradenin hassasiyet göstermesini istiyor.
Seçmen, Sayın Erdoğan'ı ve çekirdek kadroyu bir kez daha destekledi, ancak gerek yerel düzeyde gerek merkezi düzeyde yöneticiler ile ilgili ciddi sıkıntılar olduğu mesajını verdi. Birçok yöneticinin, konumunu şahsı ve hısım akrabası için suiistimal ettiği algısı hâkim seçmende.
Seçmenin verdiği mesaj hayli uzun, biz kısa tutalım. Yay gibi eğri olanların elde tutulduğu zaman diliminde biz yine de ok gibi doğru olmaya, doğru bildiklerimizi lisan-ı münasiple yazmaya devam edelim. Ne yazık ki geçen yıl 15 Temmuz fecaati yaşanmasa, Sayın Erdoğan dik duruşuyla bu necip millete öncülük etmese, zannımca, referandumda evet çıkmazdı. Zira 2002'den beri AK Parti'ye oy vermiş çevremdeki pek çok insan, tıpkı 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi 16 Nisanda da tereddüt yaşadı. Hayır cephesine katılan oldu mu bilmiyorum, ama boş oy kullanmayı tercih edenler de olmadı değil.